01 Haziran 2001 21:00

Piyasanın terörü!

Yalova'nın çıkışı ile başlayan küçük çaplı kriz, "piyasanın narin yapısı"na bağlandı. Ancak Türkiye daha önceki iki krizde de tanık oldu ki, bu krizler büyük vurgunlarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Paylaş
Piyasanın terörü!
Haber Analiz / Bahadır Özgür
Yüksel Yalova'nın "Tütün yasasını imzalamam" çıkışı üzerine başlayan piyasalardaki ani şok, Yalova'nın istifa etmesiyle duruldu. Hükümet yetkilileri, "Krizi ucuz atlattık" dediler. Ama sekiz saatlik "kargaşa", Hazine'ye yaklaşık 5 katrilyon liralık ek bir yük daha getirdi. Ne hikmetse bu yaşananların aynısına; önce kasım ayında, ardından da şubat ayında tanık olundu. Piyasa bir açıklamayla ya da havada uçuşan bir Anayasa ile birden bire "şoka" uğruyor! Ve sonuçta da milyarlarca dolar "buharlaşıyor." Birkaç hafta sonra da bu şokların halka faturasının ne olduğu ortaya çıkıyor. Yani alamet-i farikası kendinden menkul piyasa, bir "tetikçinin" sözleriyle veya hareketiyle ortamı terörize edip belli spekülatörlerin kârına kâr katarken, aynı terör ortamı hükümeti de sarstıktan sonra bütün ağırlığıyla halkın üzerine çöküyor, IMF paketi kılığında karşımıza çıkıyor.
Nitekim önceki akşam Yalova'nın istifası Ecevit'in şu açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu:
"Ülkemiz çok duyarlı bir dönemden geçiyor. Tüm bakanlar hükümet çalışmalarında uyumluluğa büyük özen göstermeli ve üsluplarında çok dikkatli olmalıdırlar. Tartışmalarını Bakanlar Kurulu'nun dışına çıkarmamalıdırlar. Devlet Bakanı Yalova'nın açıklaması bu açıdan talihsizlik olmuştur. Ekonomimiz o yüzden sarsıntı geçirmiştir. Yalova istifa ederek bu sarsıntının giderilmesine katkıda bulunmuştur."
Piyasaya karşı haddinizi biliniz!
"Narin piyasaya" karşı herkes duyarlı olmak ve aslında haddini bilmek zorunda! Bu açıklama hem kabinedeki bakanlara bir tehdit içeriyor hem de halka karşı bir şantaj barındırıyor. Tıpkı Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in, "15 yasa çıkmazsa para gelmez" açıklamasında olduğu gibi. Tehdit ve şantaj, piyasanın Demokles kılıcı gibi popülistlik yapmaya çalışan bakanların da IMF paketine karşı çıkan emekçi kesimlerin de boynunun üzerinde sallanıp duruyor. Piyasanın "adaleti" böyle işliyor: Yasa çıkmazsa borsa düşer, faizler ve dolar artar, devletin kasası boşalır, enflasyon yükselir, zamlar gelir, reel sektör etkilenir, işten çıkarmalar olur vs... vs..
Önceki gün neler olduğunu anlamak bakımından geçtiğimiz kirzlerin nasıl çıktığına ve sonuçlarına ilişkin hafızamızı bir tazeleyelim.
Kasım 2000 tarihinde yaşanan krizin nedeni olarak bankaların likidite sorunu gösterilmişti. Daha sonra ortaya çıktı ki, bankalar yurtdışından aldıkları dolar borçlarını ödeyemiyorlar. Yani açık pozisyonları var. Merkez Bankası'ndan piyasaya dolar pompalanması istendi. Böylece faizler bir gecede yüzde 3000'e kadar fırladı. Sonuçta yabancı sermaye ve bazı bankalar için vurgun ortamı oluşmuş oldu. Yaklaşık 4-5 milyar doların bu yolla yurtdışına çıktığı açıklandı. Dolayısıyla Hazine'de toplanan vergiler, özelleştirme gelirleri uçup gitti. Bu, kısa vadeli spekülatif sermayenin tehditlerinin ilk işareti oldu.
Filler tepişti, olan çimenlere oldu
Ardından 19 Şubat'ta yapılan MGK toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Başbakan Bülent Ecevit'e "Anayasa fırlatması" ikinci krizin tetikçisi oldu. Haftalar öncesinden dalgalı kura geçileceğini bilen yabancı sermaye ile yine yerli bankalar "Hükümet krizi var" feryatları arasında terör estirmeye başladılar. Faizler yüzde 7500'e yükseldi. Herkes "Cumhurbaşkanı-Başbakan" kavgasının "nazik bir süreçten geçen ekonomiyi" allak bullak ettiğini söylerken yabancı sermaye ile dört tane yerli bankanın bir gecede kârlarını katladıkları öğrenildi. Üstelik Ziraat Bankası'nın kaynaklarının da bir tane özel bankaya nasıl peşkeş çekildiğine tanık olundu. Sabancı'nın, televizyonda "Yüzde 40 fakirleştik" diyerek ağlaşırken, bir gece önce Merkez Bankası'ndan aldığı dövizleri Ziraat'ı sıkıştırarak faizleri yükseltip nasıl 1 milyar dolar kâr elde ettiği görüldü. Bu da yetmedi, Anayasa fırlatılmasını bahane eden bazı bürokratların -Merkez Bankası eski müsteşarı Gazi Erçel ile Ziraat Bankası eski Genel Müdürü Osman Tunaboylu- kendi Türk Lirası mevduatlarını dalgalı kurdan günler öncesinde dolara çevirdikleri ortaya çıktı. Devletin kasasından en az 20 milyar dolar "buharlaşmış" oldu. Krizin hemen ardından IMF tekrar kapıya dayandı ve faturayı bir kez daha emekçilere çıkarttı. Sonuçta "filler tepişti" olan yine çimenlere oldu!
Yedi günah
Gelelim önceki günkü krize. Son bir aydır yasalar çıkmazsa kriz atlatılamaz anlayışının hakim kılınmaya çalışılması bu ortamın işaretlerini verdi. Krizden bir gün önce Radikal gazetesi "Kötü Alametler" manşeti altında şöyle yazıyordu: "Yerli yatırımcıların dolar alan yabancılara ayak uydurmasıyla bono faizleri yüzde 8 ile 15 arasında arttı. Döviz de tehlikeli sinyaller vermeye başladı."
Böylece piyasa tanrılarının beklediği "yedi günah" bir bir işlendi: Bakanlar Kurulu'nda revizyon gündeme geldi, Telekom'da ayak diretildi, buğdayda tartışma yaşandı, IMF uyardı, Dünya Bankası "Program iptal olur" dedi, TÜSİAD rahatsız oldu ve Yalova imzalamadı...
Derviş'in her konuşmasında tekrar ettiği ve hükümet ortaklarından bürokratlara oradan da emekçilere kadar kapsamlı bir teslim alma operasyonunun sloganı haline gelen "Yasa yoksa para da yok" tehdidi, önceki gün bizzat bir bakanın üzerinde bütün şiddetiyle uygulanmış oldu.
Pusuda yatmış vurguncu piyasa mantığı beklediği hareketi görünce terör düğmesine bastı. Ve, şimdilik, 5 milyar doların Hazine'nin kasasından uçtuğu söyleniyor. Kimin kasasına girdiği ise birkaç gün sonra ortaya çıkar.
Ama Türkiye'nin bu krizlerden kurtulma şansı dokunulmaz addedilen piyasa ekonomisi sürdüğü müddetçe olanaksız. IMF paketleri ve yabancı sermaye akınları ile daha da istikrarsızlaşan piyasanın ülke için ciddi bir tehdit haline geldiği bir kez daha görülmüş durumda.
Bu "küçük krizin" en büyük faturası ise yine emekçilere çıkacak. 15 yasanın aciliyeti, istikrar paketinin tavizsiz uygulanmasının zorunluluğu, Derviş'in ne kadar haklı olduğu, spekülatif hareketleri engelleyecek reel sektörün ayakta tutulması için işverenlerin isteklerinin yerine getirilmesi gerektiği gibi açıklamalardan oluşan bir IMF menüsü, emekçilerin önüne konulacak. Ya yersin ya da batarız. Böyle buyurdu kutsal piyasa! src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
ÖNCEKİ HABER

Arafat'a Avrupa nasihati

SONRAKİ HABER

Küreselleşme üniversiteyi yok ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...