21 Mayıs 2001 21:00

TÜSİAD'dan AB için rapor

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, ekonominin tüm gündemi işgal ettiğini ve AB tam üye adaylığının önşartı olan Kopenhag Kriterleri ile bu kriterlere uyum taahhütlerini içeren ulusal programın geri plana düştüğünü söyledi.

Paylaş
TÜSİAD'dan AB için rapor
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, ekonominin tüm gündemi işgal ettiğini ve Avrupa Birliği (AB) tam üye adaylığının önşartı olan Kopenhag Kriterleri ile bu kriterlere uyum taahhütlerini içeren ulusal programın geri plana düştüğünü söyledi. TÜSİAD tarafından Prof. Dr. Süheyl Batum'a hazırlatılan, "Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri-Görüşler ve Öncelikler" başlıklı raporu, dün düzenlenen bir basın toplantısı ile kamuoyuna tanıtan Özilhan, "Bugüne kadar siyasi kriterlerin yerine getirilmesi konusunda, hükümetlerin ve Meclis'in istekli ve kararlı davrandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil" dedi.
"Türkiye'nin sorunlarını çözmek istiyorsak, ülkemizi dünyanın güçlü ve istikrarlı ülkeleri arasına taşımaya kararlı isek, bu değişim sürecini bir bütün olarak ele almak zorundayız. Siyasi reformlar konusunu bu nedenle gündeme getirme ihtiyacı duyduk" diyen Özilhan, uzun zamandan beri ekonominin siyasi ve sosyal konulardan bağımsız olarak ele alınmasının doğru bir yaklaşım olmadığını söyledi.
Toplumun tüm kesimlerini sıkıntıya sokan ekonomik krizin sadece ekonomik dengesizliklerden değil, siyasi sistemdeki tıkanıklıktan ve Türkiye'nin bir yönetim zaafı içinde olmasından kaynaklandığını belirten Özilhan, "Yeniden yapılanma dönemi içine gireceksek, bunun siyasi yapıların köklü dönüşümünü de kapsayacak şekilde ele alınması kaçınılmazdır" diye konuştu.
Kopenhag kriterleri programda yok
"Ekonomik hayattan elini çeken devlet, eğitim, sağlık, yargı, savunma, altyapı, bölgesel kalkınma ve sosyal güvenlik gibi asli görevlerine dönecek, bu alanlarına harcama yapacak ve ülkemizin toplam faktör verimliliğine katkıda bulunacaktır. Özel sektör ise üretim, yatırım, istihdam artışı gibi faaliyetlere odaklanacaktır. Tasarruflarını devletin açıklarını kapatmak yerine, kendi yatırımlarını finanse etmek için kullanacaktır. Devlet ve özel sektör ilişkilerinin kurumsallaşması, yeni ekonomi yönetimi anlayışının yerleşmesine ve toplumsal uzlaşmaya katkıda bulunacaktır" diyen Özilhan, Kopenhag Kriterleri'nin, geçtiğimiz aylarda Bakanlar Kurulu'nda kabul edilen Ulusal Program'da yeterince kapsanmamış olduğunu dile getirdi. TÜSİAD'ın bıkmadan usanmadan dile getirdiği siyasi reformların AB siyasi kriterleriyle örtüştüğünü belirten Özilhan, "Değişimin zor ve sancılı bir süreç olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak ülkemizi düzlüğe çıkarmak için bu dönüşümleri çok geç olmadan gerçekleştirmek zorundayız. Ekonominin olduğu kadar demokrasinin kurallarının da evrensel olduğunu ve bizim bir istisna teşkil etmediğimizi anlamak zamanı gelmiştir" dedi.
TÜSİAD Parlamento İşleri Komisyonu Başkanı Mustafa Koç ise "Türkiye vatandaşlarının refah düzeyini artırmak, uluslararası rekabet gücüne kavuşmak için hukuksal ve kurumsal altyapısını yenilemek zorundadır" diyerek, temsilci çıkarları ile temsil edilenlerin çıkarlarının örtüşmediğini ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan yolsuzluklar ve verimsizliklerin toplumun kamu yönetimine duyduğu güveni azalttığını söyledi. Bu olumsuz gelişmeyi tersine çevirebilmenin yolunun vatandaş iradesini, seçimler dışında da siyasi karar alma sürecine katabilmekten geçtiğini ifade eden Koç, katılımcı demokrasinin hayata geçebilmesi için sivil toplum örgütlerinin de üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini kaydetti.
Rapordaki 10 konu
TÜSİAD Siyasi Kriterler Çalışma Grubu Başkanı Can Paker de raporda, "Siyasi Partiler Kanunu, seçim sistemi, yasama dokunulmazlığı ve Meclis soruşturması, ölüm cezası, düşünce ve ifade özgürlüğü, kültürel yaşam ve bireysel özgürlükler, toplantı hakkı ve sivil toplum, işkence ve kötü muamele, Milli Güvenlik Kurulu ve hukuk devleti" konularının yer aldığını bildirdi. Bu 10 maddeden Siyasi Partiler Kanunu, seçim sistemi, MGK ve hukuk devletinin üzerinde çalışmanın zaman alabilecek konular olduğunu dile getiren Paker, tüm konuların takipçisi olacaklarını ve tüm iletişim araçlarından yararlanarak, bu konuları hükümete, Meclis'e ve tüm kamuoyuna duyuracaklarını bildirdi. Partiler ile ilgili yasal çerçevenin kısıtlayıcı ve antidemokratik hükümler barındırdığına işaret eden Paker, partilerin fikir özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaların yeniden elden geçirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Seçim sisteminde de bir reforma ihtiyaç duyulduğunu belirten Paker, partilerin ittifaka ve ortak hükümet programları oluşturmaya teşvik edilmesi gerektiğini söyleyerek, çoğunluk seçmenin istemediği azınlık iktidarına izin verilmesini önerdi. Yasama dokunulmazlığının kapsamının adli takibat ve yargılamaya mani olmayacak şekilde daraltılmasını istediklerini belirten Paker, idam cezasının da kaldırılması gerektiğinin altını çizdi.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engel teşkil eden yasaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin içtihadı dikkate alınarak değiştirilmesi gerektiğini kaydeden Paker, basın yayın özgürlüğünü ihlal eden mevzuat hükümlerinin de elden geçirilmesinin önemine değindi. Kültürel yaşam ve bireysel özgürlükler konusunda TÜSİAD'ın fikirlerini açıklayan Paker, kültürel hakların iki önemli konusunun anadilde eğitim ve TV-radyo yayını olduğunu dile getirerek, Anayasa'daki dil yasaklarının ve mevzuattaki sınırlamaların kaldırılması gerekliliği üzerinde durdu.
İşkence ve kötü muamele iddialarına konu olan devlet görevlilerinin soruşturulmasını, yargılanmasını ve cezalandırılmasını kolaylaştıracak yasa değişikliklerinin yapılmasının zorunlu olduğunu söyleyen Paker, MGK'nın da AB ve Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan siyasal kriterlere uygun bir hale getirilmesi gerektiğini söyledi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


İHD davasında karar günü
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi'nin kapatılması, yöneticilerinin de "Yasadışı örgütlere yardım ve yataklığı" düzenleyen Türk Ceza Yasası'nın 169. maddesi gereğince 4 yıl 6 ay ile 7 yıl 6 ay arasında hapis cezasıyla cezalandırılmaları istemiyle açılan davanın bugünkü duruşmasında karar bekleniyor.
Aralarında İHD Ankara Şube Başkanı Lütfi Demirkapı'nın da bulunduğu 2'si tutuklu toplam 13 yöneticinin yargılandığı davanın önceki duruşmasında Savcı Hakan Kızılarslan esas hakkındaki mütalaasını vermişti.
Gazetemize görüşlerini açıklayan İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, "Cezaevi sorunlarına gösterdiğimiz duyarlılıktan ötürü 25 Kasım 2000'den itibaren şubelerimizin kapatılması gündeme geldi. F tipi cezaevlerine yönelik gözlemlerimiz, araştırmalarımız ve kamuoyuna verdiğimiz bilgiler yargılanmalarda, suç unsuru olarak gösterildi" dedi. Öndül, dernek tüzüğünün 3'üncü maddesi ile tüm tutukluların insan haklarına uygun muamele görmesi için faaliyetlerin düzenlendiğini, yapılan çalışmaların derneğin tüzük ve amaçlarına aykırı olmadığını kaydetti.
Öndül, "Cezaevindeki yaşam koşullarıyla ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Tutukluların sorunlarıyla ilgilenmek bizim işimiz. TİKKO'dan İBDA-C'den yargılanan ya da hüküm giyen tutukluları ayırt etmeksizin uğradığı hak ihlallerine karşı faaliyet yürütüyoruz. Bizim için hepsi birer insan, biz cezaevinde bu insanları örgütleriyle telaffuz etmiyoruz. Sanırım anlaşılamayan nokta burası. Cezaevleri ikinci bir cezalandırmaya dönüşmemelidir" diye konuştu.
Yargının gölgesi
İHD Ankara Şube Başkanı Lütfi Demirkapı, insan hakları savunucularının yaptığı çalışmalara yargı gölgesi oluşturulmak istendiğini belirterek, "Ülkeyi yönetenler yönetememe krizi yaşıyorlar. Öldürerek politika yapıyorlar. Ölümlere karşı çıkanları, yaşam hakkını savunanları ise yargı yoluyla baskı altına almaya çalışıyorlar" dedi. Demirkapı, İHD Ankara Şubesi'nin kapatılması istemiyle açılan davanın hukuksal dayanağı olmadığına işaret ederek, yürütmenin yargıya baskısı sonucu açılmış bir dava olduğunu kaydetti. Demirkapı, davaya dayanak olan iddianamedeki belgelerin basın açıklamalarından, panellerden ve izinli gösterilerden toplandığına dikkat çekerek, düşünce ve ifade özgürlüğünün yok sayıldığını, yasal ve anayasal hak olan kamuoyu açıklamalarının yasadışı örgütlere yardım etmek ithamları ile engellenmeye çalışıldığını ifade etti.
Demirkapı, İHD davasında yargılanan ve halen tutuklu bulunan Ali Rıza Bektaş'ın kardeşi Cafer Tayyar Bektaş'ın ölüm oruçlarında hayatını kaybettiğini hatırlatarak, Bektaş'ın bir vatandaş ve kardeş olarak cezaevi sorunlarına karşı gösterdiği duyarlılıktan ötürü tutuklandığının, yasadışı örgütlere yardım etmekten yargılandığının altını çizdi. Demirkapı, cezaevi sorunları ve insan hakları konusunda mevcut uygulamalara muhalefet eden kişi ve kurumların baskı gördüğünü sözlerine ekledi.
ÖNCEKİ HABER

Kütahya muhabirimiz yine tehdit edildi

SONRAKİ HABER

Görseline güvenen gelsin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa