23 Nisan 2001 21:00

Tutuklu yakınları için hayat durdu

Ölüm orucundaki tutukluların yakınları evlerini hastane bahçelerine taşıdı. Tutuklu yakınlarının, her yeni ölümle öfkeleri ve çaresizlikleri de artıyor.

Paylaş
Tutuklu yakınları için hayat durdu
Tuna Arıgüç
Ölüm orucundaki tutukluların yakınları evlerini hastane bahçelerine taşıdı. Her gün artan ölümlere karşın Adalet Bakanlığı'nın katı tutumu ile çaresizlikleri büyüyen anne, baba, eş ve çocuklar, hastane kapılarında bekleyişlerini sürdürüyor. Çocuklarını, yaşlılarını hastane bahçesinde uyutan tutuklu yakınları için hayat artık durdu.
Hastane kapılarında gündelik hayatlarından kopmuş halde yaşamlarını sürdüren tutuklu yakınlarının, her yeni ölümle öfkeleri ve çaresizlikleri de artıyor. Ağıtlarla güne başlayan tutuklu yakınları için ölümüne bekleyiş sürüyor.
Numune Hastanesi'nde bulunan ölüm orucundaki tutuklu Murat Candar'ın annesi Şükran Candar, günlerdir hastane bahçesine taşıdığı yaşamını öfkeli bir çaresizlikle anlatıyor. Anne Candar, düşüncelerini dile getirirken, Murat'ın iki yaşındaki kardeşi Tamer ile babası da bir battaniyetinin üstünde uyuyor. Candar, "Oğlum hastaneye kaldırıldığında, Aydın'dan apar topar geldik. Yanımıza bir kaç eşyayı ancak alabildik. Günlerdir buradayız. Tamer'i geceleri acil servisin olduğu yerde uyutmaya çalışıyorum. Bak, çocuk gece hasta çığlıklarından uyuyamadığı için şimdi uyuyor" sözleri ile yaşadıklarını özetliyor. Candar, oğlunun Aydın Cezaevi'nde operasyon sırasında yaralandığını, kafatası ve kaburgalarında kırıklar olduğunu belirterek, yaralı iken ölüm orucuna başlamasından duyduğu endişeyi dile getiriyor ve ekliyor; "Bizim gözyaşlarımızı görmeyenler, evlat sahibi olanlar sesimizi duysun. Adalet Bakanı'nın seceresini öğrendim. Onun da iki oğlu var. Neden bizim acılarımızı görmüyor. Ecevit'e sesleniyorum, çocuğu olmadığı için mi bizim çocuklarımızın ölümüne seyirci kalıyor?"
'Artık söyleyecek ne kaldı'
Numune Hastanesi'nde Korsakof sendromu teşhisi konan tutuklu Eylem Yeşilbaş'ın annesi Ayten Yeşilbaş, kızının kendisini güçlükle tanıdığını, durumunun ağır olduğunu anlatıyor. Yeşilbaş, ölüm oruçlarındaki çözümsüzlüğün her geçen gün kızını ölüme yaklaştırmasından duyduğu endişeyi şöyle aktarıyor; "Eylem için çözümsüz geçen her gün ölüm demek. Her gün birini öldürüyorlar. Artık umudumu yitirdim."
Yoğun bakımda tutulan, Mehmet Şahin'in annesi ise "Günlerdir buradayız işte. Mehmet'in hafızası yerinde değil. Benim oğlum sakat. Bu burada bitsin artık, başka çocuklar sakat kalmadan kurtulsun, yeni ölümler olmasın. Başka ne diyeyim" diyor, adı sorulduğunda da kızgınlıkla yanıt veriyor; "Ne yapacaksın adımı, oğlum ölüyor. Onu yaz sen." src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Diyarbakır'dan çocuk manzaraları
Ali Rıza Kılıç
Dün 23 Nisan çocuk bayramıydı. Diyarabakır'daki çocukların da bayramı sayılırdı. Ancak onlar, bölgede uzun süren savaş, savaşın getirdiği yoksulluğa karşı yaşam mücadelesi verirken bayramın ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
Onlar dün, resmi törenleri izlemeye gidenlere çekirdek, su, simit, tatlı sattılar.
"23 Nisan'ı bilmiyorum"
İşte Memduh Aslan bayramın ne anlama geldiğini bilmeyenlerden. Aslan, Diyarbakır sokaklarında yaşayan ve üşümemek için kendisinden büyük ve ağır bir torbayı sırtında gün ışıyıncaya kadar taşımak zorunda olan çacuklardan yalnızca biri. Memduh 12 yaşında. Diğer arkadaşlarıyla yaşamını sokaklarda geçiriyor. Karnını da çöpten doyuruyor. Yıllar önce Silvan'ın Dağcılar köyünden Diyarbakır'a göç ettiklerini ve babasının da kendilerini terk edip kayıplara karıştığını söylüyor Memduh. "Annem dilencilik yapıyor. İki tane kardeşim var onunla bira rakı şişeleri topluyoruz. Eskiciye satıyoruz" diyerek, elindeki bir poşet dolusu tatlıyı işaret ederek anlatıyor; "Sabaha doğru üşüdüğüm zaman yerim." Ona armağan edilmiş 23 Nisan Bayramı'nı sorduğumuzda ise "Bilmiyorum" yanıtıyla torbasını sırtına alıyor ve diğer arkadaşlarının yolunu tututuyor.
23 Nisan'dan İstanbul hayali
Şehirde 23 Nisan'ı çalışarak ya da izleyerek geçiren binlerce çocuk, Türkçeyi ya hiç bilmiyor ya da konuşmakta zorluk çekiyor.
Daha altı yaşında elindeki sakızları satmak için 23 Nisan günün erken saatlerinde Ofis Yeraltı Çarşısı'nın merdivenlerini mekân tutan Abdullah Hüseyin hiç konuşmadan sakızları gelip geçenlere uzatıyor. Türkçe bilmeyen Abdullah'a neden çalıştığını Kürtçe sorunca, "Anam bana dedi ki sakızları sat. 100 milyon olsun İstanbul'a gideceğiz" yanıtını veriyor bize. 23 Nisan'ı biliyor musun, diye sorduğumuzda ise "Mehmet Emmi'nin oğlu Hüseyin dedi ki çocukları sevindiriyorlar" diyor. Ve sakızları satmaya devam ediyor.
Ekmek parası
Tevfik Fikret İlköğretimokulu 2. sınıf öğrencisi Azat Akdağ da 23 Nisan gününü çalışarak geçiriyor. El arabasına özenle dizdiği çekirdeklerini satma çabasında. Azat, bayrama neden katılmadığı sorumuza şöyle cevap veriyor; "Ekmek parası çıkartıyoruz abi. Babam askerde çalışmak zorundayım dün de çalıştım, her gün de çalışıyorum. Ama 23 Nisan'a da gitmek istiyorum."
ÖNCEKİ HABER

Bush'a iklim protestosu

SONRAKİ HABER

Çocuklar dünyasındaki besteci: Ravel

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...