22 Nisan 2001 21:00

Dalında kuruyan bir şair Rüştü Onur

Rüştü Onur, kısa ömrünü şiir ve ölüm duvarları arasında geçirmiş bir şairdir. Şiirlerinin mutfakta yeterince kalmamış, üstünde yeterince çalışılmamış olduğunu söyleyenler olabilir.

Paylaş
Dalında kuruyan bir şair Rüştü Onur
Güngör Gençay
Türkiye'de yazın alanına girmenin ve bu alandan, kimi kez veda bile etmeden ayrılmanın fazlaca bir zorluğu yoktur. Özellikle şiir dalında bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Şiirlerini yeni gördüğümüz bir ad, bakarsınız birkaç yıl sonra sivriliverir. Aradan birkaç yıl daha geçince, bu kez de adına rastlamaz olursunuz.
Elli yıllık bir zaman dilimi tarandığında, yürünen yolda, sanatsal uğraşılarını sürdürenlerin büyük oranda fire verdiği görülür. O nedenle, şairi bol bir memleket olarak anılırız. Özellikle genç yaşlarda hemen herkes, şiire bulaşmış fakat yazmayı sürdürememiştir. Çünkü şiir, ilerleyen süreçte yazarının sesi olmak, kimliğiyle örtüşmek ister. Bunu gerçekleştiremeyen şair, şiirden kopar.
Daha bir dolu zorluğu vardır şairliğin. 2. Dünya Savaşı yılları, bu zorlukların çokbaşlı yaşandığı bir dönemdir.
Eğer muhalif bir sesiniz varsa, devletin elinden yakanızı kurtaramazsınız. Tek parti döneminin bütün şiddet aygıtları üstünüze çullanır. Tutuklanır, işkence görür, bugün rahatça kullanabildiğiniz bir sözcüğe şiirinizin bir dizesinde yer verdiğiniz için akıl almaz cezalara çarptırılırdınız.
İşin bir yanı bu. Diğer yanı ise, yokluk ve yoksulluğun yol açtığı yıkımlardır.
Ekmek, şeker, çay, gaz, kömür vb. gibi birçok ana ihtiyaç maddesinin karneyle satıldığı dönemde, sağlıklı beslenmenin olanağı yoktur. İşte o zaman, hiç beklenmedik bir yaş döneminde olsanız da hastalıklar kapınızı çalmaktadır. Özellikle de verem.
İşte, "Beni Kaçır Kaptan" adlı şiirinde:

Beni kaçır kaptan
Bu küçük şehirden.
Çımacı olurum gemine,
Hatta kürek çekmek de gelir elimden
Akıntıya karşı...

dediği dizelerle bize dirençli bir biçimde seslenen Rüştü Onur da genç yaşta aynı hastalıktan yitirdiğimiz hayat dolu bir şairdir.
Yirmi iki yılın satırbaşları
Bir köy öğretmeninin oğlu olan Rüştü Onur, 1920 yılında Devrek'te doğmuştur. İlköğrenimini doğduğu ilçede tamamlayan şair, liseyi Kastamonu ve Zonguldak'ta okumuştur. 1938 yılında Zonguldak, Çelikel Lisesi'ndeyken, ince hastalık olarak da bilinen vereme yakalanmış ve öğrenimine bir yıl ara vermek zorunda kalmıştır. Daha sonra aynı nedenle okulu bırakan Onur, "Maliye Varidat Memur Muavini" olarak Ereğli Kömür İşletmeleri'nde çalışmaya başlamıştır.
1941-1942 yıllarını iş ve hastane arasında geçiren şair, Heybeliada Sanatoryumu'nda bulunduğu sırada, tifodan yatmakta olan Mediha Sessiz adlı bir kızla tanışmış ve onunla nişanlanmıştır.
1942 yılının ortalarında:

"Payıma düşen toprak parçası
Senin de payına düşer.
Ayrılık gayrılık yok
Ölüm nefesinde nasıl olsa.
Amma henüz vakit erken
Daha gün
Karşı apartmanın balkonunda
Dur bakalım hele
Ben salata satayım
Şair Leyla Sokağı'nda
Sen gene koş
Bez fabrikasındaki
Tezgahının başına..."

dizeleriyle şiirini kurduğu İstanbul, Beşiktaş Şair Leyla Sokağı'nda oturan nişanlısının evine taşınır. Ne var ki, tifodan sonra çok zayıf düşen nişanlısı 12 Kasım 1942 günü hayata veda eder. Ölen nişanlısının ardından yeni bir yıkım daha yaşayan Rüştü Onur da 2 Aralık 1942 tarihinde yaşamını yitirir.
Sanat serüveni
Rüştü Onur'un çok kısa süren sanatsal yaşamı içinde Salah Birsel'in, Necati Cumalı'nın, Muzaffer Tayyip Uslu ve özellikle de 1944 yılında zatürre hastalığından yaşamını yitiren Kemal Uluser'in önemli bir yeri vardır. Onlarla mektuplaşır, konuşur, gerek sanatsal gerekse kişisel sorunlarını paylaşırdı. Kemal Uluser, Muzaffer Tayyip Uslu'ya yazdığı bir mektupta bu serüveni:
"... Onunla nasıl tanıştım. Kastamonu Lisesi'nde idik, o vaktin iyi sanat dergilerini getiriyor, sınıflara dağıtıyordum. 4-B'de 113 Rüştü bu dergilere en candan bir ilgi gösteriyor, ay başlarını iple çekiyordu. Günlerden bir gün Sabahattin Batur, elinde bir şiir, çıkageldi. 'Bu dedi, bizim Rüştü'nün bir mecmuada neşrettirmek istiyor, ne dersin?' Bu manzumecik henüz ilk adımlarını atıyordu. Bir dergide boy gösterecek kadar değildi. 'Bana kalırsa dedim, şimdilik neşretmesin.'
O günden sonra onların mütalaasında geceleri Sabahattin, O, ben toplanır, en arka sıraların birinde şiirden, şairden konuşur, gece nöbetçisinin bilmem kaçıncı ihtarıyla ancak yerimizden kalkar, yataklarımıza giderdik.
Çingenelere bayılırdı. Onu ne vakit arasam çingene mahallesinde bulurdum. 'Bilmezsin Kemal' derdi, 'Bu insanlarda hayat bambaşka. Ben gerçek yaşamayı onlarda buldum.' Osman Kaygılı'nın 'Çingeneler'ine galiba bunun için tutkundu.
O sıralarda gene 'Muhakkak bir şiir kitabı çıkarmalıyım' diye tutturdu. Günlerce çıkaracağı kitabın neşesiyle gezdi durdu.
Şiiri taparcasına benimsemişti. Düşüncesiyle, eti ve kanıyla sanatın malı olduydu. En güzel şiirleri yazacağına kani idi" diyerek dile getirmektedir.
Ölürken umuda sarılmak
Yaklaşık beş yıllık bir sanat serüveni içinde, Rüştü Onur'un en temel özelliği sıradan olay ve olguları, anlaşılır bir biçimde şiire dönüştürmek. Sokaktaki insanın, sıradan insanın şiirini yazmak. On sekiz yaşında vereme yakalanan ve öleceğini her zaman gündemde tutan bir şairin umuda sarılarak şiirle beslenmesi azımsanacak, küçümsenecek bir durum değildir. Elbette "Uğurlar Olsun Tren" şiirinin:

"Kırk yıllık ahbaplara,
Kırk yıllık hasret türkümü
Söylediğim tren
Uğurlar olsun..."

dizelerinde olduğu gibi, zaman zaman şiirlerinde ruhsal bir düşüş haline de rastlanır. Fakat yaşamının en sıkıntılı ve hastalığının en ağır zamanlarında bile pes etmez.
Özce söylemek gerekirse, Rüştü Onur, kısa ömrünü şiir ve ölüm duvarları arasında geçirmiş bir şairdir. Şiirlerinin mutfakta yeterince kalmamış, üstünde yeterince çalışılmamış olduğunu söyleyenler olabilir. Ama unutmamak gerekir ki, o acemilik sürecini yaşayan bir şairdir. Böyle olmasına karşın çeşitli dergilerde şiirin yanı sıra eleştiri ve öyküler de yazmıştır.
Doğanın biçtiği yirmi iki yıllık ömrün sanatsal verilerini, Salah Birsel, "Rüştü Onur" adıyla kitaplaştırmış ve tüm yazdıklarına bir kitapta yer vermiştir.
Rüştü Onur, henüz tomurcukken yitirdiğimiz bir şair olarak yazın tarihimizde yerini alacaktır.
ÖNCEKİ HABER

Çocuklar bu bayram da çalışıyor

SONRAKİ HABER

Taşeron belediye yasası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...