07 Nisan 2001 21:00

Dolara büyük öfke

Esnaf ve işçiler ülkenin krize girmesinin, sefaletin ve iflasların nedenini simgeleştirdiği dolara öfke duyuyor. Hükümet ise hala halkın sefaletini artıran dolarla borç arıyor.

Paylaş
Dolara büyük öfke
Bütün ülkeye yayılan esnaf eylemlerinde dolara büyük öfke var. Esnaflar taşıdıkları döviz ve pankartlarda hükümetin ABD'den "ithal ettiği" Kemal Derviş'in ismindeki "ş" harfini doların simgesi ($) biçiminde yazarak, eylemlerinde dolar yakarak ülkenin krize sürüklenmesinin nedenlerini dolarda simgeleştiriyor. Dolara karşı olan bu öfke ise aynı zamanda ülkenin ABD'ye bağımlılığına, dış borçlarına, kendi kaynaklarını özelleştirme ile yabancı sermayeye peşkeş çekmesine de bir öfke.
19 Şubat'ın ardından devalüasyonla birlikte dolardaki yüzde 79.8 oranındaki inanılmaz artış, emekçi kesimleri de aynı oranda fakirleştirdi. Dolardaki artış ise hâlâ devam ediyor. Kapalıçarşı'da krizden bir gün önce 687 bin liraya işlem gören dolar bugün 1 milyon 200 bin liraya dayanmış durumda. Ve her artışında ülkeyi daha da fakirleştiriyor.
Türkiye'de toplam 200 milyar dolara ulaşan Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), devalüasyonla birlikte 125 milyar dolar civarına indi. İthalat iki katına çıkarken, dolardaki artışın en ciddi etkisi Türkiye'nin krize sürüklenmesinde büyük payı olan dış borçlarda oldu. Dış borçlar Türk Lirası'ndaki devalüasyonla birlikte neredeyse yarım kat arttı. Dolara bağımlılığın getirdiği bütün bu yükler ise emekçi kesimlere yıkılıyor. Özellikle dolarla borcu olan küçük esnaf, krizden önce normal bir borç sayılan 5-6 bin doları bile ödeyemez duruma düşerek kepenk kapatmak zorunda kaldı. Bu da dolar yakarak gösterilen öfkenin nedenini açıklıyor.
Ülke dolara teslim edildi
Doların Türkiye üzerindeki egemenliği Turgut Özal ile doruk noktasına ulaştı. 1989 yılında çıkartılan 32 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türk Lirası tamamen dolara teslim edildi. Ülkedeki dolar dolaşımı ve dolar kuru lira karşısında tamamen serbest bırakıldı. Özal bunu bir "devrim" olarak nitelendirmişti. "Dolar gelirse ülke daha da zenginleşecek" diyerek propagandasını yaptığı dolar, bugün Türkiye'deki milyonlarca emekçinin sefaletini daha da artıran bir neden oldu.
Doların bu şekilde ülkede egemen olması, ihracatı Türk Lirası ile yapıp, ithalatı dolarla yapmayı beraberinde getirdi. Böylece cari açık rekor düzeye çıkarten, dışarıdan dolarla alınan borçların faizi dahi karşılanamaz oldu. Bu da yetmiyormuş gibi ülke içindeki bütün fiyatlar dolardaki artışa endekslendi. Ama ücretler Türk Lirası olarak ödendiği için dar gelirli ve sabit gelirliler bu dolar egemenliğinin altında sürekli ezildiler.
Dolar ABD egemenliğidir
Doların uluslararası bir para birimi olması, IMF sayesinde oldu. 1947 yılında kurulan IMF'nin ülkere verdiği borçların toplandığı fonlar tamamen dolar cinsinden olduğu için, borç alan ülkeler de borcunu dolarla ödemek zorundaydı. Böylece dolar çok kısa bir sürede dünyada egemenliğini kurdu. Bütün ülkelerin para birimleri dolarla karşılaştırıldı. Dolayısıyla Amerika'nın hakimiyeti sadece askeri gücünden değil, aynı zamanda elinde tuttuğu dolardan da geliyor.
Doların dünyanın her yerinde geçerli bir birim olması, uluslararası ticarette başat konumda bulunması, rezerv olarak tutulmasının zorunluluğu, bugün ABD açısından vazgeçilmez bir koşul ve kâr kaynağı. Dolar basarak ithalat fazlası karşılanabilir. Dünya piyasalarına girilerek yerli şirketlerin hisse senetleri ele geçirilebilir. Kredi verilip, faiz alınabilir vb...
Türkiye'de hükümetler ve sermaye kesimleri tarafından Türkiye'de finansal serbestleşmenin bir
gereği olarak döviz kurunun sunulup bunun da bir övünç kaynağı durumuna getirilmesi, her yıl trilyonların egemen ülkelere 'bedava' verilmesi ile övünmekten başka bir anlam taşımıyor. Halkın cebinde yerli para yerine dolar taşıması, herkesin ABD'ye faizsiz kredi vermesi demek. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön
ÖNCEKİ HABER

Herkes birbirini gözlüyor!

SONRAKİ HABER

Emekçiler: Emek Programı'nı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...