31 Mart 2001 21:00

Amazon'un solan renkleri

Amazon Deltası'ndaki yağmur ormanları Buzul Çağı'nı hatırlatırcasına küçülüyor ve parçalanıyor. Kâr arttıkça dünya üzerindeki yaşamın renkleri soluyor ve azalıyor.

Paylaş
Amazon'un solan renkleri
Bilimsel araştırmalar, Amazon Deltası'ndaki yağmur ormanlarının üzücü doğal dönüşümlere uğradığını gösteriyor. Bunlardan en belirgini buzul çağında yaşandı, dünyanın tropik bölgeleri soğudu ve kurudu. Orman yapısı büzülüp parçalanırken ortaya büyük savanalar çıktı. Hayatta kalan küçük ormanlar ise evrimlerine farklı bir biçimde devam etti, değişik bitki ve hayvan yaşamları gelişti. Ormanlar tekrar büyüyüp birleştiğinde ise ortaya büyük bir genetik çeşitlilik çıktı.
İlk ayak izleri
Amazon'un tarihiyle karşılaştırıldığında burada yaşayan insanın tarihi çok kısa kalıyor. Bölgeye ilk ayak basan insanın 30 bin yıl önce donmuş Bering Boğazı'nı aşarak Kuzey Amerika'ya ulaşan ve oradan daha aşağılara inen topluluklar olduğu belirtiliyor. Bu insanların daha güneye ve Latin Amerika'ya ulaşması ise 15 - 20 bin yıl öncesine uzanıyor. Amazonlar'daki ilk tarım ise 5 bin yıl önce yapılmaya başlanmıştı ancak bölgedeki insan topluluklarından çok azı yerleşik olarak yaşıyordu. Birçok topluluk dev ormanların içinde uzun göç yolculuklarına çıkıyordu. Bilimciler Avrupalılar'ın gelişinden önce Amazonlar'da 15 milyon civarında insan yaşadığını tahmin ediyorlar.
Altın ve şöhret avcısı Colomb'un Amerika Kıtası'nın 'keşfetmesinden' sonra başlayan sömürge ve köleleştirme çağında dev Amazon Havzası'nın büyük kısmı Portekiz İmparatorluğu'nun kontrolündeydi. Portekiz sömügeci tüccarları ilk olarak ormandan kumaş üreteminde kullanmak üzere değerli boya ve katkı maddeleri toplamaya başladılar.
Avrupalılar burada yaşayan insanlara ise 'Hinti-Indian' adını vermişlerdi çünkü Colomb, bu ana karaya ilk ayak bastığında 'Hindistan-India' kıyılarına çıktığını sanıyordu. Bugün "Indian" kelimesi İngilizce'de hem "yerli" hem de "Hintli" anlamına geliyor.
Bölgenin yaşam damarı nehre neden Amazon denildiği halen gizemini korurken bazı tarihçiler Yunan mitolojisinde Amazon adı verilen kadın savaşçıların burada yaşadıkları var sayıldığı için nehrin Amazon adını aldığını ileri sürüyorlar.
'Kızıl Altına' Hücum
Amazon nehrinde ilk büyük yolculuğu yapan Avrupalı, Francisco de Orellana isimli bir İspanyol'du ve gezisini (1542) Peru'ya kadar sürdürdü. Bundan sonraki 150 yıl boyunca Portekizler 'kızıl altın' adı verdikleri yerli emeğini sömürmek ve şeker tarlalarında çalıştıracakları köleler bulmak için çabaladılar. Köleliği kabul etmeyen onbinlerce yerli ise vahşice katledildi. 1700'lerin sonunda ise ilk ticari şirket kuruldu.
Goodyear
18. yüzyılda sınırlı olarak kauçuk ticaretine başlayan sömürgeciler İngiltere'ye ayakkabı satıyorlardı. Ancak Charles Goodyear isimli adam 1842'de bir rastlantı sonucu 'volkanlama' yöntemini buldu ve endüstri devrimiyle birlikte kauçuk ürünlerine olan talep arttı. Brezilya'da kauçuk patlaması artık başlamıştı ve dünyanın başka hiçbir yerinde kauçuk ağacı bulunmuyordu. Birinci Dunya Savaşı başladığında, kauçuk ticareti hızla küçüldü ve Amazon'dan kaçırılan kauçuk bitkileriyle Asya'da kauçuk tarlaları oluşturuldu.
Düşler diyarı
Alexander von Humboldt ve Aimé Bonpland isimli ünlü doğa kâşifleri, 1799 yılında büyük bir Amazon turuna çıktılar. Bu ilk gezi, botanik bilimiyle ilgilenenleri ve diğer kâşiflere ilham verdi ve yağmur ormanlarında kâşiflerin oluşturduğu birçok ekip dolaşmaya başladı. Bu gezginlerin çoğu da ülkelerine fantastik hikâyelerle dönüyorlardı. Amazon Deltası, 'doğal ihtişam' ve 'soylu vahşilik' gibi kavramlarla 19. yüzyılın romantik ilgi odağı haline geldi. Mark Twain, o tarihlerde hissettiklerini şöyle özetliyordu; "Amazon'a çıkma özlemiyle yanıp tutuşuyordum. Bir de tüm dünyayla koka ticareti başlatma özlemi. Aylarca bunun düşünü kurdum". Ancak Amazon Havzası sonsuza kadar gezginlerin ve yazarların ilham ülkesi olarak kalmayacaktı; ABD Donanması 1849 yılında Amazon Nehri'nin kullanım ve seyahat haritasını çıkarmıştı bile.
Önce buharlı motorlarıyla akıntıya karşı rahatça hareket edebilen yandan çarklı gemiler nehre indi. Amerikan yönetiminin ilgisi ise kauçuk üzerinde yoğunlaşıyordu. Bolivya'da kauçuk cenneti olan Acre isimli eyalet ABD'nin müdahalesiyle bağımsızlığını ilan etti. Burası daha sonra Brezilya'ya dahil olacaktı.
Raylar altında 6000 ceset
1800'lerin sonlarına doğru ise ABD'li işadamları çantalarında projeleri ve paralarıyla Amazon'a hareket ediyorlardı. Percival Farquhar isimli kurnaz bir iş adamı yağmur ormanlarının ortasına demiryolu inşa etmek ve bunun yan projelerini gerçekleştirmek için Avrupa'dan 70 milyon dolarlık destek toplamayı başardı. Madeira-Mamoré Demiryolu'nun yapımı boyunca 6 bin işçi öldü. Kauçuk devrinin sona ermesiyle birlikte Farquhar iflas bayrağını çekti.
1930'larda Brezilya'da iktidar koltuğu'na oturan asker-devlet başkanı Getúlio Vargas 'yeni devlet' doktriniyle birlikte Amazon'un stratejik ve jeopolitik açılardan kontrol altına alınması siyasetini izlemeye başladı. 1964'te yapılan askeri darbeden sonra ise Amazon'un para karşılığında yabancıların talanına açılması resmi politika haline geldi. 'Kalkınma noktaları' olarak adlandırılan bölgeler için dev projeler uygulamaya kondu. Resmi ve yasadışı yollarla yapılan doğa katliamı inanılmaz boyutlara ulaştı. Brezilya hükümetine kredi veren şirketler Amazon'a yollar, barajlar ve maden sahaları inşa etmeye başladılar. Bazıları halen devam eden bu projelerin çoğu Dünya Bankası'nın desteğiyle gerçekleştiriliyor.
Acılı tarih
Peru'nun ortalarından Brezilya'nın doğu kıyısına kadar uzanan dev Amazon Deltası'nda artık ulaşılmamış bir insan topluluğu, balta girmemiş bir orman kalmadı. Bir zamanlar çok çeşitli insan ve hayvan topluluklarının yaşamına ev sahipliği yapan, Avrupalı maceracıların ve edebiyatçıların rüyalarını süsleyen Amazon Deltası'nda uluslararası tekellerin yağması devam ediyor. Eskiden üstünde yaşayan insanların sanat eserleri yaratmak için kullandıkları ve dengesine hiçbir zarar vermedikleri yağmur ormanı bugün dev bir endüstri aracı olarak kullanılıyor.
Yağmur ormanları Buzul Çağı'nı hatırlatırcasına küçülüyor ve parçalanıyor.
Kâr arttıkça dünya üzerindeki yaşamın renkleri soluyor ve azalıyor.

KAYNAKLAR
Hecht and A Cockburn, Ormanın Yazgısı (The Fate of the Forest), Verso, Londra, 1989.New Internationalist - Mayıs 1991

ÖNCEKİ HABER

Bakırköy'de haraç kıskacı

SONRAKİ HABER

DYP de IMF-Derviş yasalarına

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa