3 Mart 2001 22:00
Krizin ağası Sabancı
GÜNÜN YAZILARI
Krizin ağası Sabancı
Bahadır Özgür
Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'in krizin nasıl çıktığına ilişkin yaptığı uzun açıklamada şu sözler dikkati çekiyordu: "Ziraat Bankası bir özel bankaya karşı olan 500 trilyon liralık borcunu ödeyemedi. Biz ikisi arasına girdik uzlaşma sağladık, ancak olan çoktan olmuştu." Erçel bu açıklamasından kısa bir süre sonra, hükümetin isteği üzerine istifasını verdi. Ancak ayrılmadan önce söylediği sözler, "kara çarşamba" olarak anılan ve faizlerin yüzde 7500'e çıktığı geceye ilişkindi. Ve o gece Türkiye'nin en büyük vurgunlarından birisinin yapıldığı, tartışmaların odak noktasıydı. Aradan 24 saat bile geçmeden medyasından sermaye çevrelerine, bürokratlara kadar ülkenin "kaymak tabakası", fakirleştiğimizden dem vurarak krizin faturasının tüm Türkiye'ye kesildiğinden bahsetmeye, lafı "aynı gemideyiz"e getirmeye çalıştı.
Krizin ertesi günü televizyon ekranlarından Sakıp Sabancı, "Hepimiz fakirleştik. Ben de servetimin yüzde 40'ını kaybettim" diyordu. Bu sözler birçok gazetenin manşetini süsledi. Kaç kriz görmüş kaç kriz geçirmiş yılların Sakıp Ağa'sı CNN Türk'te Murat Birsel'le yaptığı bir söyleşide de "Sizin gibi gençleri 1 milyar dolara bile değişmem. Türkiye'nin parlak gençlere ihtiyacı var" dediği zaman Erçel'in açıklamasındaki dikkat çeken sözler aklımıza geldi. Çünkü Türkiye'nin en büyük bankalarından olan İş Bankası ile Garanti Bankası'nın kriz dönemi zarar ettiği ifade ediliyor. Kriz tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde Reuters'in servise sunduğu bir haberde ise sadece Sakıp Sabancı'nın Akbank'ının krizden 800 milyon dolar kârlı çıktığı belirtiliyordu.
Baş aktör ortaya çıktı
Erçel'in bahsettiği "özel banka"nın Akbank olduğu ortaya çıkmış durumda. Nitekim Akbank'ın Ziraat Bankası'ndan 500 trilyon lira alacağı olduğu ve bu alacak meselesinin faizlerin 7500'e sıçramasında payı bulunduğu, "Hür Denetçiler" imzasıyla gazetemize gönderilen bir belgede ifade ediliyor. Ne kadar ironiktir ki, aynı belgede Murat Birsel'i "1 milyar dolara değişmeyen!' Sakıp Ağa'nın krizden 1 milyar dolar vurgun vurduğu da ileri sürülüyor. Şimdi "kara çarşamba" gecesine dönelim ve vurgunun ardında yatan iddiaları adım adım izleyelim:
Faizlerin yüzde 7500 oldugu gün, Akbank'ın Ziraat'ten 500 trilyon lira alacağını istediği belirtiliyor. Ziraat'ten liraları alıp dövize çevirmek niyetinde. Bu da Akbank'ın yapılacak devalüasyonun "kokusunu almakla" kalmadığını, devalüasyon oranının yüzde 20'nin de üzerinde olacağını tespit ettiğini gösteriyor.
Ziraat köşeye mi sıkıştırıldı?
Bu arada Merkez Bankası piyasaya Türk Lirası sürmeyerek faiz oranlarını iyice yükseltir. Böylece Akbank'ın pazarlık şansı artmış olur. Akbank'ın Ziraat'e üç alternatif sunduğu ileri sürülüyor: a) 500 trilyon lirayı ödemek. Ancak Ziraat'in parası yoktur. b) Aynı tutarda döviz satmak. Devalüasyon öncesi döviz satmak yoğun spekülasyona yol açacağı için bu da uygun bulunmamış. c) Akbank'ın istediği faizi vermek. İddiaya göre, Ziraat için en akla uyun yol bu görünmüş. Ve aynı gece Ziraat, Merkez Bankası ve Akbank'ın bir araya gelerek anlaştıkları, Akbank'a devalüasyon oranına yakın bir kâr transferi yaptıkları, bunun da gecelik faizlerin 7500'e fırlamasını tetiklediği, en ciddi iddialar arasında.
Merkez Bankası "kara çarşamba" sonrasında görevini layıkıyla yerine getirdi. Döviz kotasyonunu yüksek tutarak lirayla borçlanıp devalüasyon öncesi döviz alan bankaların, dövizlerini maksimum kârla satmalarını sağladı. Ziraat Bankası diğer bankalar yerine doğrudan Merkez Bankası'ndan borçlansaydı, belki de kriz bu kadar şiddetli olmayacaktı. Ancak bu yol kamu bankalarını çökertmenin ve özelleştirilmelerinin önünü açmak amacıyla IMF tarafından yıllar önce kapatıldı. İşte kriz vurgununun görünmeyen boyutu. Eğer söylentiler doğruysa; televizyonlarda hüzünlü bir ses tonuyla "Ben de fakirleştim" diyen Sakıp Ağa 1 milyar doları bir gecede cebe indirmiş.
"Kara çarşamba" gecesinde yaşandığı söylenen bu Akbank-Ziraat-Merkez Bankası diplomasisinin geçmişine ilişkin bir iddia daha ortalıkta dolaşıyor. O da çiftçiye kredi vermeyen, verdiği kredilere yüzde 100'ün üzerinde faiz bindiren Ziraat Bankası'nın yıllardır Akbank'ın "kasası" gibi çalıştırıldığı! Bu ilişkiyi doğrulayan veya yalanlayan bir belgenin ortaya çıkması, ancak Ziraat Bankası'nın Selçuk Demiralp döneminde mantar gibi çoğalan yurtdışı şubelerinin incelenmesiyle mümkün olacak. Ama bu şubelerin yıllardır denetlenmediği herkesçe biliniyor. Dün istifasını veren Zekeriya Temizel de ilk göreve geldiği günlerde bu yurtdışı şubelerinin kredi hareketlerinin mutlaka incelenmesi gerektiğini söylemiş, fakat bunu hiçbir zaman başaramamıştı.
Yurtdışında transfer trafiği
Yurtdışındaki banka şubelerinin arasında 1994 yılından bu yana işleyen bir transfer trafiği oldukça dikkati çetiyor. Ziraat Bankası eski genel müdürlerinden Coşkun Ulusoy döneminde, bankacı olmadığı halde Ziraat Bankası'nın fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcılığına getirilen Osman Mengitürk'ün yıllarca Akbank'ı ucuz fonlarla beslediği iddia ediliyor. Akabinde de Mengitürk'ün Akbank'a fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak geçmesi bu iddiaları güçlendirdi.
Ziraat'ten Akbank, Sabancı Bank veya Sabancı Holding'e transfer olan kişilerin, geçmeden evvelki pozisyonları ve bu grupla ilişkileri incelendiğinde ilginç ilişkiler ortaya çıkıyor.
1994 yılında Sabancı Bank'ın ve Akbank'ın portföyündeki, çoğunluğu Impexbank'a ait batık krediler bu bankalar kapatılmadan kısa bir süre önce Ziraat Londra Şubesi'ne aktarılmış. Sonra da Ziraat Londra Şubesi Müdürü Engin Tuncay tıpkı Osman Mengitürk gibi bu görevinin ardından Sabancı Holding'de üst düzey göreve getirilmiş. Sabancı Holding sanki piyasada bankacı yokmuş gibi ısrarla Ziraat'in yurtdışı şubelerinden ve fon yönetiminden sorumlu kişileri sırasıyla transfer ediyor!
Krizin yağı-balı!
Piyasadaki son dedikodular, şimdiki Genel Müdür olan Emin Erdem'in Akbank'taki yerinin hazır olduğu ve kısa bir süre sonra da Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel ile Hazine eski Müsteşarı Selçuk Demiralp'in de Akbank'a gideceği yönünde. Anlaşılan IMF programını yöneten teknisyenlerin kriz çıkınca kamuoyunun karşısına geçip "mahçup bir edayla" bastıkları istifalarının hiçbir kıymeti harbiyesi bulunmuyor. Bu da krizin "yağı-balı" olsa gerek!
Bahadır Özgür
Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'in krizin nasıl çıktığına ilişkin yaptığı uzun açıklamada şu sözler dikkati çekiyordu: "Ziraat Bankası bir özel bankaya karşı olan 500 trilyon liralık borcunu ödeyemedi. Biz ikisi arasına girdik uzlaşma sağladık, ancak olan çoktan olmuştu." Erçel bu açıklamasından kısa bir süre sonra, hükümetin isteği üzerine istifasını verdi. Ancak ayrılmadan önce söylediği sözler, "kara çarşamba" olarak anılan ve faizlerin yüzde 7500'e çıktığı geceye ilişkindi. Ve o gece Türkiye'nin en büyük vurgunlarından birisinin yapıldığı, tartışmaların odak noktasıydı. Aradan 24 saat bile geçmeden medyasından sermaye çevrelerine, bürokratlara kadar ülkenin "kaymak tabakası", fakirleştiğimizden dem vurarak krizin faturasının tüm Türkiye'ye kesildiğinden bahsetmeye, lafı "aynı gemideyiz"e getirmeye çalıştı.
Krizin ertesi günü televizyon ekranlarından Sakıp Sabancı, "Hepimiz fakirleştik. Ben de servetimin yüzde 40'ını kaybettim" diyordu. Bu sözler birçok gazetenin manşetini süsledi. Kaç kriz görmüş kaç kriz geçirmiş yılların Sakıp Ağa'sı CNN Türk'te Murat Birsel'le yaptığı bir söyleşide de "Sizin gibi gençleri 1 milyar dolara bile değişmem. Türkiye'nin parlak gençlere ihtiyacı var" dediği zaman Erçel'in açıklamasındaki dikkat çeken sözler aklımıza geldi. Çünkü Türkiye'nin en büyük bankalarından olan İş Bankası ile Garanti Bankası'nın kriz dönemi zarar ettiği ifade ediliyor. Kriz tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde Reuters'in servise sunduğu bir haberde ise sadece Sakıp Sabancı'nın Akbank'ının krizden 800 milyon dolar kârlı çıktığı belirtiliyordu.
Baş aktör ortaya çıktı
Erçel'in bahsettiği "özel banka"nın Akbank olduğu ortaya çıkmış durumda. Nitekim Akbank'ın Ziraat Bankası'ndan 500 trilyon lira alacağı olduğu ve bu alacak meselesinin faizlerin 7500'e sıçramasında payı bulunduğu, "Hür Denetçiler" imzasıyla gazetemize gönderilen bir belgede ifade ediliyor. Ne kadar ironiktir ki, aynı belgede Murat Birsel'i "1 milyar dolara değişmeyen!' Sakıp Ağa'nın krizden 1 milyar dolar vurgun vurduğu da ileri sürülüyor. Şimdi "kara çarşamba" gecesine dönelim ve vurgunun ardında yatan iddiaları adım adım izleyelim:
Faizlerin yüzde 7500 oldugu gün, Akbank'ın Ziraat'ten 500 trilyon lira alacağını istediği belirtiliyor. Ziraat'ten liraları alıp dövize çevirmek niyetinde. Bu da Akbank'ın yapılacak devalüasyonun "kokusunu almakla" kalmadığını, devalüasyon oranının yüzde 20'nin de üzerinde olacağını tespit ettiğini gösteriyor.
Ziraat köşeye mi sıkıştırıldı?
Bu arada Merkez Bankası piyasaya Türk Lirası sürmeyerek faiz oranlarını iyice yükseltir. Böylece Akbank'ın pazarlık şansı artmış olur. Akbank'ın Ziraat'e üç alternatif sunduğu ileri sürülüyor: a) 500 trilyon lirayı ödemek. Ancak Ziraat'in parası yoktur. b) Aynı tutarda döviz satmak. Devalüasyon öncesi döviz satmak yoğun spekülasyona yol açacağı için bu da uygun bulunmamış. c) Akbank'ın istediği faizi vermek. İddiaya göre, Ziraat için en akla uyun yol bu görünmüş. Ve aynı gece Ziraat, Merkez Bankası ve Akbank'ın bir araya gelerek anlaştıkları, Akbank'a devalüasyon oranına yakın bir kâr transferi yaptıkları, bunun da gecelik faizlerin 7500'e fırlamasını tetiklediği, en ciddi iddialar arasında.
Merkez Bankası "kara çarşamba" sonrasında görevini layıkıyla yerine getirdi. Döviz kotasyonunu yüksek tutarak lirayla borçlanıp devalüasyon öncesi döviz alan bankaların, dövizlerini maksimum kârla satmalarını sağladı. Ziraat Bankası diğer bankalar yerine doğrudan Merkez Bankası'ndan borçlansaydı, belki de kriz bu kadar şiddetli olmayacaktı. Ancak bu yol kamu bankalarını çökertmenin ve özelleştirilmelerinin önünü açmak amacıyla IMF tarafından yıllar önce kapatıldı. İşte kriz vurgununun görünmeyen boyutu. Eğer söylentiler doğruysa; televizyonlarda hüzünlü bir ses tonuyla "Ben de fakirleştim" diyen Sakıp Ağa 1 milyar doları bir gecede cebe indirmiş.
"Kara çarşamba" gecesinde yaşandığı söylenen bu Akbank-Ziraat-Merkez Bankası diplomasisinin geçmişine ilişkin bir iddia daha ortalıkta dolaşıyor. O da çiftçiye kredi vermeyen, verdiği kredilere yüzde 100'ün üzerinde faiz bindiren Ziraat Bankası'nın yıllardır Akbank'ın "kasası" gibi çalıştırıldığı! Bu ilişkiyi doğrulayan veya yalanlayan bir belgenin ortaya çıkması, ancak Ziraat Bankası'nın Selçuk Demiralp döneminde mantar gibi çoğalan yurtdışı şubelerinin incelenmesiyle mümkün olacak. Ama bu şubelerin yıllardır denetlenmediği herkesçe biliniyor. Dün istifasını veren Zekeriya Temizel de ilk göreve geldiği günlerde bu yurtdışı şubelerinin kredi hareketlerinin mutlaka incelenmesi gerektiğini söylemiş, fakat bunu hiçbir zaman başaramamıştı.
Yurtdışında transfer trafiği
Yurtdışındaki banka şubelerinin arasında 1994 yılından bu yana işleyen bir transfer trafiği oldukça dikkati çetiyor. Ziraat Bankası eski genel müdürlerinden Coşkun Ulusoy döneminde, bankacı olmadığı halde Ziraat Bankası'nın fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcılığına getirilen Osman Mengitürk'ün yıllarca Akbank'ı ucuz fonlarla beslediği iddia ediliyor. Akabinde de Mengitürk'ün Akbank'a fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak geçmesi bu iddiaları güçlendirdi.
Ziraat'ten Akbank, Sabancı Bank veya Sabancı Holding'e transfer olan kişilerin, geçmeden evvelki pozisyonları ve bu grupla ilişkileri incelendiğinde ilginç ilişkiler ortaya çıkıyor.
1994 yılında Sabancı Bank'ın ve Akbank'ın portföyündeki, çoğunluğu Impexbank'a ait batık krediler bu bankalar kapatılmadan kısa bir süre önce Ziraat Londra Şubesi'ne aktarılmış. Sonra da Ziraat Londra Şubesi Müdürü Engin Tuncay tıpkı Osman Mengitürk gibi bu görevinin ardından Sabancı Holding'de üst düzey göreve getirilmiş. Sabancı Holding sanki piyasada bankacı yokmuş gibi ısrarla Ziraat'in yurtdışı şubelerinden ve fon yönetiminden sorumlu kişileri sırasıyla transfer ediyor!
Krizin yağı-balı!
Piyasadaki son dedikodular, şimdiki Genel Müdür olan Emin Erdem'in Akbank'taki yerinin hazır olduğu ve kısa bir süre sonra da Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel ile Hazine eski Müsteşarı Selçuk Demiralp'in de Akbank'a gideceği yönünde. Anlaşılan IMF programını yöneten teknisyenlerin kriz çıkınca kamuoyunun karşısına geçip "mahçup bir edayla" bastıkları istifalarının hiçbir kıymeti harbiyesi bulunmuyor. Bu da krizin "yağı-balı" olsa gerek!
Evrensel'i Takip Et