27 Şubat 2001 22:00
'İktisadi bunalım şiddetleniyor'
GÜNÜN YAZILARI
'İktisadi bunalım şiddetleniyor'
Türkiye'de yaşanan ekonomik krizden rahatsız olan ve Türkiye'nin sık sık yaşadığı bu krizlerden çıkması için çözüm önerileri getirmeye çalışan 15 öğretim üyesi, IMF-Dünya Bankası ikizinin, yaşanan ekonomik krizin baş sorumlusu olduğunu bildirerek, gerek varsayımları, gerekse hazırlanış felsefesi ile çökmüş bulunan 2001 Bütçesi'nin yerine yeni ve gerçekçi bir bütçe yapılması gerektiğini belirttiler.
Korkut Boratav, Nazif Ekzen, Alper Güzel, Yakup Kepenek, Aziz Konukman, Ahmet Köse, Oğuz Oyan, Erdal Özmen, Cem Somel, Sinan Sönmez, Fikret Şenses, Erol Taymaz, Oktar Türel, İşaya Üşür ve Erinç Yeldan'dan oluşan grup yayınladıkları deklarasyonda, ekonominin temel dengelerini yitirdiği ve gittikçe şiddetlenen bir iktisadi bunalım süreci yaşadığını belirterek, ulusal ekonominin acilen istikrara kavuşması gerektiğini ifade ettiler.
1998'in ilk çeyreğinden itibaren ulusal gelirde bir daralma yaşandığı kaydedilen deklarasyonda, "Süreklilik kazanan bunalım, hükümetlerin sadece son birkaç yılda uyguladıkları "yanlış tedbirlerin" ya da "teknik hatalarının" değil, 1980'den bu yana uygulanan ve ulusal ekonominin dengelerini denetimsiz ve yönlendirilmemiş piyasa güçlerine terketmeyi amaç edinmiş olan neo-liberal politikaların bir sonucudur. " denildi.
Deklarasyonda, 20 yıllık deneyimin, "özel sektör öncülüğünde piyasa ekonomisi" ve "sermaye hareketleri serbestisi" sayesinde tüm ekonomik sorunların aşılacağı efsanesinin iflas ettiği bildirilerek şu görüşlere yer verildi:
"Türkiye, ödemeler dengesinde, sermaye hareketlerini 1989 yılındaki 32 Sayılı Kararname diye bilinen politik bir adım ile bütünüyle serbestleştirmiş durumdadır. Böylece dış sermaye hareketleri üzerindeki bütün kontroller ve denetim kaldırılmış, Türk finans piyasaları kısa vadeli sıcak paranın spekülasyonuna açılmıştır. Bu finansal yapı, ekonomiyi doğrudan doğruya yüksek faiz ve TL'yi yapay olarak değerli kılan bir döviz kurunun cenderesinde tutmaktadır. Bu olgu karşısında, ulusal Merkez Bankası para politikasını sürdürebileceği araçlar üzerindeki denetimini kaybederek döviz rezervlerini idare eden bir "muhasebe kuruluşu" konumuna indirgenmiş durumdadır."
Yapısal reform yalanı
Bir dizi hukuksal sakatlık ve yolsuzluk öğeleri içeren çabaların kamuoyuna "yapısal reform" söylemi altında sunulduğu vurgulanan deklarasyonda, "Bu aşamada "enflasyonu düşürme" vahim bir saptırmaca içermekte ve bu stratejik dönüşüme kamuoyu karşısında meşruiyet kazandırma işlevi görmektedir." denildi. Deklarasyonda, tüm bu uygulamaların Türkiye bütçesini, sosyal devlet ilkelerinden bütünüyle uzaklaştırdığına işaret edilerek, istikrar programının belli bir süre içinde yeterli gelirin toplanıp toplanmaycağı hesabının yapıldığı bir aritmetik hesaba dönüştürüldüğü belirtildi.
Bu koşullar altında öne sürülecek "istikrar programları"nın ve/veya kriz yönetimi çabalarının ekonomik bunalımı ağır toplumsal çöküntüler yaratmadan son veremeyeceği vurgulanan deklarasyonda, çözümün eşzamanlı kamu kesimi, mali kesim ve ödemeler dengesi reformuyla sağlanabiliceği dile getirildi. Deklarasyonda, sermaye gelirlerinin vergi havuzuna katkısının artırılması gerektiği ifade edilerek, kısa vadeli yabancı sermaye girişinin kontrol altına alınması gerektiği bildirildi.
Türkiye'de yaşanan ekonomik krizden rahatsız olan ve Türkiye'nin sık sık yaşadığı bu krizlerden çıkması için çözüm önerileri getirmeye çalışan 15 öğretim üyesi, IMF-Dünya Bankası ikizinin, yaşanan ekonomik krizin baş sorumlusu olduğunu bildirerek, gerek varsayımları, gerekse hazırlanış felsefesi ile çökmüş bulunan 2001 Bütçesi'nin yerine yeni ve gerçekçi bir bütçe yapılması gerektiğini belirttiler.
Korkut Boratav, Nazif Ekzen, Alper Güzel, Yakup Kepenek, Aziz Konukman, Ahmet Köse, Oğuz Oyan, Erdal Özmen, Cem Somel, Sinan Sönmez, Fikret Şenses, Erol Taymaz, Oktar Türel, İşaya Üşür ve Erinç Yeldan'dan oluşan grup yayınladıkları deklarasyonda, ekonominin temel dengelerini yitirdiği ve gittikçe şiddetlenen bir iktisadi bunalım süreci yaşadığını belirterek, ulusal ekonominin acilen istikrara kavuşması gerektiğini ifade ettiler.
1998'in ilk çeyreğinden itibaren ulusal gelirde bir daralma yaşandığı kaydedilen deklarasyonda, "Süreklilik kazanan bunalım, hükümetlerin sadece son birkaç yılda uyguladıkları "yanlış tedbirlerin" ya da "teknik hatalarının" değil, 1980'den bu yana uygulanan ve ulusal ekonominin dengelerini denetimsiz ve yönlendirilmemiş piyasa güçlerine terketmeyi amaç edinmiş olan neo-liberal politikaların bir sonucudur. " denildi.
Deklarasyonda, 20 yıllık deneyimin, "özel sektör öncülüğünde piyasa ekonomisi" ve "sermaye hareketleri serbestisi" sayesinde tüm ekonomik sorunların aşılacağı efsanesinin iflas ettiği bildirilerek şu görüşlere yer verildi:
"Türkiye, ödemeler dengesinde, sermaye hareketlerini 1989 yılındaki 32 Sayılı Kararname diye bilinen politik bir adım ile bütünüyle serbestleştirmiş durumdadır. Böylece dış sermaye hareketleri üzerindeki bütün kontroller ve denetim kaldırılmış, Türk finans piyasaları kısa vadeli sıcak paranın spekülasyonuna açılmıştır. Bu finansal yapı, ekonomiyi doğrudan doğruya yüksek faiz ve TL'yi yapay olarak değerli kılan bir döviz kurunun cenderesinde tutmaktadır. Bu olgu karşısında, ulusal Merkez Bankası para politikasını sürdürebileceği araçlar üzerindeki denetimini kaybederek döviz rezervlerini idare eden bir "muhasebe kuruluşu" konumuna indirgenmiş durumdadır."
Yapısal reform yalanı
Bir dizi hukuksal sakatlık ve yolsuzluk öğeleri içeren çabaların kamuoyuna "yapısal reform" söylemi altında sunulduğu vurgulanan deklarasyonda, "Bu aşamada "enflasyonu düşürme" vahim bir saptırmaca içermekte ve bu stratejik dönüşüme kamuoyu karşısında meşruiyet kazandırma işlevi görmektedir." denildi. Deklarasyonda, tüm bu uygulamaların Türkiye bütçesini, sosyal devlet ilkelerinden bütünüyle uzaklaştırdığına işaret edilerek, istikrar programının belli bir süre içinde yeterli gelirin toplanıp toplanmaycağı hesabının yapıldığı bir aritmetik hesaba dönüştürüldüğü belirtildi.
Bu koşullar altında öne sürülecek "istikrar programları"nın ve/veya kriz yönetimi çabalarının ekonomik bunalımı ağır toplumsal çöküntüler yaratmadan son veremeyeceği vurgulanan deklarasyonda, çözümün eşzamanlı kamu kesimi, mali kesim ve ödemeler dengesi reformuyla sağlanabiliceği dile getirildi. Deklarasyonda, sermaye gelirlerinin vergi havuzuna katkısının artırılması gerektiği ifade edilerek, kısa vadeli yabancı sermaye girişinin kontrol altına alınması gerektiği bildirildi.
Evrensel'i Takip Et