13 Şubat 2001 22:00
Sivrisineklerle uğraşılıyor
Sivrisineklerle uğraşılıyor
Susurluk davasında verilen karar, çete ilişkilerinin aydınlatılması ve sorumlularının yargılanması bakımından ikna edici bulunmadı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu eski Başkanı DSP'li Sema Pişkinsüt, Susurluk davasının, çete ilişkilerinin ekonomik ve siyasi boyutunu ortaya koyacak şekilde devam etmesi gerektiğini belirtti.
Pişkünsüt: 'Dava daha kapsayıcı şekilde sürmeli'
Susurluk davasında verilen kararla ilgili olarak sorularımızı yanıtlayan DSP Milletvekili Sema Pişkinsüt, "Yargılananlara 313. maddeden cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak suçundan ceza verildi. Bu ceza o maddenin içerdiği en üst sınırda bir ceza. Bu karar sonucunda çete oluşumunun söz konusu ifade edilmiş oldu. Önemli olan bu tür kuruluşların neler yaptığının belirlenmesiydi" dedikten sonra şöyle devam etti: "Adam kaçırma, faili meçhul cinayetlerle organik bir bağ oluşturulması gerekiyordu. Mahkemede gelen duyumlarla ilgili eksiklikler vardı, delillerin sunulmasında, eksikliğinde sorunlar yaşanıyor. Hukuk devletine göre soruşturmanın açık, kamuoyuna sunulabilecek olarak yapılabilmesi için yargının elinden delilleri toplayacak bir yapısının da olması gerekir."
Susurluk davasında, bilinen medyatik ve dedektiflik boyutunun ötesinde ekonomik boyutuna gidilemediğinin altını çizen Pişkinsüt; "Ekonomik deliller somut olarak ele geçirilebilecek deliller olduğu için konuyu açmak önemliydi. Yani burada sivrisineklerle uğraşılıyor, bataklıkla değil. Siyasi boyutu açık olan bu davanın siyasi bağlarının net olarak ortaya konulması gerekir ki, Susurluk biçim değiştirerek, farklı bir boyutuyla tekrar ortaya çıkmasın" değerlendirmesini yaptı.
Davanın daha kapsayıcı bir şekilde sürmesi için 83. ve 100. maddelerde dokunulmazlıklarla ilgili sınırlandırmalara gidilmesi gerektiğini vurgulayan TBMM İnsan Hakları Komisyonu eski Başkanı, ekonomik verilerin de daha geniş çaplı olarak incelenmesi gerekliğinin altını çizdi. "Silahlı olan Susurluk çetesi bir başka biçimde yani ekonomik yönüyle karşımıza çıkabilir. Yine hukukdışı olarak, ihaleler, sınır ticaretleri, banka boşaltmalar biçiminde Susurluklar çoğalabilir. Susurluk'un bir başka boyutuyla yaşayabilir" diyen Pişkinsüt, bunun önlenmesi ve toplumun rahatlaması için yargının önünün açılması, bağımsız yargının gücünü göstermesi gerektiğini söyledi.
Saydı: Susurluk basit çete değil
Kararı gazetemize değerlendiren İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Ali Saydı ise, Türkiye'nin bir ara faili meçhuller "cennetine" döndüğünü, Susurluk'un basit bir kaza ve çıkar elde amaçlı basit bir çete olarak değerlendirilemeyeceğini belirterek, "Cinayetler, operasyonlar aydınlatılmadan bu davanın pek bir anlam ifade ettiği ve ülke açısından bir değişimin olacağı söylenemez" dedi.
Türkiye'de bir çok şeyin halktan gizli yapıldığını ve bu gizliliğin yargı kararıyla çıkmasını beklemenin zor olduğunu da belirten Saydı, Türkiye'de bir çok kurum gibi yargının da iyi işlemediğini vurgulayarak, "Bundan dolayı dört yıl uzayan ve bu süre içerisinde davadan her hangi bir karar çıkmasından ümit kesilen bir ortamda karar iyi olarak değerlendirilebilir. Çünkü davanın tüm derin ilişkileriyle çözülmesi siyasi sonuçlar doğurur ve bugün bu ülkede mümkün gözükmüyor" dedi.
Susurluk davasında verilen karar, çete ilişkilerinin aydınlatılması ve sorumlularının yargılanması bakımından ikna edici bulunmadı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu eski Başkanı DSP'li Sema Pişkinsüt, Susurluk davasının, çete ilişkilerinin ekonomik ve siyasi boyutunu ortaya koyacak şekilde devam etmesi gerektiğini belirtti.
Pişkünsüt: 'Dava daha kapsayıcı şekilde sürmeli'
Susurluk davasında verilen kararla ilgili olarak sorularımızı yanıtlayan DSP Milletvekili Sema Pişkinsüt, "Yargılananlara 313. maddeden cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak suçundan ceza verildi. Bu ceza o maddenin içerdiği en üst sınırda bir ceza. Bu karar sonucunda çete oluşumunun söz konusu ifade edilmiş oldu. Önemli olan bu tür kuruluşların neler yaptığının belirlenmesiydi" dedikten sonra şöyle devam etti: "Adam kaçırma, faili meçhul cinayetlerle organik bir bağ oluşturulması gerekiyordu. Mahkemede gelen duyumlarla ilgili eksiklikler vardı, delillerin sunulmasında, eksikliğinde sorunlar yaşanıyor. Hukuk devletine göre soruşturmanın açık, kamuoyuna sunulabilecek olarak yapılabilmesi için yargının elinden delilleri toplayacak bir yapısının da olması gerekir."
Susurluk davasında, bilinen medyatik ve dedektiflik boyutunun ötesinde ekonomik boyutuna gidilemediğinin altını çizen Pişkinsüt; "Ekonomik deliller somut olarak ele geçirilebilecek deliller olduğu için konuyu açmak önemliydi. Yani burada sivrisineklerle uğraşılıyor, bataklıkla değil. Siyasi boyutu açık olan bu davanın siyasi bağlarının net olarak ortaya konulması gerekir ki, Susurluk biçim değiştirerek, farklı bir boyutuyla tekrar ortaya çıkmasın" değerlendirmesini yaptı.
Davanın daha kapsayıcı bir şekilde sürmesi için 83. ve 100. maddelerde dokunulmazlıklarla ilgili sınırlandırmalara gidilmesi gerektiğini vurgulayan TBMM İnsan Hakları Komisyonu eski Başkanı, ekonomik verilerin de daha geniş çaplı olarak incelenmesi gerekliğinin altını çizdi. "Silahlı olan Susurluk çetesi bir başka biçimde yani ekonomik yönüyle karşımıza çıkabilir. Yine hukukdışı olarak, ihaleler, sınır ticaretleri, banka boşaltmalar biçiminde Susurluklar çoğalabilir. Susurluk'un bir başka boyutuyla yaşayabilir" diyen Pişkinsüt, bunun önlenmesi ve toplumun rahatlaması için yargının önünün açılması, bağımsız yargının gücünü göstermesi gerektiğini söyledi.
Saydı: Susurluk basit çete değil
Kararı gazetemize değerlendiren İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Ali Saydı ise, Türkiye'nin bir ara faili meçhuller "cennetine" döndüğünü, Susurluk'un basit bir kaza ve çıkar elde amaçlı basit bir çete olarak değerlendirilemeyeceğini belirterek, "Cinayetler, operasyonlar aydınlatılmadan bu davanın pek bir anlam ifade ettiği ve ülke açısından bir değişimin olacağı söylenemez" dedi.
Türkiye'de bir çok şeyin halktan gizli yapıldığını ve bu gizliliğin yargı kararıyla çıkmasını beklemenin zor olduğunu da belirten Saydı, Türkiye'de bir çok kurum gibi yargının da iyi işlemediğini vurgulayarak, "Bundan dolayı dört yıl uzayan ve bu süre içerisinde davadan her hangi bir karar çıkmasından ümit kesilen bir ortamda karar iyi olarak değerlendirilebilir. Çünkü davanın tüm derin ilişkileriyle çözülmesi siyasi sonuçlar doğurur ve bugün bu ülkede mümkün gözükmüyor" dedi.
Evrensel'i Takip Et