25 Ocak 2001 22:00
Davos'ta talan zirvesi
Davos'ta talan zirvesi
İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenecek olan 31. Dünya Ekonomik Forumu zirvesi dün başladı. "Kalıcı Kalkınma ve (Sosyal) Çelişkilerin Aşılması" sloganıyla toplanan foruma birçok ülkeden toplam 3000 kadar politikacı, ekonomici ve işveren katılıyor. Toplantıya Meksika Devlet Başkanı Vicente Fox, Güney Afrika Devlet Başkanı Thabo Mbeki, Filistin Özerk Yönetimi lideri Yaser Arafat, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ve Maliye Bakanı Hans Eichel, Japonya Başbakanı Yoshiro Mori ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan da katılıyor. Türkiye'den ise Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz Davos'ta hazır bulunacak. Davos'taki toplantılara toplam 40 ülkenin devlet ve hükümet başkanı katılılıyor.
Dört resmi gündem
Davos zirvelerinde, geleneksel olarak, tüm dünya halklarını yakından ilgilendiren kararlar kapalı kapılar arkasında ve "ikili" temaslarla gizli olarak alınıyor. Bu anlamda Davos, emperyalist devlet ve şirket temsilcileriyle, azgelişmiş ve bağımlı ülkelerin yöneticilerini bir araya getiren, bağımlı ülke liderlerine "neler yapmaları gerektiğinin" dikte ettirildiği bir platform niteliğinde. Ancak Davos'un bir de resmi gündemi var. Bu resmi gündem sayesinde toplantılara "meşru" ve "entelektüel" bir hava katılmaya çalışılıyor.
Davos 2001 için dört adet temel gündem belirlendi. Bunlar şöyle sıralanıyor:
1. Dijital Bölünmüşlüğün Aşılması: Bu gündem kapsamında, "küreselleşme teorisyenleri"ni zora düşüren teknolojik gelişmeler ve bunların sonuçları tekrar değerlendirilecek. Bilindiği gibi, emperyalist ideologların temel güncel tezlerinden biri, "emeğin değer üretme niteliğini kaybettiği" idi. Sonuç olarak, emek-sermaye çelişkisinin artık yaşanmadığı ve yerini, "bilgi"nin tek değer yaratıcı olduğu bir sürece bıraktığı öne sürülüyordu. Bu tezlerin en büyük dayanağı olarak ise, internet ve diğer teknolojik gelişmeler gösterilmekteydi.
Ancak bugün bu tezler, milyarlarca yoksulla alay etmekten başka bir anlam ifade etmiyor. BM verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 80'inin evinde, bırakın bilgisayarı, bir telefon dahi yok. Örneğin bir milyar nüfusa sahip olan ve dünyaya "Asya'nın bilgi devi" olarak örnek gösterilen Hindistan'da, bilgisayar sahibi olan sadece 4.3 milyon insan var. Yine bu 1 milyarın sadece 26 milyonunun evinde bir telefon bulunuyor.
Ayrıca, insanların birçoğu, bırakın bilgisayar kullanmayı, temel eğitimden mahrum bırakılmış durumda. Bir başka veri olarak, ABD'deki internet servis sağlayıcı şirketlerin sayısı büyük bir hızla artarken; Afrika'daki şirket sayısı çok yavaş artıyor. Böylece "dijital uçurum" hızla genişliyor.
"Bilgi"nin alınıp satılan bir mal haline getirildiği bu süreç, zenginleri daha zengin kılarken, yoksulları daha da yoksullaştırıyor. Davos'a giden teknoloji şirketlerinin yöneticileri, artık "internetin sanayileşmiş ülkelerle diğerleri arasındaki uçurumu daha da artırdığını" kabul ediyorlar. "Dijital uçurum"un temelinde ise, azgelişmiş-sanayileşmiş ülke ayrımı değil, zengin-yoksul karşıtlığı yatıyor. Nitekim, Fransa gibi bir ülkede bile en üst düzey gelir grubunun bilgisayar sahibi olma oranı yüzde 74 iken, en alt düzey gelir grubunda bu oran sadece yüzde 11.
Bütün bu gerçekler karşısında, Davosçu piyasa aydınlarının ilk gündemlerinden biri, artık rağbet görmeyen bu komik tezi "yenilemek". Ancak Davos'ta yapılacak uzun tartışmaların "olumlu" bir sonuç sağlayacağını düşünmek için bir neden bulunmuyor.
2. Serbest Ticaretin Geleceği: Davos'un ikinci önemli gündemi, uluslararası tekellerin yürüttüğü talanın üzerindeki "serbest ticaret" makyajının giderek dökülmesi karşısında alınması gereken tedbirler. Uluslararası ticaret sistemi; hem emperyalist tekeller ve bloklar arası çekişmeler, hem de dünya halklarının giderek artan tepkisi nedeniyle bir çıkmazın eşiğine gelmiş bulunuyor. Aralık 1999'da bu çıkmazı aşmak için Seattle'da toplanan Dünya Ticaret Örgütü (WTO), onbinlerce işçi, emekçi ve gencin protestoları karşısında bir sonuca ulaşamadan dağılmak zorunda kalmıştı. Bu tarihten beri, WTO güdümlü serbest ticaret sisteminin çıkmazı daha da derinleşti. Özellikle, ikisi birlikte dünya ekonomisinin yarısını oluşturan ABD ve Avrupa Birliği arasındaki sürtüşmeler gizlenemez bir boyuta ulaştı.
ABD'de iktidara gelen George W. Bush'un ilk önceliklerinden biri de, ticaret uyuşmazlıklarının Amerikan tekelleri lehine çözülmesi. Bush, bu kapsamda önce Latin Amerika halklarına FTAA serbest ticaret anlaşmasını dayatacak. Böylece, ABD ekonomisinde başgösteren durgunluğu bu ülkelerin sırtına yıkarak krizden çıkma çabası içine girecek. Bu kapsamda, azgelişmiş ülkelerin tarım ve hizmet sektörünün batılı tekellerin yağmasına daha da açılması isteniyor. ABD'li teknoloji şirketleri ise, krizden, Avrupa ve Asya'ya "yüklenerek" çıkılabileceği görüşünde.
AB ise, bu gündeme karşılık olarak, azgelişmiş ülkeleri kendi yanına çekmeyi amaçlayan, "rekabet, çevre ve yatırım" içerikli daha "sosyal" bir gündeme sahip.
ABD ile AB arasındaki ticaret anlaşmazlıklarının nasıl çözüleceği de, gündemin önemli bir parçası. AB, ABD'den muz ve hormonlu et ithalini yasaklamış, ABD de buna karşılık olarak bir dizi yaptırımı yürürlüğe sokmuştu. Avrupa Birliği, son olarak ABD'nin, kendi tekellerinin dış ülkelerde yaptığı faaliyetlere vergi indirimi getirmesini WTO'ya şikâyet etti. ABD'nin "gerektiğinde" nasıl da "korumacı" olabildiğini gösteren bu vergi indirimlerinin toplamı 4 milyar doları buluyor.
ABD ise, AB'nin de aynı şeyi yaptığını, örneğin Airbus tekelinin projesi olan A380 yolcu uçağının geliştirme masraflarını sübvanse ettiğini belirterek şikâyete hazırlanıyor.
WTO'nun temellerini sarsan bu ve benzer anlaşmazlıklar, dünya halklarının "serbest ticaret" yalanına duyduğu tepkiyi de giderek artırıyor. Onmilyonlarca işçi ve emekçi, emperyalistlerin, kendi şirketlerini her yöntemle koruma altına alırken, yoksul ülkelere "devletçiliğin sona erdirilmesi"ni dayatmasının ardında yatan kâr ve talan hırsını görüyorlar.
3. Afrika'da Binyıl Planı: Davos'ta Afrika'yla ilgili en önemli gündem, batılı emperyalistlerin savaş ve yoksulluğa mahkûm ettiği bu kıtanın ekonomik sorunlarına ilişkin çözüm önerileri. Bu önerilerin başında, Güney Afrika Devlet Başkanı Thabo Mbeki'nin "Binyıl Planı" geliyor. Bu planın hazırlanmasında, Nijerya Devlet Başkanı Obasanjo ve Cezayir Devlet Başkanı Buteflika da rol oynadı. Üç lider, Afrika ülkelerinin borçlarının bir kısmının silinmesini de içeren planı, Davos'taki emperyalist şeflere kabul ettirmeyi umuyorlar. Mbeki ve Obasanjo, pazar günü bir panelde konuşma da yapacaklar.
Ancak emperyalistler, Afrika ülkelerinin borçlarının kısmen bile olsa silinmesi için, bir dizi yeni şart öne sürüyorlar. Bu şartlar arasında en önemlisi, ulusal piyasaların tamamen batılı tekellere açılması ve IMF-Dünya Bankası programlarından şaşılmaması. Böylece Afrika'nın, borçlarından kurtulmak yerine her zamankinden daha kalın zincirlerle emperyalistlere bağlanması hedefleniyor.
4. Rusya'nın şirketleri: Davos'un son önemli gündemi, Rusya. Batılı emperyalistler, Rusya'nın son dönemde attığı siyasi ve askeri adımlardan oldukça rahatsız görünüyorlar. Buna karşılık kozları ise, hâlâ büyük ölçüde Batılı tekellerin talanıyla karşı karşıya bulunan Rus ekonomisinin görece zayıflığı. Davosçular, Rusya'dan, "ticaret yasalarını batı lehine düzenlemesini" talep ederek, aksi takdirde yabancı yatırımların duracağı tehditlerini savuruyorlar. Davos toplantılarına katılan Rus tekel temsilcilerinin, "Batı standartlarını kabul etme" konusunda baskıya uğrayacağı dile getiriliyor. Bu "standartlar" konusu, IMF'nin vereceği yeni kredilere de şart olarak getiriliyor. Batılı tekellerin Rusya'da göz diktikleri en önemli sektörler ise; petrol, telekom ve finans. Özellikle petrol sektörüne önem veriliyor. Bilindiği gibi, petrol fiyatlarının yükselmesi, Rus ekonomisini nispeten rahatlatan bir etkide bulunmuştu. ABD, bir daha böyle bir olaya meydan vermemek için Rus petrol sektörünü ele geçirmeye çalışıyor.
İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenecek olan 31. Dünya Ekonomik Forumu zirvesi dün başladı. "Kalıcı Kalkınma ve (Sosyal) Çelişkilerin Aşılması" sloganıyla toplanan foruma birçok ülkeden toplam 3000 kadar politikacı, ekonomici ve işveren katılıyor. Toplantıya Meksika Devlet Başkanı Vicente Fox, Güney Afrika Devlet Başkanı Thabo Mbeki, Filistin Özerk Yönetimi lideri Yaser Arafat, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ve Maliye Bakanı Hans Eichel, Japonya Başbakanı Yoshiro Mori ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan da katılıyor. Türkiye'den ise Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz Davos'ta hazır bulunacak. Davos'taki toplantılara toplam 40 ülkenin devlet ve hükümet başkanı katılılıyor.
Dört resmi gündem
Davos zirvelerinde, geleneksel olarak, tüm dünya halklarını yakından ilgilendiren kararlar kapalı kapılar arkasında ve "ikili" temaslarla gizli olarak alınıyor. Bu anlamda Davos, emperyalist devlet ve şirket temsilcileriyle, azgelişmiş ve bağımlı ülkelerin yöneticilerini bir araya getiren, bağımlı ülke liderlerine "neler yapmaları gerektiğinin" dikte ettirildiği bir platform niteliğinde. Ancak Davos'un bir de resmi gündemi var. Bu resmi gündem sayesinde toplantılara "meşru" ve "entelektüel" bir hava katılmaya çalışılıyor.
Davos 2001 için dört adet temel gündem belirlendi. Bunlar şöyle sıralanıyor:
1. Dijital Bölünmüşlüğün Aşılması: Bu gündem kapsamında, "küreselleşme teorisyenleri"ni zora düşüren teknolojik gelişmeler ve bunların sonuçları tekrar değerlendirilecek. Bilindiği gibi, emperyalist ideologların temel güncel tezlerinden biri, "emeğin değer üretme niteliğini kaybettiği" idi. Sonuç olarak, emek-sermaye çelişkisinin artık yaşanmadığı ve yerini, "bilgi"nin tek değer yaratıcı olduğu bir sürece bıraktığı öne sürülüyordu. Bu tezlerin en büyük dayanağı olarak ise, internet ve diğer teknolojik gelişmeler gösterilmekteydi.
Ancak bugün bu tezler, milyarlarca yoksulla alay etmekten başka bir anlam ifade etmiyor. BM verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 80'inin evinde, bırakın bilgisayarı, bir telefon dahi yok. Örneğin bir milyar nüfusa sahip olan ve dünyaya "Asya'nın bilgi devi" olarak örnek gösterilen Hindistan'da, bilgisayar sahibi olan sadece 4.3 milyon insan var. Yine bu 1 milyarın sadece 26 milyonunun evinde bir telefon bulunuyor.
Ayrıca, insanların birçoğu, bırakın bilgisayar kullanmayı, temel eğitimden mahrum bırakılmış durumda. Bir başka veri olarak, ABD'deki internet servis sağlayıcı şirketlerin sayısı büyük bir hızla artarken; Afrika'daki şirket sayısı çok yavaş artıyor. Böylece "dijital uçurum" hızla genişliyor.
"Bilgi"nin alınıp satılan bir mal haline getirildiği bu süreç, zenginleri daha zengin kılarken, yoksulları daha da yoksullaştırıyor. Davos'a giden teknoloji şirketlerinin yöneticileri, artık "internetin sanayileşmiş ülkelerle diğerleri arasındaki uçurumu daha da artırdığını" kabul ediyorlar. "Dijital uçurum"un temelinde ise, azgelişmiş-sanayileşmiş ülke ayrımı değil, zengin-yoksul karşıtlığı yatıyor. Nitekim, Fransa gibi bir ülkede bile en üst düzey gelir grubunun bilgisayar sahibi olma oranı yüzde 74 iken, en alt düzey gelir grubunda bu oran sadece yüzde 11.
Bütün bu gerçekler karşısında, Davosçu piyasa aydınlarının ilk gündemlerinden biri, artık rağbet görmeyen bu komik tezi "yenilemek". Ancak Davos'ta yapılacak uzun tartışmaların "olumlu" bir sonuç sağlayacağını düşünmek için bir neden bulunmuyor.
2. Serbest Ticaretin Geleceği: Davos'un ikinci önemli gündemi, uluslararası tekellerin yürüttüğü talanın üzerindeki "serbest ticaret" makyajının giderek dökülmesi karşısında alınması gereken tedbirler. Uluslararası ticaret sistemi; hem emperyalist tekeller ve bloklar arası çekişmeler, hem de dünya halklarının giderek artan tepkisi nedeniyle bir çıkmazın eşiğine gelmiş bulunuyor. Aralık 1999'da bu çıkmazı aşmak için Seattle'da toplanan Dünya Ticaret Örgütü (WTO), onbinlerce işçi, emekçi ve gencin protestoları karşısında bir sonuca ulaşamadan dağılmak zorunda kalmıştı. Bu tarihten beri, WTO güdümlü serbest ticaret sisteminin çıkmazı daha da derinleşti. Özellikle, ikisi birlikte dünya ekonomisinin yarısını oluşturan ABD ve Avrupa Birliği arasındaki sürtüşmeler gizlenemez bir boyuta ulaştı.
ABD'de iktidara gelen George W. Bush'un ilk önceliklerinden biri de, ticaret uyuşmazlıklarının Amerikan tekelleri lehine çözülmesi. Bush, bu kapsamda önce Latin Amerika halklarına FTAA serbest ticaret anlaşmasını dayatacak. Böylece, ABD ekonomisinde başgösteren durgunluğu bu ülkelerin sırtına yıkarak krizden çıkma çabası içine girecek. Bu kapsamda, azgelişmiş ülkelerin tarım ve hizmet sektörünün batılı tekellerin yağmasına daha da açılması isteniyor. ABD'li teknoloji şirketleri ise, krizden, Avrupa ve Asya'ya "yüklenerek" çıkılabileceği görüşünde.
AB ise, bu gündeme karşılık olarak, azgelişmiş ülkeleri kendi yanına çekmeyi amaçlayan, "rekabet, çevre ve yatırım" içerikli daha "sosyal" bir gündeme sahip.
ABD ile AB arasındaki ticaret anlaşmazlıklarının nasıl çözüleceği de, gündemin önemli bir parçası. AB, ABD'den muz ve hormonlu et ithalini yasaklamış, ABD de buna karşılık olarak bir dizi yaptırımı yürürlüğe sokmuştu. Avrupa Birliği, son olarak ABD'nin, kendi tekellerinin dış ülkelerde yaptığı faaliyetlere vergi indirimi getirmesini WTO'ya şikâyet etti. ABD'nin "gerektiğinde" nasıl da "korumacı" olabildiğini gösteren bu vergi indirimlerinin toplamı 4 milyar doları buluyor.
ABD ise, AB'nin de aynı şeyi yaptığını, örneğin Airbus tekelinin projesi olan A380 yolcu uçağının geliştirme masraflarını sübvanse ettiğini belirterek şikâyete hazırlanıyor.
WTO'nun temellerini sarsan bu ve benzer anlaşmazlıklar, dünya halklarının "serbest ticaret" yalanına duyduğu tepkiyi de giderek artırıyor. Onmilyonlarca işçi ve emekçi, emperyalistlerin, kendi şirketlerini her yöntemle koruma altına alırken, yoksul ülkelere "devletçiliğin sona erdirilmesi"ni dayatmasının ardında yatan kâr ve talan hırsını görüyorlar.
3. Afrika'da Binyıl Planı: Davos'ta Afrika'yla ilgili en önemli gündem, batılı emperyalistlerin savaş ve yoksulluğa mahkûm ettiği bu kıtanın ekonomik sorunlarına ilişkin çözüm önerileri. Bu önerilerin başında, Güney Afrika Devlet Başkanı Thabo Mbeki'nin "Binyıl Planı" geliyor. Bu planın hazırlanmasında, Nijerya Devlet Başkanı Obasanjo ve Cezayir Devlet Başkanı Buteflika da rol oynadı. Üç lider, Afrika ülkelerinin borçlarının bir kısmının silinmesini de içeren planı, Davos'taki emperyalist şeflere kabul ettirmeyi umuyorlar. Mbeki ve Obasanjo, pazar günü bir panelde konuşma da yapacaklar.
Ancak emperyalistler, Afrika ülkelerinin borçlarının kısmen bile olsa silinmesi için, bir dizi yeni şart öne sürüyorlar. Bu şartlar arasında en önemlisi, ulusal piyasaların tamamen batılı tekellere açılması ve IMF-Dünya Bankası programlarından şaşılmaması. Böylece Afrika'nın, borçlarından kurtulmak yerine her zamankinden daha kalın zincirlerle emperyalistlere bağlanması hedefleniyor.
4. Rusya'nın şirketleri: Davos'un son önemli gündemi, Rusya. Batılı emperyalistler, Rusya'nın son dönemde attığı siyasi ve askeri adımlardan oldukça rahatsız görünüyorlar. Buna karşılık kozları ise, hâlâ büyük ölçüde Batılı tekellerin talanıyla karşı karşıya bulunan Rus ekonomisinin görece zayıflığı. Davosçular, Rusya'dan, "ticaret yasalarını batı lehine düzenlemesini" talep ederek, aksi takdirde yabancı yatırımların duracağı tehditlerini savuruyorlar. Davos toplantılarına katılan Rus tekel temsilcilerinin, "Batı standartlarını kabul etme" konusunda baskıya uğrayacağı dile getiriliyor. Bu "standartlar" konusu, IMF'nin vereceği yeni kredilere de şart olarak getiriliyor. Batılı tekellerin Rusya'da göz diktikleri en önemli sektörler ise; petrol, telekom ve finans. Özellikle petrol sektörüne önem veriliyor. Bilindiği gibi, petrol fiyatlarının yükselmesi, Rus ekonomisini nispeten rahatlatan bir etkide bulunmuştu. ABD, bir daha böyle bir olaya meydan vermemek için Rus petrol sektörünü ele geçirmeye çalışıyor.
Evrensel'i Takip Et