19 Ocak 2001 22:00

TÜSİAD'dan hükümete 'IMF' direktifi

TÜSİAD 31. Genel Kurlu'nda "IMF programı" olarak da bilinen istikrar programının eksiksiz uygulanması istedi.

TÜSİAD'dan hükümete 'IMF' direktifi
TÜSİAD 31. Genel Kurlu'nda "IMF programı" olarak da bilinen istikrar programının eksiksiz uygulanması istedi. Yapılan konuşmalarda emekçilerin belini her geçen gün daha da büken IMF programı memleketin bir ihtiyacı gibi sunuldu.
Yapılan konuşmalarda AB'ye tam uyumun sağlanması ve halkın birikimleriyle oluşturulan ülkenin en stratejik KİT'lerini de kapsayan özelleştirmelere hız verilerek liberal ekonominin oturtulması istendi. Yaptığı konuşmada, IMF ve sermaye programı konusunda hükümetten istikrarı sağlamasını isteyen Bülent Eczacıbaşı, hükümetin siyasi istikrarı sağlayamadığı da söylendi. Kurula tek liste aday olarak gösterilirken, seçim sonucunda Yönetim Kurulu'na Tuncay Özilhan'ın başkanlığında Mehmet Ali Babaoğlu, Nuri Mehmet Çolakoğlu, Cem Duna, Şadi Gücüm, Aldo Kaslowski, Mustafa Koç, Ersin Özince, Ömer Sabancı ve Lütfi Yenel seçildi.
TÜSİAD geçen dönem Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Yücaoğlu Türkiye ekonomisinin son 15 yılının belirgin özelliğinin istikrarsızlık olduğunu savundu. Yücaoğlu, bu istikrarsızlığın temelinde siyasi istikrarsızlık olduğunu, bunu da enflasyon, döviz ve faiz üçlüsünün birbiriyle ilişkisinin gösterdiğini savundu. Yücaoğlu, hedeflerin tutturulamamasına ve rakamların aksini söylemesine rağmen hükümetin IMF desteğiyle uyuladığı program sayesinde enflasyonda düşme yaşandığını iddia etti.
Yabancı sermayeyi kurtuluş gibi sundu
Yapısal reformlarda geri kalınması nedeniyle ekonominin krize sürüklendiğini savunan Yücaoğlu, "Programın önemli misyonu yapısal ve konjonktürel önlemlerin bir arada ve doğru zamanlamayla uygulanmasıydı" dedi. Yücaoğlu ekonominin büyümesi ve üretimin artmasının yolunun buradan geçtiğini savundu. Türkiye'ye kısa vadeli sermaye girişi dışında bir kaynak girişi olmadığını söyleyen Yücaoğlu'nun bu durumdan kurtulmak için savunduğu öneri ise şöyle: "Yabancı sermaye ve özellikle doğrudan yatırımları cezbedecek politikaları bir an önce yürürlüğe koymak zorunludur."
Halkı soyulması 'başarı'
Yücaoğlu, Deprem vergisi, eğitime katpı payı, hayat standartı vergisi gibi adlar altında, düşük gelirli kesimlerden alınan vergilerle bütçe açığının kapatılmış olması ise, Yücaoğlu tarafından "başarılı" bir politika olarak değerlendirdi. Yücaoğlu'na göre hükümetin yapması gerekenleri altı maddede sundu: "Mali piyasaların yeniden yapılandırılmasının bir an önce tamamlanması. Vergi tabanının genişletilerek kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması. İhracat kaynaklarının artırılması. Yabancı sermayenin önünün açılması ve bununla ilgili sorumlulukları tek elde toplayan bir kurumun oluşturulması. Liberalleşmenin kurum ve kurallarının oluşturulmasının özelleştirme programı ile bir arada tasarlanması. AB ile yapısal uyum çalışmalarının ve ulusal programın öncelikli yasal düzenlemelerinin yılın ilk yarısında tamamlanması."
Yücaoğlu, öne sürdükleri bu maddelerin özel sektörle diyalog içinde yürütülmesi gerektiğini ve Türkiye'yi demokratik liberal bir çizgide görmek istediklerini belirtti. Yücaoğlu IMF ve DB ile yapılan görüşmelerde masada yer almak istediklerini de kaydetti. Toplantının en sert konuşmasını Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı ise Türkiye'nin kişi başı düşen milli gelirinin Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 13'ü düzeylerinde kalarak21. yüzyıla girdiğine bu dengesizliğinde toplumu gerdiğini söyledi ancak, bunun da yine sermayenin acı çektiren istikrar programının uygulanmasıyla sağlanacağını savundu.
Eczacıbaşı: AB'nin istekleri kabul edilsin
AB üyeliği gibi egemenlik haklarının bir kısmından vazgeçilmesini içeren tarihsel bir dönemecin toplumsal uzlaşma olmadan benimsenmesinin düşünülemeyeceği görüşünü dile getiren Eczacıbaşı, "Helsinki Zirvesi'nden sonra aylarca boşa vakit harcayarak ivmeyi kaybeden Türkiye, Kopenhag Kriterleri'ni eksiksiz olarak kapsayan bir ulusal programı benimseyerek kararlılığını ortaya koymalıdır" diyerek, AB'ye tek tek kurtuluş olarak sundu.
Eczacıbaşı, emekçiler tarafından Emekçiye Saldırı Konseyi olarak tanımlanan Ekonomik Sosyal Konsey (ESK) ve benzeri mekanizmaların kurumsallaştırılmasını da istedi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


OHAL'de sahte tablo
Diyarbakır Valiliği bünyesinde kurulan "İnsan Hakları Başvuru Bürosu"na bugüne kadar sadece 2 başvuru yapıldı. Diyarbakır Valiliği, başvuru sayısının çok az olmasından hareketle, "Bölgede insan hakları ihlalleriyle ilgili çok az olay oluyor. Bu tablonun oluşmasında terörün bitmesinin ve güvenlik güçlerinin hassasiyetinin büyük önemi var" değerlendirmesinde bulunurken; OHAL'deki gelişmeleri yakından izleyen İnsan Hakları Derneği (İHD) Güneydoğu Bölge Temsilcisi Hanefi Işık, mağduriyetlerin sorumlusu durumundaki bir kuruma başvuru yapılmasının beklenemeyeceğine dikkat çekti. Işık, Diyarbakır Valiliği'nin açıklamalarını ve bölgedeki gelişmeleri gazetemize değerlendirdi.
En son örnek Viranşehir
Bölgede hak ihlallerinin ve işkencenin alabildiğine devam ettiğini, bu yönde İHD'ye onlarca başvuru yapıldığını belirten Hanefi Işık, valiliğin açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Işık, henüz geçtiğimiz hafta, yaşları 9-18 arasında değişen 28 çocuğun gözaltına alındığını hatırlatarak, şöyle devam etti: "Viranşehir'deki 28 çocuğun gözaltına alınması ve tutuklanmaları ihlallerin en açık örneğidir. İHD Diyarbakır ve Urfa Şubeleri Hukuk Komisyonları'nın çocuklarla bire bir görüşmeleri sonucunda çocuklar, kendilerine baskı yapıldığını, kötü muameleye, hatta işkenceye maruz kaldıklarını beyan etmişlerdir. Valiliğe bunları sormak lazım. Bunlar hak ihlali midir değil midir?"
Sanal iyileşme var
Valiliğin hak ihlali anlayışını anlamakta zorluk çektiğini söyleyen Işık, ihlallerinin sadece şiddeti içermediğine de dikkat çekiyor. Işık, Diyarbakır'da 14 sendika ve derneğin kapalı olmasının, örgütlenme ve düşünce özgürlüğü önündeki engellerin varlığını korumasının, halkın etnik, kültürel ve sosyal yönde kendini ifade edememesinin hak ihlallerinin değişik şekillerde devam ettiğinin göstergesi olduğunu kaydediyor. "Bölgede yaşanan sanal iyileşme gerçek iyileşmenin göstergesi değildir. İşkenceye maruz kalan insanlar valiliğin İnsan Hakları Bürosu'na başvurup, 'Ben işkence gördüm' diyebilir mi? Diyemez. Çünkü sonuç alamayacağını biliyor. Valilik hem hak ihlal eden hem hak arayan kurum durumda. Böyle bir şey olamaz. İhlal ettiği hak ihlalini deşifre etmesi münkün değildir" görüşünü dile getiren Işık, halkın valiliğe güvenmesinin mümkün olmadığını belirterek, şöyle diyor: "Kendini temize çıkartma, kendi içindeki çelişkileri gizleme devletin genel politikasıdır."
2000 yılı içerisinde 20 kişi havan topu, uçaksavar mermesi ve havan topu patlaması nedeniyle, 97 kişi çatışmalarda, 55 kişi de faili meçhul cinayetler ve yargısız infazlar sonucu yaşamını yitirdi. Bu süre zarfında 1 köy yakılırken, 110 kişi işkenceye maruz kaldığını açıkladı. Bölgede 7 radyo, 14 kitle örgütü ve sendika kapatıldı, 15 dergi ve gazetenin bölgeye girişi yasaklandı.
ÖNCEKİ HABER

EMEP'ten gözaltılara tepki

SONRAKİ HABER

Roman ve tiyatroda sokak çocukları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...