12 Ocak 2001 22:00

Borç kamçısı emekçinin sırtında!

İç borçlanma ihalelerinde faizlerin enflasyon hedefinin çok üstüne çıkması, iç borçlanmayla bankalara trilyonlar aktarıldığını ortaya koyuyor.

Paylaş
Borç kamçısı emekçinin sırtında!
Muzaffer Özkurt
Geçtiğimiz cuma günü yapılan 6 aylık vadeli bono ihalesinde Hazine yüzde 67.47, 14 ay vadeli tahvil ihalesinde ise, 64.99 faizle borçlandı. İktisatçılar bu rakamlarla bankaların tüm giderler dışarı bırakıldığında yüzde 30-35 oranında reel kazanç elde edeceklerini belirtiyorlar. Ücret artışları negatif olarak geliştiği ve vergilerin katmerlendiği bir ortamda iç borç faizlerinin bu rakama yükselmesi 2001'de emekçilere ekonomik baskı yapılacağının da göstergesi. Artırılan vergi gelirleri ise, bankalara iç borçlanma ihalelerinde aktarılacak yüzde 30-35'lik kazancın kaynağını oluşturuyor. Finans sektöründe ise, bu gelişmeler, "Geçen yıl devlet kazanmıştı, bu yıl bankalar kazanacak" şeklinde yorumlanıyor.
Bankalar yüzde 35 kâr sağlayacak
SBF İktisat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Sinan Sönmez, yüzde 67'nin üzerinde belirlenen faiz oranını "Belirlenen faiz oranı yüksek. Çünkü bu kağıtları elde edenlerin ciddi bir reel getiri elde etmeleri söz konusu. Hükümetin ve IMF'nin saptadığı enflasyon oranına göre düşündüğümüzde 30-35 lik net getiri sağlıyor. Bu rakam Amerika'da yüzde 1, 1.5; Avurapa'da 2'ler düzeyinde" sözleriyle yorumluyor. Bu borçlanma ile kırıldığı iddia edilen rant beklentisinin varlığını sürdürdüğüne dikkat çeken Sönmez, "Bu rakam alt düzeylerde olmalıydı ama beklentiler yüksekti. Hazine de borçlanmak zorunda olduğu için yüzde 60'ın altında düşemeyeceği zımni olarak gündeme getirilmişti" diyor.
Serbest piyasa bu!
Bu borçlanma oranlarının kaçınılmaz olduğunu ve serbest piyasa denilen sistemin anlamının bu olduğunu ifade eden Sönmez, "Devlet elini çekecek her şey tıkırında gidecek böyle bir şey yok. Hele Türkiye gibi boçlanma arayışında olan ve çalkalanan ülkede hükmetin bankalarla uzlaşmaya çalışması kaçınılmaz. Yüzde 60'ın altında faiz oranı beklenmiyordu. Ama devlet pozitif faiz vermeye devam ediyor. Son olarak IMF ve DB'nin desteği ile finansal çalkantıya kapılmama gibi bir beklenti var. Bunun için de bankalarla uzlaşma çabasına girdi" diyor.
Bankalar sırtını devlete dayıyor
Bankaların gerçek anlamda bankacılık yapmadığını belirten Sönmez, ekonomik krizi ve bankaları şöyle anlatıyor: "Bankalar tamamen devlet borçlanmasına srtını dayamış durumda ve böyle para kazanıyor. Demirbank'a kadar bankaların denetim altına alınması önemli değildi. Demirbank Türkiye'de 8 veya 9. banka. En fazla borç senedine sahip bankaydı. Ciddi bir kaybı oldu. Bu son işlemlerden dolayı bir kayıp var ama global olarak bakılırsa biraz dana ihtiyatlı olmak gerekir. Bunun nedeni de bankacılık işlemi yapmadıkça döviz açığı verdikçe gayet tabi bankaların zayıf noktaları olacak".
Bankalara çok açık olarak pozitif faiz verildiğini söyleyen Sönmez, IMF'ye verilen son niyet mektubunda bankacılık sektöründeki düzenlemelere yer verildiğini dile getiriyor. Bu mektupta yeni önlemlerin alınacağının belirtildiğine dikkat çeken Sönmez, "Bankalara olan güveni yenilemek için. bankacılık sektörüne çeki düzen veriliyor. Finansal çalkantı mali açıdan zayıf bankaların devlet denetimine alınarak adam edilmesi anlamına geliyor. Bunun zararını toplum çekti. Milyarlarca dolarlık fon aktarımı oldu. Bunun faturası topluma çıktı" diyor.
Emekçilere mali baskı
Bu uygulamaların bir rant doğuracağını, borçların ödenmesi aşamasında gene Hazine'nin borçlanmasının gündeme geleceğini belirten Sönmez, bu durumun emekçilere yansımasını şu sözlerle anlatıyor: "Müthiş bir mali baskı olacak. Stand by anlaşmasında da 2001 yılında katı önlemlerin alınacağı söyleniyordu. Kriz de bunun gerekçesi oldu. Ücretler artmayacak. Buna karşı vergi yükü artacak. Dolayısıyla bütçeye baktığımızda yüklenme çalışan kesimlere oluyor. 2001 bütçesi bunu açık ortaya koymuştur. Kamu kesimi çalışanlarının ücretlerinde artış yok. Küçük kıpırdanış var ama yıl sonu itibariyle negatif sonuç verecek." Öngörülen enflasyon oranına ulaşılamayacağına dikkat çeken Sönmez, "2000 yılında bu rakam en az 10 puan yüksek gerçekleşti. 2001'de de bu rakama ulaşılamayacak" diyor.
Enflasyon özelleştirmeye de kılıf
"Saptanmış TÜFE ve TEFE tartışmaya açık rakamlar. Temel mal ve hizmetlerin artışına dikkat etmek gerekir. Gelir dağılımın bozuk olduğu ülkede insanlar belirli malları tüketiyor. Bunun bir iktisatçı olarak değil tüketici olarak da söyleyebilirim. Hayali bir takım rakamlar bazında yorumlara girildi ve işin ilginç bir boyutu da antienflasyonist program çerçevesinde yapısal reformlar adı altında özelleştirme kararları hukuksuzlukla alınıyor" diyen Sönmez, enflasyon söylemi ile özelleştirmeye kılıf hazırlandığına dikkat çekiyor.
ÖNCEKİ HABER

Bush'un adamları tehditler savurdu

SONRAKİ HABER

HABAŞ'ta kıyıma karşı direniş

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...