02 Ocak 2001 22:00

Yeşil altından paslı yaprağa

Doğu Karadeniz'den yoğun göçü önlemek için umut kapısı olmuştu çay. Çayın Karadeniz'teki77 yıllık tarihi, bugün artık "çaydan geçinemeyenler"in göçünün tanığı...

Yeşil altından paslı yaprağa
Çay; Doğu Karadeniz'in Artvin, Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu şeridini kapsayan alanda yaşayan 210 bin ailenin geçim kaynağı. Yöre halkı, Karadeniz'in eğimli arazi yapısı nedeniyle dağların eteklerine kurulan bahçelerde yetişen bu bitkiye, uzun süre "yeşil altın" adını verdi. Yıllardır yeşil altın için, yağmuru hiç beklenmedik zamanlarda konuk eden topraklarda sağlıkları pahasına didindi. Bol yağmurdan aldığı nasibi, eklem ağrıları ve romatizma eşliğinde.
Kocaman çay makaslarını sallamak, dik yamaçları tekrar tekrar tırmamak için 100 kiloya kadar varan çay yükünü sırtlanmak ya da sağlığından olmak değil kızdıran Doğu Karadenizlileri. Onlar "yeşil altın" dedikleri çayın paslı bir yaprağa dönüşmesine öfkeli. İşte umuttan öfkeye dönüşen çayın Türkiye'de tarihi.
Çay Risalesi...
Her ne kadar Türkler, M.S. 5.yy.'da çay ticareti yapmış iseler de, tarihi göçlerle çayın Anadolu'ya gelmediği biliniyor. Bu yüzden olacak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde köklü bir kahve tüketim alışkanlığı yerleşmişti. Türkiye'de çay hakkında ilk yazılan kitaplar olan, "Çaycı" lakabı ile anılan ve Hicaz Vali Vekilliği, Harem-i Şerif Müdürlüğü ve Basra Valiliği gibi görevlerde de bulunan Hacı Mehmet Arif'in 1877 yılında yayınlanan "Çay Risalesi" adlı kitabı ile 1910 yılında Mehmet İzzet tarafından yazılan "Çay Hakkında Malumat" adlı iki kitap, çayın yaygınlaşmaya başladığı günlerin de göstergesi. Anadolu'da çay içme alışkanlığı başlangıcının 17. yüzyıla kadar gittiği bilinmektedir.
Çay üretimi için ilk girişim 1888 yılında zamanın Ticaret Nazırı (Bakanı) Esbaki İsmail Paşa tarafından yapılmış, Çin'den getirilen çay tohumları Bursa'da ekilmiş ancak ekolojik nedenlerle bu çalışmalardan sonuç alınamamıştır.
Yoğun göçe çare
Doğu Karadeniz'in "makus talihi"ni bir devri başlatan gelişme ise, 1917 yılında Halkalı Ziraat Okulu mühendislerinden Ali Rıza Erten'in Batum ve Kafkasya'daki incelemeleri oldu. Aynı toprak yapısı ve bitki örtüsüne sahip olan Doğu Karadeniz'de çayın yetiştirilebileceğini bir raporla o zamanın hükümetine bildiren Erten'in bu tespiti, bölgede yaşanan yoğun yoksulluk ve işsizlik nedeniyle ortaya çıkan yoğun göçe çare aranırken dikkate alındı.
Ve çay Türkiye'deki yurdunu bulmuş oldu. İlk çalışmalar sonuç verince, 1924 yılında 407 sayılı kanun çıkarılarak, başlatılan çay üretimi çalışmalarının başına Ziraat Umum Müfettişi Zihni Derin getirilmiş ve Rize ili ve Borçka ilçesinde çay fidanı yetiştirilmeye başlandı. Ülkemiz çaycılığının bugüne kadar dört evreden geçtiği söylenir. İlki, 1924 yılında çıkarılan kanunla başlayan deneme evresi. İkinci evre ise 29 Mart 1940 yılında çıkartılan 3788 sayılı Çay Kanunu ile çay tarımı ve üretimi desteklenerek Araklı'dan Sovyet sınırına kadar olan bölge çay tarımı için ayrılması ile başlar. 20 Mayıs 1942'de çıkarılan "Kahve ve Çay İnhisarı" adlı kanun ile devlet tekeli konur ve çaylar Tekel İdaresi'ne verilmeye başlanır. 1947 yılında da ilk çay fabrikası açılır. Fakat, tüm çabalara karşın 1960 yılına kadar Türkiye'nin çay ihtiyacının karşılanması mümkün olmaz ve çay ithalatı sürer.
Çaycılığın üçüncü evresi, 6 Aralık 1971 tarih ve 1497 sayılı yasa ile kurulan Çaykur'un fiilen faaliyete geçmesi ile başlar. Üretim kapasitesi, kalite, ambalaj, pazarlama ve tüketim yönünden önemli ilerlemeler sağlanır, iç piyasadaki çay talebi tamamen karşılanır, hatta tüketim fazlası oluşur. 1983 yılında KİT'e dönüştürülen Çaykur'un tekel olma özelliğine, 1984'te son verilir. Çayda "serbest piyasa" dönemi başlar.
Paslı yaprak
Karadenizli çay üreticileri için "güzel günler", 1980'li yılların başından itibaren bitmeye başladı. Özellikle özelleştirmeye zemin hazırlama amaçlı politikalar nedeniyle güç duruma düşen Çaykur ödeme güçlüğü çekerken, devlet özel fabrikalara yüzmilyarlarca lira akıtıyordu. İflaslar, üreticilerin ödenmeyen alacakları, üreticinin belini büken kontenjan, zorunlu kesim, yükleme gibi sorunlar, Çaykur'un özelleştirilmesi hedefiyle doruk noktasında.
Şimdi hükümetin hedefi, elinde kuru çay stoku olsa dahi, üretici için belli miktarda çay alma ve uzun vadede de olsa ödeme garantisi taşıyan Çaykur'u tamamen özelleştirmek. Bu, maliyeti ancak karşılayan bir fiyatla üretim yapan çay üreticisinin, özelleştirme ile ödeme garantisinin de ortadan kalkmasıyla birlikte üretimden adım adım çekilmesi anlamını taşıyor.
Yöre halkının "yeşil altın"ı çoktandır "paslı yaprağa" dönüşmüş durumda. Uygulanan politikalar da, çayın uzun Türkiye tarihi için hiç de hoş olmayan bir sonun başlangıcı adeta... Ve yöreden göçü önlemenin çaresi olan çay bugün göçün nedeni haline geldi. Çaykur Genel Müdürü Nejat Ural, bölgeden ikinci bir göç, bu kez çaydan "geçinemeyen"lerin göçü olacağı noktasında uyarıyor.
ÖNCEKİ HABER

IMF programına karşı birlik ve

SONRAKİ HABER

Balkan sendromu büyüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa