01 Ocak 2001 22:00

2000'de çöküşün adı istikrar oldu

IMF ile imzalanan üç yıllık istikrar programının ilk yılı krizle noktalanırken, yeni yılda krizin yaygınlaşacağı endişesi büyüdü.

Paylaş
2000'de çöküşün adı istikrar oldu
İlhan Ulusoy
Hükümetin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzaladığı üç yıllık istikrar proğramının ilk yılı takvimsel olarak noktalandı. IMF ile 1999 yılı Aralık ayında yapılan stand-by düzenlemesi sonrası uygulamaya konulan 3 yıllık ekonomik programın ilk yılı olan 2000'de, bayram öncesinde hükümetin çizdiği pembe tabloya rağmen ekonomi krizden krize savruldu. Yılın son günlerinde yayınlanan dış ticaret verileri de yeni ve daha etkili bir krizin kapıda olduğunu gösterdi.
Hükümet, 2000 yılını IMF'nin talimatları doğrultusunda tam bir saldırı ve yağma yılına çevirdi. 6 milyar dolara ulaşan özelleştirmelerle ülke kaynaklarının büyük bir bölümü satılırken, Türk Telekom, THY ve Eti Holding gibi kuruluşların satılması için yapılan hazırlıklar da hızlandırıldı. Buralarda çalışan işçilerin haklarının gaspı için de düzenlemelere gidildi.
Enflasyonun düşürülmesi için istenen fedakârlıklar sonucu ücretlerde büyük bir erime gözlenirken, rant gelirleri çıkarılan yasalarla bir kez daha vergi dışı bırakıldı. Proğramda, bu yıl için toptan eşya fiyatlarında (TEFE) yüzde 20, tüketici fiyatlarında (TÜFE) yüzde 25, ulaşılacağı tahmini ile memur maaş artışları, kira artışları, tarımsal ürün fiyatları başta olmak üzere, ekonomideki birçok alanda hedeflenen enflasyon baz alındı. Ancak yıl sonunda ortaya çıkan tablo bu hedefin hayali olduğu ortaya çıktı ve hükümet IMF'ye verdiği son niyet mektubu ile 2001 yılında enflasyon farkının maaşlara yansıtılmayacağını duyurdu. Kasım ayının ikinci yarısında ortaya çıkan finans kriz ise "yabancı sermayenin" ülkede izlediği talan ve yağma politikasını ortaya koydu. Hükümetin başarılı olarak değerlendirdiği özelleştirmelerden elde edilen 6 milyar dolardan daha fazlası 15 gün içinde yabancılar tarafından Türkiye dışına çıkarıldı.
Ekonomik programın temel amacı olan enflasyonda hedeflerin hiçbirisi tutturulamadı. Böylece işçi ve emekçilerden "enflasyon düşecek" vaadi ile istenen fedakârlıklar daha fazla yoksulluktan başka bir işe yaramadı. 1999 yılında yüzde 62.9 düzeyinde gerçekleşen toptan eşya fiyatlarındaki (TEFE) artış, bu yıl Kasım itibariyle son bir yılda yüzde 39.1 oldu. Hükümet bu oranın yüzde 25 olacağını iddia ediyordu. Geçen yıl yüzde 68.8 düzeyinde olan tüketici fiyatlarındaki (TÜFE) artış ise bu yıl Kasım itibariyle son bir yılda yüzde 43.8 olarak saptandı.
Ne var ne yok satışa çıkarıldı
Hükümet 200 yılını tam bir satış yılına çevirdi. yıl boyunca 160 kuruluşu tamamen satan hükümet, finansal krizin ardından IMF'ye verdiği ek niyet mektubu ile kalanları da 2001'de satacağının sözünü verdi. Özelleştirmeler sonucu her yüz kişiden birisi işsiz kalırken hükümet, THY ve Telekom gibi dev kuruluşları satmak için çabalarını yoğunlaştırdı. Özelleştirmeden elde edilen para ise ya özelleştirme giderlerine ya da borç ödemelerine ayrıldı. 2000'de özelleştirmeden 2 katrilyon 67 trilyon lira gelir elde edildi. Bunun yüzde 21'i borç ödemelerine, binde 2'si denetim ve danışmanlık giderlerine, binde 3'ü ilan ve reklam ödemelerine gitti. Özelleştirmeler sonucu KİT'ler üretimden tasfiye edilirken, on binlerce işçi de işinden oldu. Ayrıca bütçe ve vergi gelirlerine önemli darbeler vurulurken, bugün Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi olarak görülen dış ticaret dengesinin bozulmasında özelleştirmenin payı büyük oldu.
İthalatla gelen büyüme!
Ekonomide, 1999'da yaşanan yüzde 6.1'lik küçülmenin ardından, 2000 yılında tekrar büyüme dönemi başladı. Ancak bu büyüme ithalattan kaynaklı olduğu için dış ticaret açığının artmasından başkaca bir işe yaramadı. Bu yılın Ocak-Eylül döneminde ihracat 20 milyar 10.5 milyon dolar, ithalat 38 milyar 968.7 milyon dolar, dış ticaret açığı ise 18 milyar 958.1 milyon dolar oldu.
Bu dönemde tam anlamıyla bir ithalat patlaması yaşanırken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 51.4 düzeyinde gerçekleşti. Geçen yılın tamamında ihracat 26 milyar 587.2 milyon dolar, ithalat 40 milyar 686.7 milyon dolar, dış ticaret açığı 14 milyar 99.5 milyon dolar olmuştu. İhracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 65.3'ü bulmuştu.
Borçlar katlandı
Hükümet artık gelenekselleşen borçlanma politikasını sürdürdü. Dış borç stoku, 1999 yılı sonunda 102.1 milyar dolarken, Haziran 2000 itibariyle 106 milyar doları aştı. İç borç stoku Kasım ayı sonu itibariyle 32 katrilyon 517.2 trilyon liraya ulaştı. Bu rakam 1999 sonu itibariyle 22 katrilyon 920.1 trilyon liraydı.
Bu tablo sonuç olarak yılın son çeyreğinde bir finansal krizin yaşanmasına neden oldu. Bir bankanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesine, bir bankanın da faaliyetlerinin durdurulmasına yol açan finansal kriz, hükümetin, Uluslararası Para Fonu ile yeni bir anlaşma yapmasına yol açtı.
IMF, krizi aşması için Türkiye'ye 7.5 milyar doları ek rezerv imkanı kapsamında, 2.9 milyar dolarlık kısmı da stand-by uygulaması çerçevesinde olmak üzere, toplam 10.4 milyar dolarlık bir desteği içeren paketi uygulamaya koyacağı söylendi.
IMF ile varılan uzlaşma sonrası 6 Aralık 2000'de açıklanan anlaşma ile bankalararası para piyasasında (İnterbank) 4 Aralık'ta yüzde 1,950'ye kadar yükselen gecelik faizler, 7 Aralık'ta maksimum yüzde 170'e kadar indi.
ÖNCEKİ HABER

Japonya ABD gölgesinden çıkıyor

SONRAKİ HABER

Ölüm oruçları 75. gününe girdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa