29 Aralık 2000 22:00

Emeğin iktidar mücadelesi

   daha da yükselecek

Paylaş
Emeğin iktidar mücadelesi daha da yükselecek
Emeğin Partisi (EMEP) Genel Başkanı Levent Tüzel 2001 yılında birlik, mücadele ve dayanışma dolu günler diledi. Tüzel, ülkemizin bütün işçilerini, emekçilerini, yoksullarını, gençlerini, mücadeleci ve onurlu aydınlarını, bilim insanlarını, bütün emek ve demokrasi güçlerini, emek programı etrafında mücadeleci bir birlikteliği ve örgütlenmeyi oluşturmanın verdiği sorumluluğun bilinciyle hareket etmeye çağırdı.
"Şiddet ve vahşet görüntüleriyle yüreğimiz burkularak bir yılı daha geride bırakıyoruz" diyen Tüzel, 2000 yılının, hükümetin, IMF ve büyük sermayenin istekleri doğrultusunda emekçilere yönelik saldırılarına devam ettiği bir yıl olarak akıllarda kalacağını ifade etti. Tüzel, istikrar ve enflasyonla mücadele adı verilen bu programla; özelleştirmeler ve yeni vergilerle yaratılan kaynakların yine sermaye çevrelerine aktarıldığını, yatırım ve sosyal haklarda kısıtlamaya gidildiğini, halkın yoksullaşmasının ve işsizliğin daha da arttığı bir sonuca yol açtığını kaydederek, özelleştirmelerin, kamu kaynaklarının yağmasına ve işçi haklarıyla birlikte üretimin darbe yemesine yol açtığının, dün bu konuda sessiz kalan çevrelerce de görüldüğünü belirtti.
'Kaynaklar hortumcu ve rantiyeye'
EMEP Genel Başkanı Tüzel, bu yağma düzeni sayesinde içi boşaltılan bankaların devlet güvencesiyle kurtarılması için 10 milyar dolarlık bir kaynağın aktarılmasının, yine yabancı sermaye çevrelerinin borsadan bir bu kadar parayı alarak çekilmesi ve krizden etkilenmesi gerekçe gösterilerek borsaya bir gecede milyarlarca dolar paranın aktarılmasının, dahası oluşan açık için IMF'nin acil yardım müdahalesinin gerçekleşmesinin; topluma büyük başarı gibi sunulduğunu söyledi. Tüzel, şöyle devam etti: "İsteklerinin karşılanmasında hükümette yeterli kararlılığı görmediğini iddia eden TÜSİAD, uygulamaların daha hızlanması için baskı yaparken, ticaret erbabı ve esnaf çevrelerinin örgütleri; büyük sermayeyi üretmemek ve rantçılıkla suçlayarak hükümetin geriye doğru uygulamaya koyduğu vergi düzenlemelerine isyan etmiş, dükkân kapamalar hızlanmıştır.
30 milyonluk bir nüfusu kapsayan üretici ve köylü kesimi ise yine bu IMF ve istikrar programının mağduru olarak düşük taban fiyat, kota, borç-haciz kıskacında ayakta kalma savaşı vermektedir. Bu, büyüklerin küçükleri yuttuğu, düne göre iyi kötü geçinip gidenler için çemberin daraldığı, yaşamı güçleştiren piyasa ekonomisinin, işçi, memur, emekli halkın tüm kesimlerinin tepkisini çektiği ve çıkarlarına ters sonuçlar doğurduğu net olarak görülmüştür. Ancak bütün bu olumsuz sonuçlarına rağmen hükümet bunları bir başarı gibi göstermeye devam etmektedir. Hatta her seferinde kriz denilen süreçlerden çeşitli manipülasyonlarla sıyrılındığı ve başarısız olan bu programın uygulanmasında daha ileri adımlar atılmasının yollarının açıldığı görülmüştür."
'Dış politikada sahte bağımsızlıkçılık'
Dış politikada Türkiye'nin ABD ve batı dünyasıyla olan bağımlılık ilişkilerinin gereğini yapmak üzere AB'ye giriş ve KOB'nin ev ödevlerinin kabulünün, sancılı bir süreç olarak gündemde kalmayı sürdürdüğünü vurgulayan Tüzel, Kıbrıs, Ermeni ya da Kürt sorunu denildiğinde bağımsızlığını hatırlayan bir siyasal iktidarın; Türkiye'nin bölgedeki rolunü bu büyük emperyalistlerin paylaşım ihtiyaçları doğrultusunda belirlemesi ve İsrail'le yapılmış olan anlaşmanın sonuçlarının Filistin halkının katledilmesinde görülmesinin hiç de bağımsız ve eşit ilişkiler içinde olunmadığını gösterdiğine dikkat çekti.
'Hak taleplerine karşı yasaklar, baskılar'
Tüzel, anadilde eğitim ve Kürtçe TV denildiğinde ülkenin bölünme tehdidini işleyen Genelkurmay ile bunu bölge halkının kontrollü etkisizleştirilmesi çerçevesinde ele alan MİT'in görüş farklılığının demokratik ve eşit haklar esasına dayanmadığının ortada olduğunu belirtti. 2000 yılının iç politikada bu emperyalist programın mağdurları olan emekçilerin mücadele ve direnişlerinin baskı, yasak, şiddetle engellenmesi örnekleriyle dolu geçtiğini söyleyen Tüzel, "Yetki barajlarının işletilmesi, grev yasakları, direnişlere gözaltı, mitinglere izin vermeme, OHAL'in devamı ve yasakları, Terörle mücadele yasasının işletilmesi ve düşünce suçunu koruma, gazete ve TV sansürleri, polis gösterileri ile tüm toplumun tehdit edilmesi, Cezaevleri rejimi ve son yaşanan Cezaevleri katliamı, F tipi cezaevlerinin kullanıma açılması bütün bunlar işbaşındaki hükümetin ve egemen çevrelerin demokratik haklar karşısındaki tutumlarda ilerleme değil gerici ve saldırgan eğilim ve uygulamalar içinde olduklarını göstermektedir" dedi.
'Büyüyen öfke'
IMF, hükümet ve sermaye kesiminin birleşik saldırıları karşısında emekçilerin ülkenin hemen her yerinde gösteri ve eylemlerinin yıl boyunca eksik olmadığını kaydeden Tüzel, tekstil işçilerinin daha iyi bir ücret ve sendikalaşma mücadelesi, belediye işçilerinin ödenmeyen ücretlerinin yol açtığı protestolar, enerji işçilerinin ve Telekom, Tekel, THY çalışanlarının özelleştirmeye karşı gösterileri, kamu emekçilerinin bütçe ve yüzde 10'luk artışa karşı gösteri ve genel eylemleri, Bergama köylülerinin yürüyüşleri ve diğer üretici köylülerin IMF protesto mitingleri, öğrencilerin paralı eğitime, YÖK düzenine karşı, öğretmenlik hakkına ilişkin eylemleri ve medyada yer bulamayan sayısız irili, ufaklı emekçi halk hareketlerinin, emperyalist çevrelerce yön verilen ekonomik siyasal politikaların mağdurlarının tepkisinin ifadesi olduğunu vurguladı.
'Mücadele 2001'de daha da yükselecek'
Tüzel, Emek Platformu'nun zaman zaman örgütlediği ve en son 1 Aralık'ta gerçekleşen bütçe karşıtı genel işbırakma eyleminin hükümeti bu saldırı politikalarından geri çevirememesinin, bir bakıma sonuç alamamasının, henüz bu emekçi hareketlerinin yeterince birleşik, istikrarlı bir nitelik kazanamamış oluşundan olduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Görülmüştür ki hükümet ve sermaye ortaklığı bu yoksullaşma ve yağma programını 65 milyon halkın rızası hilafına ve geleceği pahasına uygulamakta ısrarlıdır.
Halkın sorunlarını çözen değil sorun yaratan bir hükümete karşı halkın alternatifi burjuva muhalefeti değil emekçi seçeneği ve emeğin demokratik programı etrafında birleşmek olabilir. 2001'de de devam edeceği ve hızlanacağı açıklanan bu sermaye programına karşı hakları gasp edilen ve ülkesi yağmalanan tüm halk kesimleri olarak emek programı etrafında mücadeleci bir birlikteliği ve örgütlenmeyi oluşturmak yani ülkenin kaderine ve geleceğine emekçilerin el koyması tek seçenek olarak ve tüm sorumluluklarıyla üzerimizdedir."
ÖNCEKİ HABER

Bilinçli, örgütlü umutlu ve mutlu

SONRAKİ HABER

'2001, mücadele yılı olmalı'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...