25 Aralık 2000 22:00

Külkedisi için biraz geç

Richard Gere ve Winona Ryder'in başrollerini paylaştığı "New York'ta Sonbahar" bir romantik filmde olabilecek bütün klişeleri kullanmasına rağmen, kendine özgün bir dil yaratamıyor.

Paylaş
Külkedisi için biraz geç
Şenay Aydemir
Sinemanın en çok işlenen konularından birisidir aşk. Hatta herhangi bir filmin türü olmasa bile, mutlaka bir kadın-erkek ilişkisi filmin içine yerleştirilmelidir. İnsanlığın bu ortak noktası, sinema izleyicisinin ilgisine mazhar olur her zaman. Sinema tarihinde de adına 'romantik' denilen türün doğmasına neden olmuşlardır. Yakın tarihte ise, eli yüzü düzgün birçok film seyirci karşısına çıktı. Her biri kendi insan soyunun ortak kederi 'aşk' üzerine çeşitli yorumlar getirdi. "Özel Bir Kadın'', "Love Story", "Damage", "İngiliz Hasta", "Mesajınız Var" vb. bunlardan ilk ağızdan sayılabilecek birkaçı.
Yeni bir şey yok
Ancak şu sıralar gösterimde olan ve başrollerini Richard Gere ile Winona Ryder'ın paylaştığı New York'ta Sonbahar (Autumn in New York), bugüne kadar sinemada kullanılan birçok aşk klişesini kullanmasına rağmen yeni olan tek bir şey söylemiyor.
Hollywood'un oyuncu yönetmenlerinden Joan Chen'in, Allison Burnett'in senaryosundan çektiği film, bir New York hikâyesi olarak adlandırılabilir. Bu kentin sonbaharının filmin jeneriğindeki etkileyici görüntüsü başlangıç için umut dağıtsa da, ilk dakikalardaki pastoral gösteri, yerini temponun sürekli azaldığı ve kışın gelmesiyle kasvetin egemen olduğu bir hikâyeye bırakıyor.
Will Keane (Richard Gere), New York'un en ünlü restoranlarından birine sahip olan ve istediği her kadınla birlikte olmasıyla tanınan biridir. Will, uzun zaman önce tanıdığı yaşlı bir kadın olan Dolares'in 22 yaşındaki torunu Charlotte (Winona Ryder) ile tanışır. Aralarındaki büyük yaş farkına rağmen birbirlerine aşık olurlar. Bir süre sonra Charlotte ile birlikte olmaktan sıkılan Will, ondan ayrılmak üzereyken Charlotte'ın kalbinde bir tümör olduğunu ve çok az bir ömrü kaldığını öğrenir. Bu haber üzerine Charlotte'ın kalan zamanını olabildiğince eğlenceli ve mutlu geçirmesi için elinden geleni yapmaya karar verir.
Zayıf senaryo
Bu tür rollerin aktörü olan Gere, Julia Roberts ile birlikte başrolünü paylaştıkları "Özel Bir Kadın"dan sonra yine benzer bir hikâyenin kahramanı olmasına rağmen, ortaya hayal kırıklığı çıkıyor. Gerek senaryonun zayıflığı gerekse yönetmenin eksiklikleri, iki yetenekli oyuncudan vasatın üstünde bir performasın çıkmasını da engelliyor.
İki kahramanın aralarındaki yaş farkı filmde onlar tarafında da sorun edilmesine rağmen bir türlü ikili gibi algılanamıyor. Gere daha çok Ryder'in babasıymış gibi geliyor.
Modern zaman külkedisi
Yönetmenin modern zamanların külkedisi yaratma hevesi de böylece yarım kalıyor. Kendisinden önceki benzer konulu bir çok filmden esinlenmelerin yoğun olarak yer aldığı "New York'ta Sonbahar", bütün bunların arasında kendine özgü bir dil tutturamıyor. Ve her aşk filmin klasik sahneleri, (ayrılma, birleşme, ihanet, örnek aileler) seyirciyi hiç şaşırtmayan bir sırayla birbiri ardına geliyor. Aslında bir Hollwood filmi için farklı olabilecek final ise, seyircinin gözünün içine baka baka geliyorum diyor. Hal böyle olunca zaten bu finale hazırlanan seyirciyi etkileyecek en önemli olanak da heba ediliyor.
Ve her şey bitip bahar geldiğinde kahramanımız, eski çapkın günlerini geride bırakarak, yıllardır görmediği çocuğu ve torunuyla kalıyor. Ama "Kahramanımız buralara nasıl geldi? Nasıl oldu da bu kadar değişti?" sorularının yanıtları ise havada kalıyor.
Belli ki, Gere ve Ryder yeni bir kül kedisi için geç kalmışlar. Richard Gere'nin kariyerinin sonuna yaklaştığının bir işareti sayılabilecek olan film, Ryder için ise, yanlış bir tercih. Yine de sinemada ve bir kentte eşine az rastlanılır türden sohbahar görüntülerinin etkileyici olduğunu ifade etmek gerek.
ÖNCEKİ HABER

Gebze'de tutuklulara F tipi tehdidi

SONRAKİ HABER

Şartlı tahliyede yasadışı uygulama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa