08 Aralık 2000 22:00

Baro Başkanı Sayman:

   Ölümler yaklaşıyor

Paylaş
Baro Başkanı Sayman: Ölümler yaklaşıyor
İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, her hakkın başında en temel hakkın yaşam hakkı olduğunu belirterek, şu anda cezaevlerinde yaşam hakkının tehlikede olduğunu, ölümün yaklaştığını söyledi. Sayman, siyasi iradenin bir açıklama yaparak, bir yıl süre ile F tipi uygulamasını ertelediğini ve tartışmaya açtığını söylemesi gerektiğini kaydetti.
İstanbul Barosu tarafından düzenlenen "Mahpus Hakları ve Cezalandırma Sistemleri" başlıklı seminer dün Taksim Dorint Park Plaza Oteli'nde başladı. Seminer bugün yapılacak oturumlarla sona erecek. Sempozyumda konuşan DSP Aydın Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu eski Başkanı Sema Pişkinsüt, Türkiye'de 560 cezaevinde yaklaşık 72 bin 500 tutuklu ve hükümlünün olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Cezaevinde bulunanlar ülke Gayrisafi Milli Hasılası'nın beşte birini alan ve alt kesiminde bulunan, yani en az maddi geliri olan, eğitim düzeyleri en düşük kesiminden kimseler. Halkın bir kısmını yakalamışız, kötü muamele, işkenceden geçirmişiz, cezaevine koymuşuz. Hiç mi üst tabakadan, maddi olanakları üst kesimde olanlardan suç işleyen yok? Demek ki sosyoekonomik koşullarla yargı sisteminin, yargının gücünün, devlet bağlantısının çok net örneğini görüyoruz. O zaman 'Yargı kimin için işliyor'u siyaset açısından değerlendirmemiz gerekir."
Cezaevinde de işkence var
Cezaevinde bulunan mahkûmlara sorulduğunda, soruşturma ve kovuşturmalarda kötü muamele ve işkenceye uğradığını söyleyenlerin oranının yüzde 90 olduğunu ifade eden Pişkinsüt, cezasını çektikten sonra dışarı çıkanların yüzde 40'ının ise bir senenin sonunda tekrar içeri girdiğini belirtti. Pişkinsüt, Yargıtay davalarına bakıldığında son 10 yılda zaman aşımı nedeniyle düşmenin 13 kat arttığını, ceza mahkemelerinde düşme oranının ise son 10 yılda iki kat arttığını söyledi. Mahkemelerde verilen beraat kararlarının toplum vicdanı açısından son derece önemli olduğunu da vurgulayan Pişkinsüt, "Çünkü itham ediyorsunuz. Kişiyi ifadeye dayalı olarak alıp içeri koyuyorsunuz. Bunların DGM'lerden yüzde 50'si, Ağır Ceza Mahkemeleri'nde ise yüzde 48'i beraatla sonuçlanıyor. Peki kişinin üzerinden o damgayı nasıl atacağız? Eğer gerçek anlamda bir yargı reformu ve hukuk reformu ortaya konulamazsa, hiçbir zaman afta başarılı olamayız" diye konuştu.
Sayman: 'Uygulama bir yıl ertelensin'
İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman da, her hakkın başında en temel hakkın yaşam hakkı olduğunu belirterek, şu anda cezaevlerinde yaşam hakkının tehlikede olduğunu, ölümün yaklaştığını söyledi. F tipi cezaevlerini eleştiren Sayman, bu cezaevlerinin tek ve üç kişilik odalarda insanları tecrit ettiğini ve adeta kişiliksizleştirdiğini kaydetti. F tipi cezaevleri uygulaması konusunda yapılan uygulamaları da eleştiren Sayman, "F tipi cezaevlerini işletmeye açabilmek için Terörle Mücadele Yasası'nın (TMY) 16. maddesini değiştirmek zorundasınız. Bunu yapmazsanız, oraları faaliyete geçiremezsiniz" dedi. Sayman, F tipi cezaevleri konusundaki uygulamaların kapalı kapılar ardında yapıldığını, bu konuda barolara bilgi verilmediğini de belirterek, cezaevlerinde yaşananların engellenmesi için ölüm oruçlarını ortadan kaldıracak bir ortamın yaratılması gerektiğini, siyasi iradenin de bir açıklama yaparak, bir yıl süre ile uygulamayı ertelediğini ve tartışmaya açtığını söylemesi gerektiğini kaydetti.
Baro İnsan Hakları Merkezi Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise "mahpus haklarını anayasa açısından" değerlendirdiği konuşmasında, Anayasa'da temel insan hakları açısından özgür olanlar ya da olmayanlar diye bir fark bulunmadığını, insan onuru ve eşitlik ilkesinin herkes için geçerli olduğunu söyledi. Ancak Anayasa'da mahpuslar arasında eşitlik ilkesi açısından ayrım bulunduğunu, af konusunda siyasi suçluların ayrıldığını söyledi. Anayasa'nın 15. ve 17. maddelerinde kişinin bedeni bütünlüğüne dokunulmaması, işkence ve kötü muameleye tabi tutulmaması, herkesin yaşama ve maddi manevi benliğini geliştirme hakkına sahip olduğunun belirtildiğini de ifade eden Kaboğlu, mahpusların da insan haklarından aynı şekilde yararlanması gerektiğini söyledi.
Mahpusların sağlık hakları
Türk Tabipleri Birliği eski Genel Sekreteri Dr. Ata Soyer de mahpusların sağlık hakları konusunda bilgi verdiği konuşmasında, mahpusların hekime ulaşma, verilen sağlık hizmetinin dışardakine denkliği, her tıbbi işlem için kişi onayı ve mahremiyete uyulması, hizmeti veren kişinin mesleki bağımsızlığı gibi haklara sahip olduğunu belirtti. Türkiye'deki cezaevlerinde sağlık personelinin yetersiz olduğunu ifade eden Soyer, sağlık için Adalet Bakanlığı bütçesinden ayrılan payın da çok sınırlı olduğunu söyledi. Soyer, cezaevlerindeki ölümlerin hastalığa bağlı, açlık grevine bağlı ya da darp ve intiharlardan kaynaklandığını da vurgulayarak, yaşam hakkı olmadan sağlık hakkının iyileştirilmesinin düşünülemeyeceğini ifade etti.
'Ceza infaz hukuk sistemi yok'
Bilgi Üniversitesi hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Uğur Alacakaptan da bütün hakların kaynağının yaşam hakkı olduğunu, Türkiye'de yaşam hakkına büyük saygı olduğunun söylenemeyeceğini kaydetti. Türkiye'de ceza hukukunun var olduğunu, ancak ceza infaz hukuk sisteminin olmadığını belirten Alacakaptan, cezaların infazı hakkındaki kanunda, hükümlülerin haklarıyla ilgili bir tek maddenin bulunmadığını da söyledi. Brüksel Barosu İnsan Hakları Enstitüsü Müdürü Avukat Pierre Lambert de tutukluluğun hiçbir şekilde özgürlükleri elinden alınmış insanların haklarının da elinden alınması anlamına gelmediğini belirterek, uluslararası anlaşmaların bunu güvence altına aldığını kaydetti.
ÖNCEKİ HABER

Ölümün sınırında

SONRAKİ HABER

Artık yaşa(ya)mıyorlar!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...