16 Kasım 2000 22:00

Küreselleşmenin bağımlı özgürlüğü

Bill Gates'in Afrika gezisi sonrasında yaptığı açıklama sarsıcıdır: "Dünyanın en fakir iki milyon insanının laptoplara değil, ümitsiz şekilde yardıma ihtiyacı var."

Paylaş
Küreselleşmenin bağımlı özgürlüğü
Adnan Özyalçıner
"Küreselleşme çağında evrensel yapıtlar üreten yazarlar yerel kalabilir mi?"
Soru bu. Bir başka deyişle küreselleşme karşısında yazarın tutumu ne olmalıdır? Üretilen sanat yapıtının durumu nedir?
Küreselleşme demek, sınırları kaldırarak, kültür farklılık ve zenginliği ile renkliliğini tek tipe indirgemek demek. Bu tektiplilik, üretim ve tüketimde olduğu gibi demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini de kapsıyor. Yiyecekten içeceğe, yaşam biçiminden düşünce üretmeye, yaratmaya kadar.
Baştan beri dünyaya egemen olmaya çalışan emperyalizm ve kapitalizmin yeni yüzünden başka bir şey olamaz küreselleşme.
Soyut bir eşitlik anlayışıyla iç ve dış konumları bakımından dünyadaki eşit olmayan çeşitli topluluklar (toplumlar) nasıl bir araya getirilebilir? Kapitalist ve emperyalist anlayışı, hiç bir zaman terketmemiş olan küreselleşmeciler, sömürü sürdüğüne, süreceğine göre hangi eşitlikten söz edebilirler?
Küreselleşmenin bir başka anlamı da tekelleşme. İletişim ağının küreselleştiği (tekelleştiği) bir dünyada, siz ancak tekellerin denetiminden geçen süzme haberleri izleyebilirsiniz. Onun gözünden. Onun bakış açısından. Haber alma özgürlüğünüz bu yolla kısıtlanmış demektir.
Milliyet gazetesinin 6 Kasım 2000 tarihli bir haberinde, bilgisayar patronu Bill Gates'in Afrika gezisi sonrasında yaptığı açıklama sarsıcıdır: "Dünyanın en fakir iki milyon insanının laptoplara değil, ümitsiz şekilde yardıma ihtiyacı var."
Oysa ki o, insanlarının ne durumda olduklarını bilmediği bu ülkeye laptoplarını pazarlamaya gitmişti. Karşılaştığı dehşetli manzara gene onun ağzından dile getiriliyor:
"Anneler bilgisayara 'Çocuğum ölüyor, sen ne yapabilirsin?' diye soruyor. Bu sorunu gerçekten bilgisayarlara çözdürebilir misiniz?"
Küreselleşme buna ne yapabilir? Ne yapıyor?
Onlara bakılırsa iyi niyetli bir amaçları var. Şöyle:
"Küresel enformasyon transferi ile seyahat ve kültürler arası iletişimin artmasının sonucu olarak ortak değerlere ve ortak 'iyi' standartlarına küresel ölçekte ulaşılması."*
Bu güzel de, bugün, bütün dünyanın maddi ve düşünsel-sanatsal üretiminin yüzde sekseni 1000 tekelin elinde. Sineması, müziği ve basın yayını ile.
Bundan da anlaşılacağı gibi küreselleşmede bir dayatma, özgürce üretip yaratmayı engelleyici bir yön var. Bu dayatmayı bugün en yoğun biçimde hepimiz yaşıyoruz.
Fikret Adil'in Jean Giradoux'dan uyarladığı "Deli Saraylı" adlı oyunun bir yerinde çete başkanı olan oyun kişisi şunu söyler:
"...Birbirine hiç benzemeyen, renkleri, boyları, konuşmaları ayrı şu güruh yok mu? İstanbul'u bir an önce vücutlarından temizlememiz gereken yaratıklar işte bunlar... Bütün manasıyla modern bir dünyanın ilk şartı ve kurtuluş çaresi nedir? Aynı yüze, aynı elbiselere, aynı hareketlere ve düşünceye sahip tek tip bir işçi... Bu başarılırsa baştakiler, bir tek insanın çalışıp yorulduğuna inanır. Düşünün bir kere, görüş bakımından ne kolaylık... Vicdan bakımından ne huzur. (...) Bizim iktidarımız fakirlerin neşelendiği, itaati elden bıraktıkları, delilere itibar gösterildiği yerde bitmiş demektir."
İşte, kültür, sanat ve edebiyatın görevi, bu tek 'tip'liliğe (standartlaştırmaya), tek renkliliğe, köleleştirmeye karşı çıkmaktır.
Küreselleşmenin, yeni dünya düzeninin, toplumları, insanları, kültür, sanat ve edebiyatı getirmek istediği yer budur. Bağımsızlıkmış gibi gösterilmek istenen bağımlılık.
Bu bağımlılıktan kurtulmanın yolu, sanatçının ve yazarın ülkesinin kültür farklılık ve zenginliğinden yararlanarak yerel renkleri, folklor ögelerini de kullanarak, sanat ve edebiyatının geleneksel verilerini gözardı etmeden yeni bir üretim ve yaratıma gitmektir. Toplumunun ve insanının yaşadığı tarihsel ya da çağcıl olayları ele alıp ülkesinin özelliklerini anlatan bu yapıtlar, özgünlükleri ve farklılıklarından ötürü evrensellik kazanır. Kültür farklılıkları ve renklilikleri olmayan yapıtlar öteki insanlara pek bir şey söylemez. Dolayısıyla evrenselleşemez. Ancak kendi özünden ve yerel kimliğinden hareket eden yapıtlar evrensel olabilir.
Dünyayı her alanda küreselleştirmek isteyen, herşeyi tek 'tip'e indirgemeye kalkışan düşünceye ancak bu yolla karşı çıkılabilir.
Küreselleşmede renksizlik, tek seslilik, güdümlülük vardır.
Evrenselleşmede renklilik, çok seslilik ve özgünlük vardır.
Sanatçı, ülkesinin içinde bulunduğu siyasal, toplumsal durum, insanlar arasındaki sınıfsal farklılık ve çelişkilerle dünyadaki öteki ülkeler arasında siyasal ve toplumsal açıdan yeri ve konumu bakımından ilgilendikçe, dilde, düşüncede yaratım özgürlüğüne sahip oldukça en özgür, en verimli yapıtlara imza atıyor demektir.
Her türlü dış ve iç dayatmalar karşısında bu tutumundan vazgeçmedikçe evrensel yapıtlar üretmesinde de yerellik ve özgünlüğü korumasında da bir sakınca yoktur. Küreselleşmenin sahte eşitliğine, bağımlı özgürlüğüne kapılmadan üretimini sürdürebilir.

* Alastair Davidson - Yeni Küresel Üretim Tarzı; Başarıları ve Çelişkileri / "Küreselleşme mi Yoksa Emperyalizm mi?"den derleyen; Fikret Başkaya

ÖNCEKİ HABER

Bergamalılar her yerde

SONRAKİ HABER

Af siyasi tutukluları da kapsamalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...