12 Kasım 2000 22:00

Tiyatroda bir kilometre taşı :

   Haldun Taner

Paylaş
Tiyatroda bir kilometre taşı :
     Haldun Taner
Hasan Çakmak
Türkiye'nin tiyatro hayatında önemli bir yeri olan Haldun Taner, takma adla yazdığı skeç ve radyo oyunlarının ilgi görmesi üzerine hikâyeler yazıp dergilere göndermeye başladı. 1944 yılında Töhmet adlı hikâyesi, Yedigün dergisinde yayınladıktan sonra ard arda yayınlanan hikâyeleriyle tanındı. 1948 yılında kitaplaşan hikâyelerinin büyük bir bölümü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştı. Cumhureyit'in yanı sıra Ülkü, Yedigün, Varlık gibi dergilerde de hikâyeleri yayınlandı.
Edebiyat Fakültesi'nde öğrencilik ve asistanlık dönemlerinde kendini tamamen hikâye yazmaya veren Haldun Taner'in hikâyeciliği toplumcu yazarlar tarafından eleştirilirken, diğer yazarlar tarafından övülüyordu. Nurullah Ataç, Vedat Günyol, Oktay Akbal, Atilla İlhan, Haldun Taner'in hikâyeciliğini eleştirenlerdir.
Haldun Taner'in mizah anlayışını eleştiren Vedat Günyol, yazarın "Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu" hikâye kitabına dair şunları yazar: "Bu olayların olumlu bir yanı var olmasına var. Ama bu sanatçının geleceğe olanak sağlamak istediğini göstermez. Bir defa Taner dava adamı değil, onun için konularını belli bir amaç için seçmiyor. Bir yazısında, ben konu aramam, diyor hareket noktasını, çokluk başından geçmiş veya bizzat şahidi olduğu vakalar teşkil eder.Yahut herhangi bir söz, bir jest, bir hadise. İşte Taner karşısında 'beri yaz' ile de diye çıkan bu konularda yakasını kurtarmak için yazıyor... Yazının başlığıda zaten bunu söylüyordu: Yağmur Altında Yeni Bir Şey Yok."
Sokağın diliyle yazdı
Sokağın diliyle yazan Haldun Taner'i, Oktay Akbal magazin hikâyeciliği ile sanat hikâyeciliği arasında kalan, yönünü tam olarak belirlemeyen sanatçı olarak tanımlar.
Akbal'nın değerlendirmesi şöyledir: "Eserlerinin beşeri özellikler taşımadığını, insanlarının bir magazin, bir salon dergisinin yapma dünyasında yaşadığını, kişileri gerçek hayattan seçse de veya hiç değilse onları salon dergileri dünyasından seçmeyip de tamamen kendi hayalinde, kendi kafasında yaratıp bize öyle sunsaydı, o zaman hikâyeleri kalıcı bir değer taşırdı" diye eleştirir
Akbal, Taner'in hikâyeciliğinin tek özelliğinin eğlendirciliği olduğunu ifade eder. Bu özelliğin ona ün sağladığını iddia eden Akbal, şöyle devam ediyor: "Eğer gerçekten sanat değeri taşıyan, her zaman zevkle okunacak hikâye yazarı olmak ve öyle kalmak istiyorsa, eğlendiren bir yazar, okurlarına neşeli dakikalar geçirten bir hikâyeci olmaktan çıkmalı, birazda ciddi şeyler yazmak gereği duymalıdır."
Türk hikâyesine ihanet!
Atilla İlhan'ın eleştirisi daha serttir. "Haldun Taner batılı olmaya gayret eden yeni Türk hikâyesinin on onbeş senede zar zor uyandırabildiği bazı batılı estetik mefhumları rahatça ve hatta şuursuzca inkâr etmekte, modern Türk hikâyesine ihanet etmektedir. İmaj ve batılı hikâye anlayışı yokluğu mu diyorsunuz, bunun yanına, dilde ve anlatışta alaturkalığı ilave edeceksiniz... Haldun Taner bu kitabıyla (Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu) edebi ve estetik manada bir hikâye anlayışı olmadığını göstermiş oluyor."
Akşam gazetesinde (Mart 1971) yazdığı bir yazıda, "Batı taklitçiliğinin şahsiyetsiz kopyalardan ileri bir şey getireceğine inanmıyorum" diyen Taner adeta kendisine yönelik eleştirilere cevap verir. Sık sık evrensele giden yolun yöreselden geçtiğini, evrensellik merakı üzünden soyut tarzı benimseyenlere karşı olduğunu dile getirmiştir.
New York Herald Tribune gazetesinin düzenlediği hikâye yarışmasında Türkiye birinciliği kazanması ve Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu eserinin 12 dile çevrilmesi Haldun Taner isminin çeşitli ülkelerde tanınmasına vesile oldu. On İkiye Bir Var kitabının Sabahattin Kudret Aksal'ın Gazoz Ağacı adlı eseriyle birlikte ilk Sait Faik Armağını'nı kazanması ve Varlık dergisinin düzenlediği ankette 1956 yılının beğenilen hikâyecisi seçilmesi, Haldun Taner'i popüler yaptı. Tercüman'da yazdığı yazılarla geniş okuycu kitlesine ulaşan Taner, ilk ciddi tiyatro eserini bu dönemde yazdı.
Tiyatro çalışmaları
Taner, hikâyeciliğinin sonraki yıllarında olaylardan kurtulup, tek tek sosyal vakalardan toplumsal yaşam ve insan anlayışına ağırlık vermeye başladı. Ancak sosyal yaşamın çeşitli unsurlarını hikâyelerinden çok tiyatro oyunlarında kullandı ve zaman zaman bunları gazetelerde yazdığı yazılarında dile getirdi.
İlk ciddi tiyatro oyunu Günün Adamı'nda -Bu oyunun oynanışı engellenmiştir- kazandığı tiyatro deneyimi, onun Muhsin Ertuğrul'la tanışmasına vesile oldu. Muhsin Ertuğrul'un tavsiyesi üzerine tiyatroya daha ciddi yaklaşan Taner, tiyatro uzmanlığı öğrenimi görmek için Viyana'ya gitti.
Dışardakiler adlı oynunu teslim ettikten sonra Muhsin Ertuğrul'un kendisinden her yıl bir piyes istemesi üzerine tiyatroya daha fazla zaman ayırmasına vesile oldu ve böylece tiyatrodaki vazgeçilmez yerini almış oldu.
Oyunları ilgi gördü
Oyunları yoğun bir ilgi gördü, devlet ve şehir tiyatrolarında birbiri ardına sahnelendi. Bu oyunların birçoğu klasik tiyatro sınırlarını aşmasa da zaman zaman halk tiyatrosunun ve batıdaki açık biçim tekniği ifade yöntemlerinden yararlandığı görülmektedir. 1960 yılların başlarında giriştiği kabare türü denemeleri olumlu eleştiriler alması üzerine Haldun Taner'in hem kabare türüne, hem de epik tiyatroya yönelmesini sağladı.
Aynı yıllarda yazdığı ilk epik tiyatro eseri olan Keşanlı Ali Destanı ödenekli tiyatroların müzik konusundaki tasarruflarına izin vermediği için, 2 yıl sonra özel tiyatrolarda sahnelendi. Böylece Haldun Taner'in tiyatro yazarlığında ikinci dönem başlamış oldu. Epik eserlerinin ardından 1967 yılında kabere türündeki eserlerinin sahnelenmesiyle bu tür eserlere de yöneldi. Vatan Kurtaran Şaban bu tür eserlerinin ilkidir. Bu eserdeki sosyal yergi, onun hikâyelerinden farklı olarak güncel politik olaylara eğilmesi bakımından da önemlidir.
Taner epik türde yazdığı tiyatro eserlerinde evrensel, güncel ve sosyal olayları da yakalayarak, güncel politikayla birlikte, toplumdaki çarpık ilişkileri geleneksel tiyatronun anlatım biçimlerinden yararlanarak yansıtmaya çalıştı. Her sahnelenişinde değiştirilen epik oyunları, yeni espirilerle zenginleştirilerek daha da etkileyici hale getirilen kabare oyunları, yurtiçinde ve yurtdışında en çok sahnelenen eserler haline geldi.
Sistem eleştirileri
Epik tarzda yazdığı Eşeğin Gölgesi adlı tiyatro eseri, şehir tiyatrolarında kısa bir süre sahnelendikten sonra, bazı imalarla politik içerik taşıdığı gerekçesiyle yasaklandı ancak, kısa bir süre sonra özel bir tiyatroda tekrar sahnelendi. Taner, Lukianos'un fantezisinden yola çıkarak Abdalya adlı bir ülkede olup bitenleri anlatıyordu. Oyundaki adli mekanizmanın eleştirisi politik bakımdan da oldukça çarpıcıdır. Zilli Zarife adlı oyununda ortaoyundan yararlanarak yazdığı ve namus kavramının toplumda yol açtığı istismarı bir gazetede yer alan haber kurgusu çerçevesinde kurgulaştırarak burjuva ahlak anlayışını ve burjuva çevrelerdeki iki yüzlülüğü ortaya seren önemli politik eserlerinden biridir. Taner bu anlatım tarzını daha önce Tuş eserinde anlatmaya çalışmıştı fakat, başarılı olamamıştı. Ancak Haldun Taner tiyatro oyunlarında her ne kadar sosyal ve gücel politik olayları hiciv, mizah ve yergi tonlarıyla vermeye çalıştıysada, kendi politik görüşü, burjuva demokrasisinin sınırlarını aşamamıştır. Toplumdaki çarpıklıklar, sahtekârlığa, bir başka değişle sömürüye alet edilmiş toplumsal değer yargılarına karşı tavır alırken, toplumun mevcut sınırlar içerisinde daha insancıl ve demokratik (burjuva anlamda) temelde düzenlenmesini savunmuştur.
Bu topraklara inanmak!
Hikâyeciliğinin ve tiyatroculuğunun yanı sıra aynı zamanda bir senaryo yazarı olan Taner, senaryo armağanı kazanan "Kaçak" ile senaryo yazarlığına başladı. Senin İçin, Tuş, Keşanlı Ali Destanı, Dağları Delen Ferhad bilinen senaryolarıdır. Hikâyelerinde, oyunlarında, senaryolarında, konusu ve içeriği ne olursa olsun, daima halkın anlayacağı bir dil kullanan ve Muhsin Ertuğrul'la birlikte her zaman tiyatromuzun kilometre taşlarından biri olarak anılacak olan Haldun Taner'i bu yazının sınırları içerisinde anlatmak gerçekten zor.
Son sözü Taner'e bırakarak yazımızı noktalıyoruz: "Tiyatronun sıkı sıkıya bulunduğu ortamla ilişkisi olduğuna inananlardanım. Halka sadece vereceği değil, halktan çok şeyler de alacağı olan bir sanat. Geleneksel tiyatromuzun öz ve biçim özelliklerinden temasla geçmişimizin bakış, tavır, söyleyiş çeşitlerinden trük ve komplolarından, kalıplarından bunca zamandır neden faydalanmadığıma şaşıp şaşıp kalanlardanım. Şahsen bu zengin ve bizim olan kaynaktan faydalanmaya Lütfen Dokunmayın adlı oyunumla başladım, Keşanlı Ali Destanı ile sürdürdüm (...) Batı taklitçiliğinin, şahsiyetsiz kopyalardan ileri bir şey getireceğine inanmıyorum. Darülbedayi'nin, Devlet Tiyatrolarının, Devlet ve Şehir Konservatuvarlarının bu 'bizim' olan kaynaktan burun kıvrışlarına artık kızmıyorum da sadece acıyorum."
ÖNCEKİ HABER

İKÖ Zirvesi başladı

SONRAKİ HABER

KOB kriterleri Diyarbakır'da

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa