17 Ekim 2000 21:00

İyi hekimlik suç!

Hekimlik etiğine uygun davranarak, tutuklu hastaların jandarmaların yanında muayene edilmesine karşı çıkan hekimlere açılan davaların ardı arkası kesilmiyor.

Paylaş
İyi hekimlik suç!
Jülide Kalıç
Meslek etiğine uyarak, "iyi hekimlik"te ısrar eden hekimlere açılan davaların ardı arkası kesilmiyor. Örnek gösterilecekleri yerde yargı önüne çıkarılan hekimlere bir yenisi daha eklendi. Hekimlik meslek etiği kurallarına uygun davranarak, tutuklu bir hastanın, jandarmaların yanında muayene edilmesine karşı çıkan Numune Hastanesi Psikiyatri Kliniği Asistanı Özge Yenier Duman hakkında da görevini ihmal ettiği iddiasıyla dava açıldı.
Aynı zamanda Ankara Tabip Odası (ATO) Etik Komisyonu üyesi olan ve Ankara Ulucanlar Cezaevi Jandarma Komutanlığı'nın şikâyeti üzerine hakkında Sağlık Bakanlığı'nca soruşturma başlatılan Özge Yenier Duman, 16 Kasım günü hakim önüne çıkacak.
Olayın gelişimi
Özge Yenier Duman, 21 Mart günü psikiyatri polikliniğinde görevinin başında iken, jandarma nezaretinde getirilen tutuklunun muayenesine başlamadan önce, jandarmaların muayene odası dışında beklemelerini istemiş, jandarmaların odadan çıkmamakta ısrar etmesi üzerine de bu koşulda muayene yapmasının etik kurallara aykırı olduğunu vurgulayarak, muayeneyi reddetmişti. Sevk kâğıdının arkasına neden muayene yapmadığının gerekçelerini yazan Duman, jandarma odada iken muayeneyi yapması durumunda hakkında, hekim ve hasta haklarına ilişkin yönetmeliklere uymadığı için soruşturma açılabileceğine dikkat çekmişti.
Kurallara uyulmuyor
Daha sonraki süreçte mahkûm şikâyetçi olmadığı halde, Duman hakkında idari mahkemece dava açıldı. Konuyla ilgili görüşlerini gazetemize açıklayan Duman, hekimlik meslek etiği kurallarına, Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliği'ne ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın konuyla ilgili yayınladığı genelgeye dikkat çekerek, jandarma muayene odasında iken muayene yapılmasının bu kural yönetmelik ve genelgelere aykırı olduğunu vurguladı.
Müdahale edilemez
Duman, Jandarma Genel Komutanlığı'nın, tutuklu ve hükümlülerin doktor odasında muayenesi sırasında alınacak güvenlik tedbirlerini düzenleyen genelgesinde, muayene sırasında, güvenlik güçlerinin odaya giremeyeceği, odanın kapısında ya da varsa dışarıya bakan pencerenin önünde, muayene odasını görecek şekilde güvenlik önlemi alınacağının belirtildiğini hatırlatarak, olay günü jandarmaların kendisine "Senin protokolden haberin yok herhalde" dediklerini belirtti.
Hasta hekim ilişkisinde mahremiyet koşullarının oluşmasına, adli makamların müdahele etmesini eleştiren Duman, kim olursa olsun hastanın sağlıklı bir şekilde muayenesinin ve tedavisinin gerçekleşmesi gerekliliği üzerinde durdu. Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan üçlü protokolün hasta ve hekim arasındaki gizlilik ilkesini zedelediğini kaydeden ve hastanın gizlilik haklarının korunması gerektiğine dikkat çeken Duman, hekimin bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu olduğunu bildirdi.
Hasta getirildiğinde, muayenenin yapılacağı odanın, hastanın mahremiyetinin zedeleneceği küçüklükte olduğunu ve bir kapı ve pencerenin bulunduğunu bildiren Duman, güvenliğin muayene odasının dışında sağlanabilmesinin olanağının bulunduğunu vurguladı. Mahremiyeti zedelemeyecek bir muayene ortamı yaratarak, sadece hekimlik mesleğini yapmak istediği için yargı önüne çıkarılmasına tepki gösteren Duman, bu tür davaların hekimlere gözdağı vermek amacıyla açıldığını ifade etti. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Konferanstan mücadele çağrısı
Fransa'da 29 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Sendikal Dayanışma Konferansı'nın ardından yayınlanan sonuç bildirgesi son şeklini aldı. Katılımcıların bütün dünya işçilerine ve sendikacılara çağrısını ifade eden bildirgede emekçilerin önümüzdeki dönemde yerine getirmesi gereken acil görevler ve bu görevlerin yüklediği sorumluluklar yer aldı. Deklarasyonun tam metni şöyle:
  • Fransa'nın Annecy kentinde İkinci Uluslararası Sendikal Dayanışma Konferansı'na katılan, sınıftan yana mücadeleci sendikacılar ve sınıf örgütleri olarak, tekellerin ve emperyalizmin sömürüsüne maruz kalan herkese, uluslararası dayanışma ve mücadele çağrısı yapıyoruz.
  • "Küreselleşme" ve Yeni Dünya Düzeni, kapitalist sömürünün ve emperyalist saldırganlığın gittikçe yoğunlaşması anlamına gelmektedir. NATO ve diğer emperyalist güç odaklarının, ülkelerin bağımsızlığını hiçe sayarak buralara müdahale etmeleri dünya barışı için oldukça tehlikelidir.
  • Sermayenin, metaların ve hizmetlerin serbest dolaşımını öngören Avrupa'daki kapitalist birleşme ve genel olarak emperyalist küreselleşme; işsizliği, yoksulluğu ve sosyal adaletsizlikleri artırarak sermaye cephesini tahkim etmektedir. Oysa bilim ve teknikteki ilerleme ve işçiler tarafindan üretilen zenginlikler; halkların sorunlarının çözülmesi ve emekçilerin yaşam düzeyinin dünya çapında düzeltilmesi için olanak sunmaktadır.
  • Fakat bu birikim ve olanaklar, kapitalistlerin kârlarını artırmanın bir aracı haline getirilmekte, insanlığın yararına kullanılması yönündeki özlemler emekçilerin aşırı sömürü üzerinden sermaye biriktiren tekellerin egemenlik duvarına çarpmaktadır. Bir taraftan milyonlarca insan açlıkla boğuşurken ve asgari geçim koşullarına dahi sahip olmayan milyonlarca emekçinin yaşamını sürdürmesi temel sorunken kapitalistler ise kârlarına kâr katmaktadır.
  • İşçi sınıfının ve insanlığın geleceği asla kapitalist düzende değildir. Haklarını koruma ve yenilerini elde etme, radikal toplumsal ve politik dönüşümler talep etme ve insanın insan tarafindan sömürüsünün ortadan kaldırılması yönündeki talep ve özlemler, giderek daha can alıcı bir anlam kazanmaktadır.
  • Avrupa ve dünya işçi sınıfı, sermayenin ve onun politik temsilcilerinin kazanılmış sosyal hakların gasp edilmesini amaçlayan çok yoğun bir saldırısıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu neoliberal saldırı dalgasının ardında, tekellerin daha fazla kâr için kıran kırana rekabeti ve kapitalizmin krizi belirginlik kazanmaktadır.
  • Sosyalist sistemin çöküşünün ardından işçi sınıfına dayatılan koşulların olumsuz sonuçlarını şimdi yavaş yavaş görüyoruz. En başta çalışma hakkı, tehdit altındadır. Kapitalizmin doğasında bulunan işsizlik önemli boyutlarda seyretmektedir ve uzunca bir zamandan beri sosyal bir olay halini almıştır. İşçilerin satın alma gücü dramatik bir biçimde düşüş göstermektedir. Sosyal haklar budanmakta, sosyal güvenlik sistemi giderek daha fazla sermayenin insafına terk edilmekte, başlıca kamu sektörleri özelleştirmeye tabi tutulmaktadır. Sağlık, eğitim hizmetleri gibi kamu hizmeti olan her şey metalaştırılmaktadır. Çevre tehdit altındadır. Çalışma biçimleri, işçi sınıfının ve genel olarak emekçilerin aleyhine döndürülmektedir. Sömürüyü yoğunlaştıran yeni biçimler ortaya çıkmakta, esneklik iş hayatının vazgeçilmez kuralı durumuna gelmekte, günlük çalışma saatleri artırılmakta, düzenli bir işgünü, işgüvencesine dair haklar ve toplusözleşmeler tehdit altındadır. Demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanmaktadır.
  • Bütün bu gelişmeler; bir yandan işçi sınıfının haklarını ortadan kaldırırken öte yanda da; ulusal ve uluslararası planda işçilerin birleşip sisteme karşı mücadele etme imkânlarını hızla genişletmektedir. Dahası, bütün ülkelerde işçilerin; köylüler, kamu emekçileri, esnaf ve zanaatkârlar gibi çeşitli emekçi kesimlerle birleşme, sermayeye ve tekellere karşı mücadele etme imkânları da büyümektedir.
    İşçi sınıfının ulusal-uluslararası birliğinin, her ülkede diğer emekçi sınıflarla ittifakının zemini, şimdiye kadar görülmedik ölçüde somut ve güncel olgular olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Konferansımız, bu gelişmenin küçük ama anlamlı bir adımıdır.
  • Sendikal harekette yaşanan olumsuzluklarda, sınıf işbirlikçi sendikacılığın payı büyüktür. Bu tür sendikacılık ve temsilcileri, kapitalist yeniden yapılanma önlemlerinin ve sosyal demokrat ve muhafazakâr hükümetlerin halk düşmanı politikalarının destekçisi durumundadır;
    Sınıf işbirlikçiliği emekçilerin demokratik ekonomik sosyal haklarının savunusu için sınıf mücadelesini terk ederek iflasa saplanmıştır; Dünya Hür Sendikalar Konfederasyonu kurum olarak işçi sınıfının çıkarlarına aykırı ve sermaye destekçisi tehlikeli reformist bir politika izlemekte; emekçileri sömürü sistemine entegre etmeyi hedeflemektedir. Sınıf mücadeleci çizgide duran güçler sınıf düşmanıyla girişilen bu uzlaşmayı reddetmekte ve teşhir etmektedirler. İşçi sınıfının mücadeleci birliğini savunmakta emekçileri emperyalizm ve tekellere karşı mücadele için örgütlemektedirler. Mücadeleci sendikacılık, bu perspektiften hareketle şu talep ve görevlerin gerçekleştirilmesi için uluslararası dayanışmayı ve ortak eylemi gerçekleştirmeli, Avrupa ve dünya çapında güçlerini koordine etmelidirler:
    1- Ücret, çalışma koşulları, sosyal sigorta hakkı gibi 20. yüzyıl boyunca işçi ve emekçi mücadeleleriyle kazanılmış hakları, bugünkü hakların korunmasında ve yenilerinin kazanılmasında dayanak yapmalıyız.
    2- Bütün ülkelerde sendikal hak ve özgürlüklerin tanınmasını talep ediyoruz, grev hakkını, sendikal eylemi yasaklayan, toplusözleşmeleri ortadan kaldıran işçi düşmanı ve antidemokratik tüm yasalar iptal edilmelidir.
    3- Sendikalarımızın yeniden güç kazanması temel hedeflerimizden biridir ve sendikaların üye sayılarının artırılması için çabaları desteklemek, organize etmek erteleyemeyeceğimiz bir görevdir.
    4- Emek güçlerinin eylemini ulusal ve uluslararası düzeyde daha ileri bir tarzda koordine etme ihtiyacına dikkat çekmek istiyoruz.
    5- İşsizliğe karşı çıkmak ve cins, dil ve din ayrımı olmaksızın, işsizlerin sınıfın bir parçası olduğu bilinciyle davranmak sendikaları bu konuda duyarlı hale getirmek en başta bizlere düşen bir görevdir. IMF, DB, DTO ve G-7 gibi kuruluşların işçi ve halk düşmanı emperyalist politikalarına karşı mücadele etmek Konferansımızın dikkat çektiği noktalardan birisidir.
    6- Avrupa'da ve tüm dünyada barışın savunulması, Atlantik ittifakının, NATO'nun lağvedilmesi, başta Balkanlar, Irak, Ortadoğu ve Avrupa'da olmak üzere, bütün dünya ülkelerinden emperyalist kuvvetlerin geri çekilmesi için mücadele, sendikal hareketin göz ardı edemeyeceği talepler arasındadır.
    7- Sosyal, demokratik ve çevre hakları için sürekli mücadele, özelleştirmelere, ağır vergi yüküne karşı çıkmak, sağlık ve egitimin özelleştirme yoluyla metalaştırılmasına karşı durmak işçilerin uluslararası talepleri olarak biçimlenmiştir.
    8- Ücretler düşmeksizin haftalık çalışma süresinin 35 saate düşürülmesi (saat sorunu ülkeden ülkeye fark edebilir), haftada beş gün ve günde 7 saatlik çalışma talebi somut ve günceldir.
    9- Sendikal hareketin büyük sermaye önünde diz çökmesine karşı çıkıyoruz. Avrupa Sendikalar Birliği ve diğer reformist sendika merkezlerinin uzlaşmacı çizgilerine karşı mücadele ediyoruz.
    10- Değişik ülkelerin sendikal örgütlerinden sendikacıların yer aldığı ve uluslararası planda konferans kararlarını koordine edecek ve 3. toplantıyı hazırlayacak bir komite oluşturulmuştur.
    11- İşverenlere, sermayenin hizmetindeki hükümetlere ve Brüksel Komisyonu'nun kararlarına karşı çıkacağız ve mücadeleci sendikacılık anlayışlarını desteklemek yükümlülüğümüzün gereğini yapacağız.
    12- İlk ortak eylemimiz 2001 yılı haziran ayında Cenevre'de ILO toplantıları esnasında yapılacaktır. Bu eylem, tek tek ülkelerde gerçekleştirilen etkinliklerin bir devamı olarak görülmelidir. Ortak sloganımız şu olacaktır: "Emperyalist Yeni Dünya Düzeni'ne karşı, mücadelemizi uluslararasılaştıralım!"
  • ÖNCEKİ HABER

    İstikrar Paktı toplantısında

    SONRAKİ HABER

    Kampanyanın halkası büyüyor

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
    Evrensel Ege Sayfaları
    EVRENSEL EGE

    Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...