15 Ağustos 2000 21:00

Standartlaşma ve

   geleneksel bağlama icrası

Paylaş
Standartlaşma ve geleneksel bağlama icrası
Orhan Avcı
Modernleşmenin, teknolojik gelişmelerin sağladığı yararları bilmeyenimiz yoktur. Ancak söz konusu olan müzik ise, o zaman biraz duraklamak gerekiyor. Çünkü, teknolojiyle buluşan müzik hem doğallığını yitirebilmekte hem de gün geçtikçe, tektipleşmekte, standartlaşmaktadır.Tüm dünyada birçok müzisyenin, azgelişmiş ülkelerin müziklerine yönelmelerinin, o müzikleri modernize ederek, yeni bir beğeni tarzı yaratmak istemelerinin sebebini biraz da, bu "standartlaşma"da aramak gerekir. Çünkü artık "yeni" yeni olmaktan çıkmış, daha önceden yaratılmış olan ürünlere "benzer" olmaya başlamıştır. Tüm bu yaşananlardan sonra, kimi müzisyenlerin, "beste" kavramına mesafeli yaklaşmalarında ve "Acaba yeni denilen şey, gerçekten de yeni midir" sorusunda biraz haklılık payının olduğunu göstermektedir.
Tüm dünyada yaşanan "tek tornadan çıkmış" ürünlerin bolluğu doğal olarak ülkemizde de kendine yer buldu. Dünyanın bir ucundaki müzikal ürünün, çok kısa zaman içerisinde bizim ülkemizde de duyulması, beğeni kazanması durumunda, benzerinin üretilmesi gibi sonuçlar, ülkemizde de sanatçıların üretimlerinde aynı sorunun yaşanmasına yol açtı. Birçok müzik türünde tektipleşme yaşanmasına rağmen, halk türkülerinde bu biraz daha geç ortaya çıktı. Bunun en önemli sebeplerinden biri, halk türkülerindeki "tavır" zenginliğidir.
Halk müziğinde tavır
Ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde, bu tektipleşmenin, "tavır"dan uzaklaşmayla başladığı hemen fark edilecektir. Peki nedir, halk müziğindeki "tavır"? Halk müziğinde "tavır" neden bu kadar önemlidir? Tavır, aslında, enstrümanın çalış tekniğinden söyleme tekniğine kadar bir yörenin bütün inceliklerini karşılayan bir kavramdır. Ancak halk türkülerinin etkin enstrümanı olan bağlama açısından kullanıldığında, çalınan türkünün icrası için kullanılan tüm teknikleri ifade eder. Bağlama için tavır daha çok "tezene"nin çalış tekniğiyle ilgilidir.
Tavırlı çalış, ezgiye aynı zamanda bir ritim öğesinin katılmasını sağlar. Tavırlı çalış tekniği, belirli bir yöre müziğini çalmada usta müzisyenlerin kullandıkları tekniklerinin benimsenmesi yoluyla yaygınlaşmıştır. Geleneksel halk türkülerine bakıldığında, belirli bir yöreye ait türkülerin hemen hemen aynı mızrap vuruşlarıyla çalındığı hemen fark edilecektir. Bu anlamda, bağlamadan söz edildiğinde ilk akla gelen Arif Sağ, Talip Özkan, Nida Tüfekçi, Neşet Ertaş gibi ustaların farklı yörelere ait ezgileri çalış teknikleri de, yöre tavırları hakkında yeterince bilgi verecek niteliktedir.
Belli başlı tavırlar
Geleneksel bağlama çalış tekniğinde zeybek, deyiş-semah, Yozgat, Konya, Kayseri, Ankara, Silifke-Mut, halay, horon, karşılama gibi tavırlar öne çıkmaktadır. Bu yörelerde ve türlerde kullanılan her "tavır"ın kendine ait bir adı vardır. Örneğin Yozgat tavrında uygulanan teknik "tarama" olarak isimlendirilirken, deyiş ve semahlarda "sıyırtma", Silifke-Mut tavrında "hoplatma", zeybekte "çırpma" Orta Anadolu tavırlarında "çiftleme", halaylarda "sızlatma", karşılamalarda ise "serpme" isimleri kullanılmaktadır. Bağlama tekniklerinin kullanılmadığı bölgelere bakıldığında, bu bölgelerde, bağlama yerine, farklı enstrümanlarının yaygın olarak tercih edildiği hemen fark edilecektir. Örneğin Karadeniz Bölgesi'nde kemençe, tulum ve akordeon gibi çalgılar ön planda olduğu için, icrada, özgün bir bağlama tekniğine yer verilmemiştir. Benzer bir durum, Elazığ, Diyarbakır, Urfa, Antep yöreleri için de geçerlidir. Bu yörelerde, cümbüş, klarnet, kanun, ud, tanbur gibi çalgılar bağlama icrasının önünde yer almıştır hep.
Tavırlardan vazgeçiş ve tektipleşme
Tavır eğitimi ve uygulanmasındaki zorluklardan ötürü, büyük bir çaba gerektirmektedir. Bunun yanı sıra, yalnızca yörelere ait özel vuruş kalıpları ve ritimlerle yetinmemek, o yörelerin repertuvarını bütün incelikleriyle de öğrenmek gerekmektedir. Günümüzdeki yönelimlere bakıldığında bundan uzaklaşmanın olduğu hemen görülecektir. Bağlamanın çalış tekniklerinde, geleneksel tekniklerin aleyhine bir değişim ortaya çıkmıştır. Geleneksel icra tekniği yerine, "piyasa işi" bir icra tekniği yaygınlaşmaktadır. Tavırların temel kuralı olan, bütün tellere vurma ve melodi ile ritmi bir arada sunma yöntemi, son dönemlerde kullanılan orkestrasyon mantığı ile geçerliliğini yitirmektedir. Bunun yerine, kimi yerlerde, tek telden belirli bir ölçüyü icra eden bir bağlama tercih edilmektedir. Son yıllarda, "kısa saplı bağlama" yöneliminin artması, yöresel tavırlarla ortaya konulabilecek bütün zenginliklerin, belli bir ses aralığında icra edilmesi, beraberinde tektipleşmeyi getirmiştir. Bunun dışında, "tavır"da büyük rol oynayan "tezene"nin terk edilip, şelpe tekniğinin yaygınlaşmasının da, "tavır"ların gittikçe kaybolmasında etkili olduğunu belirtmek gerekiyor. Buradan şelpe tekniğinin yanlış olduğu gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Tam tersine, bağlama kullanma tekniğinin genişlemesi yönüyle olumludur. Ancak bir sanatçının, ortaya çıkan bir tarza yönelip öncekileri terk etme hevesine kapılma huyundan yola çıkarak, bunun yanlış sonuçlar doğurduğunu anlatmak istiyoruz. Piyasada şelpe tuttuğu için, herkes buna doğru yönelmekte, geleneksel bağlama çalış tekniklerini öğrenme gereği duyulmamaktadır.
Tavır uğraşı verenler de var
Tüm bu olgular aynı zamanda bir tartışmanın varlığını da ortaya koymaktadır. Halk türkülerinde modernizsyona gidilip gidilmemesi sorunuyla somutlanabilir bu tartışma. Bu konuda farklı gerekçeler bulmak da mümkün. Kimileri geleneksel olanı, yeni bir beğeni kitlesine uyarlama taraftarıdır, kimileri de, gelenekselin olduğu gibi geleceğe taşınması, yeni bir beğeni için, yeni üretimlerin yaratılması taraftarıdır.
Coşkun Güla'nın albüm kapağında belirttiği düşünce de, onun halk türkülerine yönelimini açık bir şekilde ortaya koymaktadır: "Ben derim ki türkülerimizle oynamayalım. İsteniyorsa yeni ürünler oluşturulsun. Dünyaya ve yeni nesillerimize yörelerimizin insanlarının tüm yaşam öğelerini içeren, hiç olmazsa 2000 türkü seçelim ve bunlarla oynanmasını yasaklayalım. Bunların enstrüman, solist ve kayıt kalitesini artıralım." Birçok kişi, Coşkun Güla da kim ve birden neden ortaya çıktı diye düşünebilir.
Coşkun Güla, Anadolu müziğinin geleneksel bağlama icrası ve yapımının en ünlü temsilcilerinden biridir. "Bağlamada Tezene Tavırları" adlı bir albüm çalışmasını 1988 yılında Unkapanı'ndaki hiçbir müzik firmasında yayınlamayan Coşkun Güla, bir arkadaşının girişimiyle Öralay Ltd olanakları içerisinde kaset olarak bastırabilmişti. Akademik bir bakış açısıyla hazırlanmış olan bu albüm, alanındaki ilk albümlerdendir. Repertuvar açısından, farklı yörelere ait, bağlama çalış tekniklerinin önemli örneklerini içermektedir. Albüm, sadece solo olarak Güla'nın bağlamasından oluşmuyor. Bir zorluğu taşısa bile, birçok sanatçının, yöresel bir ezgiyi, aynı duyarlılık, aynı tavır ve aynı ustalıkla çalması daha büyük bir çalışmayı gerektirmiştir ve bu albümde, bu başarılmıştır. Albümde, Bircan Pullukçuoğlu, Sümer Ezgü, Mehmet Üçer, Okan Murat Öztürk ve Coşkun Güla enstrümanlarıyla, Bircan Pullukçuoğlu ve Sümer Ezgü ise, enstrümanlarının yanı sıra, sesleriyle de katkıda bulunmuşlar. Sözlere dayalı türkülerin yanı sıra, enstrümantal çalışmalar da yer alıyor albümde. Ancak kimi yenilikleri içeren çalışmalardır bunlar. Örneğin ilk defa, "Kocaarap Zeybeği", Türkiye'de ilk kez, bir stüdyo çalışmasında, dört kişinin birlikte çalışmasıyla icra edilmiştir. Sadece sınırlı bir dinleyici kitlesiyle buluşabilmiş olan "Bağlamada Tezene Tavırları"nın hem kaset hem de CD olarak Kalan Müzik tarafından tekrar yayınlanması, bağlama çalış tekniklerinin sağladığı zenginlikle, her ezginin aynı kalıplar içerisinde kolaylıkla çalınma tercihi arasındaki tartışmaların tekrar gündeme gelmesini sağlayacaktır.
ÖNCEKİ HABER

17 Ağustos depremini unutmayacağız!

SONRAKİ HABER

Çatıda yumuşama sinyali

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa