31 Temmuz 2000 21:00

Müziğin on beş yıllık Yorum'u

Grup Yorum, 15. yılı dolayısıyla çıkarmış olduğu "Seçmeler" albümünün bir "best of" değil, grubun kendini aşma, kendisiyle hesaplaşma, yeni bir tarzı oluştururken başvuracağı bir rehber olduğunu belirtiyor.

Paylaş
Müziğin on beş yıllık Yorum'u
Sinan Gündoğar
1985'ten günümüze yaptığı müzikle hep gündemde kalmayı başarmış olan Grup Yorum, kuruluşunun 15. yılında, "Seçmeler" adlı bir double albüm yaptı. Albümde, önceki albümlerde yer almış olan parçalar yer alıyor. Birinci albümdeki ilk sekiz eser, grubun yeni düzenlemeleri ve yorumlarıyla dinleyiciye sunulmuş. Geriye kalan eserler ise, ilk halleriyle albümlere alınmış. Biz de, Grup Yorum'la, "Seçmeler" albümünün niteliği, süreç içerisinde albümlerdeki müzikal yapının değişimi, içeriğin yansıtılış biçimi gibi konularla ilgili olarak görüştük.
Sizin, "best of" mantığını eleştiren bir yaklaşımınız vardı. Buna karşın, siz böyle nitelemeseniz bile, birçok insan tarafından "best of" olarak algılanabilecek bir albüm yaptınız. Bu bağlamda "Seçmeler" albümünüzü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim yaptığımız albümün adı ve içeriği kesinlikle "best of" değil. Repertuvarda da bunu görebilirsiniz. Albüme baktığınızda, "Niye bu parça var?" ya da "Niye bu parça yok" denilebilecek eserlerle karşılaşırsınız. O yönüyle "best of"a çok uymuyor.
Biz "best of"a karşı bir yazı yazdık ve adını da çok net koyduk. "Üretememenin Yeni Adı" dedik. Ama yazının başlığıyla beraber onu dolduran bir yazı vardı altta. Bundan bir iki yıl önce "best of" furyası vardı. Hak eden de yapıyordu, hak etmeyen de. Üç kasedi olan sanatçılar veya müzik grupları "best of" albümleri yaptılar. Bu ticari bir furyaydı. Biz buna karşı tavrımızı koyduk.
Ama orada şunun altını çizdik. Biz "best of"a tümden hayır demiyoruz, 15-20 yıllık müzik birikimi olan müzik grupları var. Bu grupların böyle bir yaklaşımla albüm yapmaları çok doğaldır.
Dinleyicilerin bilemeyecekleri bir ayrıntıyı belirtelim. Biz "Seçmeler" albümüne girerken, tüm enstrümanların çalındığı, okuma aşamasına gelinmiş olan bir albümümüzü yarım bıraktık. Bunu yaparken, birçok tartışmanın olacağını da biliyorduk. Ancak ortaya çıkacak bu tartışmaların yaratacağı ürküntüden daha çok kendimize güvendik.
Ancak bilgi eksikliğinden, elimizde kaç tane yeni bestenin var olduğunun bilinememesinden kaynaklanabilecek eleştirileri önlemenin en kesin yolu, bundan sonraki albümü daha kısa bir sürede dinleyicilerle buluşturmak olacaktır. Böyle bir tartışma en fazla iki ya da iki buçuk ay sürecektir. Çünkü bu süreçte yeni albümümüz çıkacaktır.
Albümün niteliğine gelince. Grup Yorum'un kuruluşundan bugüne kadarki serüveni konusunda kendini aşma, kendisiyle hesaplaşma, yeni bir tarzı oluştururken başvuracağı bir rehber, "Seçmeler" albümü. Tarihsel bir kesiti, dinleyiciye toplu olarak sunmak gibi bir yanı da var, albümün. Kuruluşumuzdan bugüne kadarki çeşitliliğimizi yansıtan bir albüm. Dönüp geçmişe bakmadan önümüzü rahat göremeyeceğimizi düşündüğümüz için, bu albümü gerçekleştirdik. 2000 yılında çıksın ve 15. yıl anlamına da kavuşsun istedik. Bu albüm, bizim için de, dinleyiciler için de bir sürü dersle dolu bir albümdür.
Albümünüzde, kimi eski şarkılar yeni düzenlemelerle sunuldu. Eski bir şarkıya yeni düzenleme yapmak, önceden dinleyicinin kafasında oluşmuş olan bir beğeninin gerisine düşmek, o parçanın yaratıldığı dönemdeki duygunun aktarılamaması gibi bir tehlikeyi içermiyor mu? Bir de düzenleme yapılacak parçaları hangi ölçütlere göre seçtiniz?
Repetuvarı seçerken de, yeniden düzenleyeceğimiz şarkıları seçerken de, şöyle bir kıstas üzerinden hareket ettik. Biz birçok albümümüz çıktıktan hemen sonra, "Keşke şurasını da şöyle yapsaydık" demişizdir. O albümün yaratım sürecinde, ona yabancılaşamadığımız yerler olmuştur. Bir süre sonra bu fark ediliyor. Bir de Grup Yorum'un gerçeğinden hareket edelim. Biz ilk albümü çıkaran ekipten değildik. Ancak ilk albümden bu yana, hep eski elemanların yanına katılan yeni elemanlar olduğumuz için, ortak bir duygumuz vardı. Bu da parçalarla ilgili kimi tartışmalarda "Bu şöyle de düzenlenebilir" görüşlerinin ortaya çıkmasını sağlıyordu. Biz albümde, bu tipteki şarkıları yeni formasyonlarla dinleyiciye ulaştırmak istedik. Acaba "Güleycan"ı, "Gel ki Şafaklar Tutuşsun"u ilk haliyle beğenenler son düzenlemelerde hayal kırıklığına uğrar mı diye bir kaygı duymadık.
Düzenleme mantığımızın bir yanı da şuydu. "Cesaret" albümündeki "Mısri Kız" veya "Dağlara Gel" adlı şarkıların altyapıları, o dönemdeki olanaksızlıklar yüzünden klavyeden bilgisayar sesleri kullanılarak oluşturulmuştu. Biz bu albümde hepsini canlı çaldırdık. Davulda, basta, gitarda kimi değişikliklere gittik. Bunu da iyi bir müzik dinleyicisi fark edebilir. Bunu, iyi bir müzik dinleyicisini baz alarak yapmadık. O dönem içimizde kalan bir yarayı giderdik. Ancak bunu bütün şarkılar için kullanmadık. Bazıları da aynı kalsın istedik.
İlk albümlerinizde enstrümanların kullanımı daha ayrıntılıdır, enstrümanlar bir "örgü" mantığı içerisinde kullanılmışken, sonlara doğru, gittikçe enstrümanların daha yalın bir tarzda kullanıldığı fark ediliyor. Bir anlamda, kolayca akılda kalabilecek bir melodik yapının yalın bir şekilde sunulması söz konusu. Bu yöneliminizin sebebi nedir?
Karmaşık yapı yanlış olduğundan değil, ama altyapıyı biraz daha sadeleştirmeye çalıştık. Hatta son dönemde şunu tartışıyoruz. Bugüne kadar batı sazlarıyla müziğimizi oluşturduk. Peki, halk müziği sazlarıyla nasıl bir müzik oluşturabiliriz. Klasik türkü versiyonundan söz etmiyoruz. Halk müziği enstrümanlarıyla, kendi tarzımız ve kendi duyarlılığımız içerisinde senfonik müziği nasıl yakalayabileceğimizi tartışıyoruz. Bundan sonraki albüm olmasa, ondan sonraki albümümüz, bu arayışın denemeleriyle yüklü olacak.
Sadeliğe gelince... Çoksesliliğin açıklaması yapılırken, sanayi devriminden sonra kent yaşantısının karmaşıklaşmasından söz edilir, çokseslilik deneylerinin bunun bir ürünü olduğu belirtilir. Bu, aynı zamanda bir tehlikeyi de beraberinde getirir. Hayatın, içinden çıkılamayacak kadar karmaşık olduğu gibi bir sonucun kafalarda oluşmasına yol açıyor. Oysa labirent gibi görünen hayatın koşulları çıkmaz değildir. Doğruyu bilirsen çözümler çok basittir. Böyle olunca da, kent yaşamını sade ve sıcak ezgilerle yakalayabileceğimizi düşünüyoruz.
Ayrıca ülkemizdeki teknik olanaklarla ilgili bir noktaya da değinmekte yarar var. Biz eskiden beri birçok aleti birden kullanıyoruz. Yalnız, albümde bunlardan birkaçı duyuluyor, diğerleri kayboluyor gidiyor. Bu da, bir yığılma hissi uyandırıyor. Sanki maymun iştahlıymışız da, aletlere doyamamışız gibi bir yansıma da yaratabiliyor. Bunun yerine daha az aleti, yerli yerinde kullanmayı tercih ettik. Deneyim arttıkça, yalınlığın önemini daha çok kavradık.
Melodik örgülerin azaldığı bir gerçek. Bu müzikal bir arayış, teknik bir sorundur. Ama biz, derdimizi, insanlara, onların anlayacağı bir yalınlıkta ulaştıracak derecede olgunlaştığımızda, bu sorun gerçekliğini yitirecektir.
Geride kalan 15 yıl içinde ezgilerden çok sözlerin öne çıktığı, estetik kaygının göz ardı edildiği, "sloganist bir tarzın" müziğinize hakim olduğu gibi eleştiriler de aldınız. Geçirdiğiniz evreleri ve bundan sonraki yönelimlerinizi bu yönlerden değerlendirir misiniz?
Ülkedeki birçok hapishaneden bize sözler, besteler geliyor. Bizim burada ilk dikkat ettiğimiz şey, onun estetik yapısıdır. Buna biz de karar vermiyoruz. Etrafımızdaki şair arkadaşlarla birlikte oturuyoruz ve tartışıyoruz.
Estetik kaygının dışında, bizim söyleyecek sözümüz var diyoruz. Bizim düşüncemiz, imgelerin arasında hapsolmayacak kadar net bir düşünce. Yeri gelir çok net söyleriz, yeri gelir imgelerle de anlatırız. İmgelerle anlatmak, özellikle baskıların çok arttığı koşullarda, çok güzel ve çok önemlidir. Ama şimdi biz, o baskı koşulları içerisinde bazı şeyleri kıra kıra ilerlemişiz, bu hakkı kazanmışız. Öyleyse söyleyeceklerimizi çok rahat söyleriz. Bu, estetik kaygının veya imgenin reddedildiği anlamına gelmiyor. Biz, direkt bir söyleyişi tercih ettiğimiz kasetlerde, "Uğurlama", "Şahan Kanatlılar" gibi imgesel şarkılar da yaptık.
Biz 15 yıldır aynı şeyi söylüyoruz. Biz sanatla politika yapıyoruz. Politika yapmak için, sanatı kullanmıyoruz. Aynı zamanda sosyalizmin estetik değerlerini yakalamaya çalışıyoruz. Ama bunu, kendi ülkemiz normları üzerinde yapıyoruz. Sürekli olarak batıdaki müzik grupları, tiyatrocularla karşılaştırılmamızı doğru bulmuyoruz. Kendi ülkemizin özgünlüğü içerisinde, kendi halkımızın ruh hali içerisinde, biz, yaptığımız sanatı bir politik mücadele biçimine de çeviriyoruz.
ÖNCEKİ HABER

Göçzedeler sokağa atıldı

SONRAKİ HABER

Dış müdahaleler olmazsa

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...