25 Temmuz 2000 21:00

19. yüzyılın Mozart'ı

Mendelssohn'un tarihsel bilinci, hiç kuşkusuz Bach ve Beethoven'da duraksamıştır, buna karşın kendisini de aşarak yaşadığı zamana bağımlılıktan geçerek, tarihin bir parçası olmuştur.

Paylaş
19. yüzyılın Mozart'ı
Hasan Çakmak
Schumann, 19. yüzyılın Mozart'ı olarak gördüğü Mendelssohn'u dönemin çelişkilerini en açık biçimde gören ve onları bağdaştırmaya çalışan ender sanatçılardan biri olarak görür. Hiç kuşkusuz Schumann'ın kastettiği çelişkiler toplumsal çelişkiler değil, müzik alanındaki çelişkilerdir. Ve Mendelssohn da bu çelişkileri uzlaştırmayla kendisini sorumlu gibi görüyordu.
Mendelssohn, 1809 yılında zengin bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çok küçük yaşta müzik eğitimi almaya başladı. Edebiyata da çok meraklı olan sanatçı 12 yaşındayken Gothe'yi ziyaret etme gereği duymuş ve bu ziyaret esnasında Weimar Grandüşesi'nin şerefine piyano çalmaya davet edilir. Mendelssohn saraya gelip bir odada bekletilmeye alınır, ancak bekleme uzayınca sarayı terk etmek ister. Uşaklar bunun düşes hazretlerine karşı ayıp olacağını söyleyince sanatçı "Öyleyse düşes hazretlerine söyleyin, ben de onun kabalığına gücendim" cevabını verir. Kuşkusuz bu davranış bir sanatçının özgür kişiliğinin dışa vurumudur.
Almanya'da sürdürülen Yahudi düşmanlığı kampanyası nedeniyle, sanatçının ailesi Hıristiyanlığa geçmek zorunda bırakılır ve bu geçişle birlikte sanatçı daha rahat çalışma olanağına kavuşur. Weber, Paganini, Rietz, Hegel, Hulbolt gibi dönemin ünlü düşünür, yazar ve bestecileriyle çalışma olanağı bulur. Shakespeare bestecinin esin kaynaklarından biriydi. 20 yaşında Shakespeare'in aynı adlı eserinden esinlenerek, "Bir Yaz Gecesi Rüyası" uvertürünü besteler. Eser büyük bir yankı uyandırır. Bunun üzerine İngiltere'ye çağrılan sanatçı, İngiltere'de kaldığı süre içerisinde "İskoçya Senfonisi" ile "Fingal Mağarası Uvertürü"nün bestelemesini yapar. 23 yaşında Londra Filarmoni Derneği için birer uvertür-koro ve senfoni yazar. Leipzig orkestra müdürlüğü için teklif aldığında "Benim oraya gelmem bir meslektaşıma zarar verecekse gelmem..." diyecek kadar soylu bir insandı. Olumlu cevap alınca görevi kabul etti ve Leipzig Kent Orkestrası'nı Avrupa'nın en büyük orkestralarından biri yaptı. Hayır kurumları için sayısız konserler verdi. Bach'ın kaybolan eserlerinin bulunması için de çok çaba harcayan Mendelssohn, aynı zamanda Leipzig Müzik Akademisi'nin kurulmasının da öncülüğünü yaptı. Benzer çalışmalarını başka kentlerde de sürdüren sanatçı, en verimli çağında 38 yaşında (1847), çok değerli 2 oratoryo, yarım kalan 1 opera, 5 senfoni, 5 uvertür, 80 şarkı, 6 yaylı çalgılar dörtlüsü başta olmak üzere çok sayıda eser bırakarak yaşama veda etti.
Gösteriş ve taşkınlıktan uzak duran Mendelssohn bir romantikti. 1830'lu yılların Avrupasında, müzik ürünlerinin birçok olumlu ve olumsuz yanları vardı. Günümüzde "kitch müzik" olarak adlandırılan piyano salon müzikleri, piyanolu şarkılar, anlaşılması kolaylaştırılmış oda müzikleri, teksesli koro parçaları ağırlık kazanmaktaydı. Tüm bunlar "amatör ve müziği" olarak kullanılmaktaydı. Yanı sıra sanat müziği de kurallarını yıkma eylemindeydi. Mendelssohn'da durum farklılaştı. Öncelikle vurgulamak gerekir ki, 1830'lu yıllar burjuva kültürünün şekillendiği yıllar olarak bilinir, haliyle, bu kültür, müzik kültürünün göstergesini etkilediği kadar, tarihsel bir bilincin müzikte şekillenişine yerleşmiş oldu. Sanatçının Bach Rönesansı Mattehus Passion'u (Passion: Dinsel müziğin bir türü) buluş ve uygulayışı, müzikte tarihsel bir bilincin doğuşuna yol açmıştır.
Geçmişin müzik eserlerine artık dolayımsız yaklaşılmaktadır. Çünkü bu yapıtlar, geçmiş ile anın/günün arasındaki mesafede kalmışlardır. İşte bu nedendir ki Mendelssohn, yaşadığı çağ ile geçmiş arasındaki mesafe, kendisini kanıtlamak zorunda kalmıştır. Geçmiş müzik yapıtlarının/tekniğinin tarihsel bir bilgi birikimine ve geniş bir kültürüne sahip olan Mendelssohn, kendisini büyük bir sorumluluğun altında hisseden bir sanatçıydı. Bu sorumluluk duygusuyla hareket eden sanatçı, kullanılmış beste tekniklerinden kesinlikle uzak durmayı ilke haline getirmişti. Bu bilinçli bir mesafeydi ve tüm kuralları aşan bir tutum ve kurallardan biliçli bir ayrışımı da beraberinde getirdi. Bundandır ki, geleneği yadsıyan tüm bestecilerin işi biraz daha kolaylaşmış oldu. Mendelssohn'un tarihsel bilinci, hiç kuşkusuz Bach ve Beethoven'da duraksamıştır, buna karşın kendisini de aşarak yaşadığı zamana bağımlılıktan geçerek, tarihin bir parçası olmuştur.
Mendelssohn'da var olan ve tarihsel bilinç özellikle gelenekle yükümlü olan oratoryo, senfoni, yaylı çalgılar dördülü, org müziği gibi türlerde kendisini göstermektedir. Ancak yine de bu türlerde Mendelssohn, eldeki modelleri geliştirmiş, saptanmış olunan beste öğeleri üzerinde titizlikle düşünmüş, onları eleştirip taklit etmekten kaçınmıştır.
Besteci hakkında söylenecek daha çok şey vardır, ancak biz yazıyı kısa tutmak zorunda olduğumuz için, kısa birkaç söz söylemekle yetiniyoruz. Ve son sözü Schumann'a bırakıyoruz: "Mendelssohn'un müziği hep candan karşılanmıştı. Derin bir duyarlılık ve hayranlıkla sevilmekteydi. Nadirdir bir sanatçının çağdaşları tarafından bu denli kutlanmış olması, insandaki yeteneğin ve yetenekteki insanın sevilmesi. 'Noli-me-lange-re" itkisine benzeyen ince telli bir doğası vardı. Ancak çekingenliğinden ötürü yanılgıya düşenler ve bunu kibir olarak yorumlayanlar da çok oldu. Her kabalıktan ürkmesi, soyluya özgü bir yumuşaklık olarak nitelendi. Soylu bir mizacı vardı, bu doğru; ama asıl bundan ötürü Mendelssohn, en üstün inceliklere varabilmekte ve ancak en soylu olan şeyleri beğenebilmekteydi. Bu koşulların dışında her şeye kapalıydı. Kendisine yabancı gelene tutkulu bir şekilde direngendi. Ve yanlış bir notayı duyarmışçasına, iç armonisine girmesine izin vermezdi."
ÖNCEKİ HABER

Provokatif arama

SONRAKİ HABER

KKTC'de fatura sendikacıya

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...