12 Temmuz 2000 21:00

Tavır ve üslup belirleyici olmalı

Cem ve Kutsal'ın "Dağlar Kızı" adlı ilk albümlerinde, halk müziği enstrümanlarına dayalı, otantik bir düzenleme hemen fark ediliyor.

Paylaş
Tavır ve üslup belirleyici olmalı
Sinan Gündoğar
Cem Çelebi ve Kutsal Evcimen İTÜ'de konservatuvar son sınıf öğrencileri. "Dağlar Kızı" adlı adıyla ortak bir albüm oluşturdular. Biz de, onlarla albümlerinin düzenlemeleri, repertuvarı, söyleyiş tarzları ve türkülerde bolca kullanılan Alevi felsefesi üzerine görüştük.
Albümünüzü hem düzenlemeler hem de repertuvar açısından değerlendirir misiniz?
Albümde, 12 türkü ve şelpe tekniğine örnek oluşturabilecek bir tane enstrümantal eser yer alıyor. Türküler, anonim türküler ve bestelerin içerisinden seçildi. Repertuvarı oluştururken, yöre ayrımı gözetmeksizin daha çok bize yakışacak, söyleyişimize uyacak türküleri tercih ettik. Azeri ve Karadeniz türkülerini de yorumladık, ancak onları ikinci albümümüzde kullanacağız.
Düzenlemeler daha çok otantik yapıyı yansıtıyor. Düzenleme mantığımız ise sadece halk müziği çalgılarının kullanılması. Bas gitar ve gitarın armonik melodilerinden yararlandık, altyapıda. Halk müziği enstrümanlarının dışındaki enstrümanların da, tavır ve üslubu bozmadan kullanılabileceğini düşünüyoruz. Bundan sonraki albümlerde bunu uygulamaya çalışacağız.
Albümümüzün daha çok üslup ve tavır olarak doğruluğuna, düzgünlüğüne önem verdik. O türkülerin hangi yörelerden ve kimlerden alındığını, öğrenerek, dinleyerek; bu türküleri doğru okuma kaygısı taşıdık. Onun dışında, ticari bir kaygı gütmedik.
Türkülerde, yaşamdaki her konu gibi, eleştiri de söz konusu iken, son dönemdeki albümlerde bu yönün göz ardı edildiğini görüyoruz. Buradan hareketle albümünüzün içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
"Bozuldu Dünyanın" adlı türkümüzde sözünü ettiğiniz bir eleştiri var. Bu türkünün sözleri, bizi çok etkilediği için bunu albüme aldık. Albümden çok önce de, biz çalışmalarımızda bu türküyü söyledik. Aslında her türkünün kendi içerisinde eleştirel bir yanı vardır, ama bu türkünün daha genel, daha evrensel boyutta bir eleştirisinin olduğunu söyleyebiliriz. Diğer albümlerde, dil, sevgi gibi konuları işledik.
Biz repertuvarımızda piyasa kaygısı gütmedik. Bir Orta Anadolu varsa, motif, ezgi ve söz unsuru olarak arabesk çizgiye kaymamasına özen gösterdik. Albümümüzdeki repertuvarı oluştururken seçici olduğumuzu düşünüyoruz.
Seslerinizin rengi ve söyleyiş tarzınız Arif Sağ ve Erdal Erzincan'ı andırıyor. Türküleri yorumlarken, ağlamaklı bir söyleyiş yerine, belli bir duruşa sahip söyleyiş tarzını kullanıyorsunuz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Arif Sağ halk müziğine çok şeyler vermiş olan bir sanatçıdır. Biraz eskiye gittiğimizde, eski ustalarımızın daha bireysel çalıştıklarını, yöreselliğin sınırlarında kaldıklarını görürüz. Oysa Arif Sağ, daha genele hitap edebilecek bir çalışma tarzına yöneldi. Farklı bölgelere ait türkülerin bütün insanlar tarafından beğenilmesinde büyük rol oynadı. Ondan etkilenmemek mümkün değil.
Erdal Erzincan da ilk albümünü çıkardığında, tamamen Arif Sağ'ın taklidi olarak değerlendirildi. Ancak süreç içerisinde kendi tarzını ortaya koydu. Bizim de kendimize has bir tarzımız var. Ancak bunu birdenbire yansıtmak kolay değil. Bunun için bir dönemin geçmesi gerekecektir.
Söyleyiş tarzlarımızın benzerliğini akademik olarak da açıklamak mümkün. Biz de, onlar gibi "do ve do diyez"de yorumluyoruz türküleri. Bugün Orta Anadolu'ya baktığınızda, Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Ekrem Çelebi gibi sanatçıların da genel tarzları birbirine yakındır. Çünkü, bu, yörelerin tavrı ve tarzıyla ilgilidir. Söyleyişimiz tarzımızdaki benzerliği bu şekilde de açıklayabiliriz.
Albümü oluştururken, şuna benzeyelim ya da benzemeyelim diye bir kaygımız olmadı. Benzerlikler ve farklılıklar, zaman içerisinde ortaya çıkacaktır.
Son yıllarda, özellikle Sivas katliamıyla birlikte, türküler, Alevi felsefesiyle anılır oldu. Deyişler ve semahlar hemen hemen her albümde karşımıza çıkar oldu. Bir süre sonra da, "Alevi felsefesini" oluşturan kavramlar, bir tekrar mantığıyla kullanılmaya başlandı. Yaşadığımız koşullarda bu içerikteki türküler yerine bugünü anlatan türkülerin üretilmesi gerekmiyor mu?
Bir tıkanma olduğu zaman bir patlamanın olması kaçınılmazdır. Osmanlı'dan beri Aleviler çok ezilmişlerdir, onlara tamamen Sünni İslam inancı dayatılmaya çalışılmıştır. Bu insanların bütün sosyal dengesinin bozulması amaçlanmıştır. Onlara da, üç telli bağlaması, deyişleri; başka bir deyişle geleneksel kültürü kaldığı için, onu, hiçbir dejenerasyona uğramadan günümüze kadar getirmişlerdir. Cumhuriyet döneminden sonra Aleviler biraz özgürleştiler ve kendi kültürlerini ortaya koymak için fırsatlar doğdu ve bu kültür yaygınlaştı. Ancak dediğiniz gibi, her şeyde olduğu gibi bunda da dejenerasyon oldu. Bu dejenerasyonu sağlayan da, kendi kültürünü günümüze ulaştırmaya çalışan insanlar değildi. İnsanların beğenilerini ticari bir kazanca dönüştürmek isteyenler buna yol açtı.
Bu noktada müzik firmalarının yönelimine değinmek gerekiyor. Çünkü Sivas olaylarından sonra, firmalar her sanatçıya deyişler, semahlar okutmaya başladılar. Çünkü insanlar, hiçbir şey yapamayan insanlar, tepki olsun diye, deyişlerin bulunduğu kasetleri almaya başlamışlardı. Firmalar da, bundan pay kapma yarışına girdiler. Alevi türkülerini yıllardır yorumlayan sanatçılar vardı zaten, ama, fantezi, pop, arabesk türünde eser okuyanların da bu türkülere yönelmesi, bir yozlaşmayı beraberinde getirdi.
Bunun dışında, politikacılar, medya ve kendilerini Alevi liderleri olarak gören veya göstermeye çalışan vakıfların da bu konuda yaşanan yozlaşmada rolü olduğunu düşünüyoruz.
ÖNCEKİ HABER

Katillere yargı indirimi

SONRAKİ HABER

Komplo, skandala dönüştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...