29 Haziran 2000 21:00

İmecenin özünde 'emek'

Sözcük kökeni 'emek'e dayanıyor imecenin. En basit anlatımı; işlerin "en kısa zamanda, güvenle türkü söyler gibi" yapılması... Bu kimi zaman köyün ortak işi olur, kimi zaman bir düşkünün. Kimi zaman da, hep birlikte yapılan mevsimlik işler.

Paylaş
İmecenin özünde 'emek'
Mustafa Kara
"İmece, Anadolu'da Hititlerden bu yana yaşayagelmiş bir gelenektir" diyor Sebahattin Eyüboğlu, "Köy Enstitüleri Üzerine" adlı kitapta yer alan "İmece" başlıklı yazısında. Ve imeceyi şöyle anlatıyor: "İnsanların, hele yoksulların, bereketli topraklarda bile kısırlaşmaya mahkum işgüçlerini birleştirmek, teklerin uzun zamanda kaygılar kuşkular içinde asık yüz ve aç gözle yapacağını, çokluğun birbirini hızlandırıp coşturan yüzlerce kolu, kafasıyla en kısa zamanda, güvenle türkü söyler gibi yapmak".
Eşit şartlarda emek birliği
Eski Türkçe'deki "emgek" kökünden türemiş bir sözcük imece. Emgek sözcüğü zaman içinde geçirdiği dönüşüm ile bugün "emek" halini almış, "emgekçi" sözcüğü de "emekçi"ye dönüşmüş. Emgek sözcüğünden türeyen "emgece" de, zaman içinde geçirdiği evrim ile "imece" olmuş. TDK'nın sözlüğü şöyle tarif ediyor imeceyi: "Kırsal topluluklarda köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin köylülerce eşit şartlarda emek birliği ile gerçekleştirilmesi" ya da "Bir çok kimsenini toplanıp elbirliği ile bir kişinin veya bir topluluğun işini görmesi, böylece işlerin sırayla bitirilmesi".
Bir yardımlaşma biçimi
Ortak ya da kişisel işlerin elbirliğiyle yapıldığı geleneksel bir yardımlaşma biçimi imece. Çoğu zaman bir ailenin tek başına yapamayacağı, işin gecikmemesi gereken durumlarda başvuruluyor.
Katılanların sayısı da yöreye, zamana ve işin niteliğine göre değişiyor. Örneğin, bulgur çekme ve çeyiz hazırlama gibi işlerde köyün genç kızları; ekin biçme, bulgur dövme, yol ve koru çalışmaları gibi bilek gücüne dayanan işlerde köyün delikanlıları; kışlık yiyecek hazırlığı işinde de köyün deneyimli kadınları katılıyor.
Karlışıksız imece
Köyün ortak mülkünde çalışma, yaşlı, kimsesiz ve çalışamayacak durumdaki komşuların işleri için de başvurulan yöntem de imece olur. "Karşılıksız imece" deniyor, bu yardımlaşmaya. Bir çeşit "sosyal güvenlik sistemi" köy ahalisi için. Ödenen primlerin har vurup harman savurulmadığı...
İmecenin bazı yörelerde görülen bir başka biçimi ise, köyün sürüsünden sağılan sütün sırayla hergün bir aileye teslim edilmesi ve hemen peynir yapılması. Böylece, herkes ayrı ayrı küçük miktarlarda peynir yapma zahmetinden kurtulmuş oluyor.
Katılmamak olur mu!
Gelenek olduğu üzere, imeceye köy muhtarı ve ihtiyar meclisi karar verir ve bir kaç gün önce köye ilan eder. En büyük ayıptır, özürsüz imeceye katılmamak. Halkın yüzyıllarca yaşattığı bu gelenek yasalarda da yerini bulur, 18 Mart 1924 tarihinde çıkartılan Köy Kanunu'nda olduğu gibi. "İmecenin bir angarya olduğu ve eşitlik ilkelerine ters düştüğü" iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne açılan iptal davası da, 24 Mart 1965 tarihli kararıyla reddedilmişti, "imecenin angarya olmadığı" yargısına varılarak.
İmece, giderek azalıyor olsa da, Anadolu'nun bir çok yöresinde hâlâ yaşayan bir gelenek. Doğa koşullarına, zaman dayatmasına karşı insanın ortak bir direnişi gibi. Ve tarımsal alanda "planlama"dan bile kaçıp, köylüyü "piyasanın insafı"na terk edenlere inat, rekabetin yok sayıldığı küçük mekanlardaki emek birliğinin, ortak üretimin, ortak bölüşümün diğer adı...
Göç ile birlikte yaşanan toplumsal değişim-yozlaşma içinde, kendini var etme olanağı da buluyor, bulmak zorunda kalıyor zaman zaman. Tıpkı, belediyenin ne su, ne de kanalizasyon götürdüğü İstanbul'un Ayazması'nda, halkın bir araya gelip emek birliği ile kendi kanalizasyonlarını döşemesi gibi...
ÖNCEKİ HABER

Sağlık emekçisi sesini yükseltiyor

SONRAKİ HABER

Sokakta kanlı 'temizlik'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...