18 Haziran 2000 21:00

Her türlü ayrımcılığa hayır!

Uluslararası Af Örgütü, kadınların ayrımcılığa maruz kalması ve haklarından yararlanamaması nedeniyle bir kampanya başlatıyor. Amaç, 165 ülkenin imzaladığı "Kadınlara KarşıHer Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Karşı Sözleşme"nin uygulanmasını sağlayabilmek.

Paylaş
Her türlü ayrımcılığa hayır!
Rojda İldan
Ev içinde şiddete maruz kalmamak, eşit işe eşit ücret almak, çocuklarını işyerlerindeki kreşlere bırakabilmek, gözaltında ve sokakta tecavüze ve cinsel tacize uğramamak... Bunlar kadınların haklarından bazıları. "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Karşı Sözleşme" de bu sözleşmeyi kabul eden devletlere kadınların ayrımcılığa uğramaması için yaptırımlar getiren bir sözleşme...
Birleşmiş Milletler'in 1979 yılında onayladığı sözleşme, BM'ye üye 188 devletten 165'i tarafından imzalandı. Bu sözleşme imzacı devletlere, "kadın haklarının kullanılabilmesi ve eşit statü kazanmasının önündeki temel engel olan, kadınlara yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırabilmek için gerekli tüm adımların atılması" yükümlülüğünü getiriyor.
Peki devletler bu konudaki yükümlülüklerini ne kadar yerine getiriyor? Kadınlar haklarını kullanabiliyor mu? Bu konuyla ilgili olarak sözleşmeye imza atan devletlerde kampanyalar sürdüren Uluslararası Af Örgütü'nün Türkiye Basın Sözcüsü Özlem Dalkıran ile görüştük.
Her ülkede ihlal var
Kadın haklarının hemen hemen her ülkede kısmen de olsa ihlal edildiğini söyleyen Dalkıran, aile içi şiddetin, gözaltında tecavüz ve cinsel şiddetin hemen hemen her ülkede mevcut olduğunu belirterek önemli bir vurgu yapıyor: "Kadın hakları en çok insan haklarının ihlal edildiği yerlerde yok sayılıyor" Kadınların ekonomik ve sosyal haklar, töreler, cinsel inanışlar doğrultusunda sürekli bir ayrımcılık yaşadıklarını söyleyen Dalkıran, kadınların hiçbir ülkede 'eşit işe eşit ücret' haklarını alamadıklarını söylüyor.
Cinsel taciz
Son günlerde İngiltere'de yaşanan Sara Locker olayının kadınların her ülkede işyerinde cinsel tacize uğrayabildiğini kanıtladığını söyleyen Dalkıran, "Bir batı Avrupa ülkesinde bir polis memuru olan kadın, kendi işyerinde kendi arkadaşları tarafından çok ciddi olarak taciz ediliyor. Dolayısıyla kadın haklarının doğusu batısı, gelişmişi az gelişmişi yok, sınıf tanımıyor" diyor.
Suudi Arabistan'da göçmen işçi kadınlar
Kadın hakları her yerde çiğneniyor. Peki hak tanımazlığın had safhaya vardığı yerler yok mu? Dalkıran, devletlerinin yükümlülük altına aldıkları haklarını kullanamayan kadınlardan örnekler veriyor. Cinsiyete dayalı ek ayrımcılık olarak bakıldığında, özellikle Suudi Arabistan'da göçmen işçi kadınlara yönelik hak gasplarının yoğun olduğunu söyleyen Dalkıran, ekliyor; "Suudi Arabistan'da zaten kadın hakları çok çok az. Göçmen kadın işçilerin ise hiç bir hakları yok. Filipinler'den giden işçiler ev sahipleri tarafından tacize ya da suistimale uğradıklarında hemen gözaltına alınıyorlar. Ne büyükelçilik ne de ailesi bundan haberdar oluyor. Anlamadıkları bir dilden itiraf imzalatıyorlar."
Mülteci kamplarında satılan kadınlar
"Mülteci ve yerinden edilmiş gruplara bakıldığında burada kadınlara yönelik bir ekstra ayrımcılık gözlüyoruz" diyen Özlem Dalkıran, kadınların sığındıkları, barındıkları kamplarda gerek kamp içinde gerekse kampın civarında hükümet görevlileri ya da çevredeki insanlar tarafından cinsiyete dayalı bir şiddete, tecavüze ve ayrımcılığa tabi tutulduklarını belirterek "Buralardaki kadınların üzerlerinde zaten ekstra bir yük var; yaşlılara, çocuklara ve erkeklere bakıyorlar. Bir de satılıyorlar, kamp içinde askerler ya da silahlı muhalif gruplar tarafından. Doğu Timor'da bunun çok net bir örneğini gördük. Fahişe olarak kullanıldılar, cinsel köle oldular" diyor.
Devletler sorumlu
Dalkıran, kadınların haklarını kullanabilmesinde bireysel tutumlarının önemi olduğunu ama devletlerin sorumluluklarının da yadsınamayacağını ifade ediyor. "Bir sürü münferit olay söz konusu. Ama o münferit olay ortaya çıktığında, ifşa edildiğinde ya da bir suç duyurusu olarak geldiğinde suç cezasız bırakılırsa burada devletin rolü reddedilemez. Suç işlendiğinde devlet görmezden geliyorsa ya da tolere ediyorsa o zaman burada devlet de sorumludur. Yani 'bu münferit bir olaydır, devlet politikası değildir' demekle kurtulunamaz" diyen Özlem Dalkıran, suç duyurusunu ciddiye almayan, takipsizlik kararı veren ya da dosyayı açmayan bir tavır belirleyen devletlerin de suç ortağı olduğunu vurguluyor.
ÖNCEKİ HABER

Sendika biziz!

SONRAKİ HABER

Tırda gelen ölüm

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...