14 Mayıs 2000 21:00

Geleneği gelecekle buluşturmanın adı

Türkülerdeki altduyguyu çok iyi bir şekilde yansıtmayı başarmasına rağmen, hiçbir zaman türküleri halk gibi yorumlamayı düşünmedi.

Paylaş
Geleneği gelecekle buluşturmanın adı
Sinan Gündoğar
Ruhi Su'nun kendisinden sonra gelenleri etkilemesinin sebebi nedir? Bunun cevabını verebilmek için öncelikle, onun türküler üzerinde çalışmalar yaptığı döneme göz atmak gereklidir.
Ruhi Su'nun diyar diyar gezerek derlemeler yaptığı ve bu derlemeleri, farklı bir tarzda değerlendirmeye çalıştığı dönemde, gerek radyolarda gerek televizyonlarda, klasik bir "derlemecilik" yöntemi kullanılmaktaydı. Bu yönelim, Ruhi Su'nun ömrü boyunca yanlışlığını dile getirmeye çalıştığı bir nitelik taşıyordu. Ruhi Su'nun röportajda verdiği cevap, eleştirilerini tüm açıklığıyla ortaya koyuyordu: "Devlet radyolarında ve televizyonunda, başından beri yanlış bir tutum sürdürüldü. Bu yanlış tutum, gerek halk müziğimizde, gerek geleneksel sanat müziğimizde tutucu bir durum içine girdi. Adeta geleneği geliştirici çalışmalardan korkuldu. İzlenen yol, sadece geleneği sürdürücü bir tutumdu. Kuşkusuz, yalnız geleneği sürdürmek çağdaşlaşmaya yetmez. Tersine, bu çabalar müziğimizdeki gelişmeleri engelledi."
Cepheden karşı çıkış
Buradaki tutumuyla Ruhi Su, süregelen bir tutuma tam cepheden karşı çıkmıştır. Bu karşı çıkışı, sadece "derlemelerde" değil, "derlemelerin değerlendirilmesinde", başka deyişle türkülerin yorumlanmasında da sürdürmüştür.
Kimileri halk türkülerinin otantik haliyle olduğu gibi yorumlanması gerektiğini savunurken, kimileri de, içinde bulunulan yüzyılın getirdiği olanaklarla "halk türkülerinin geçerliliğini yitirdiğini" savunmaktaydı. O dönemlerde türküleri farklı müzikal türlerde sunmaya çalışanların sayısı da azımsanmayacak ölçüdedir. Peki ama, bu yönelimlerde, doğru bir bakış açısı nasıl sağlanmalıydı? Bunun hem teorisi hem de pratiğini en iyi haliyle ortaya koyan ilk kişidir, Ruhi Su. Şöyle ki, halk türküleri karşısındaki tutumu, ne "sahte halk seviciliği"ne uzanacak, müzikal beğeninin durağanlığına yol açacak bir otantikliktir; ne de, halk türkülerinin sıcaklığının ve içtenliğinin yok olmasına yol açacak bir yabancılaştırmadır. Bunun yolunu şu cümlelerle aktarıyor Ruhi Su: "Bestelemek ayrı bir iş, icra etmek yine ayrı bir iştir. Halk da bir besteci olarak bu kuralın dışında değildir. İşte bundan dolayı, 'halk gibi söylemek' sözü de yerinde bir söz değildir. Ne halk diye belirli bir kişi var, ne de halkın bütününü ifade edebilecek belirli bir söyleyiş var. Âşık Veysel var, Âşık Hasan var, Ahmet var, Mehmet var, biz varız. Biz hepimiz halkız. Her birimiz sesimiz ve kültürümüzün şartları içinde derece derece birtakım ayrıntılarla bu türküleri söylüyor ve değerlendiriyoruz.
Halkın beğenisini yükseltmek
Ruhi Su'nun türkülerin yorumlanmasında dikkat çekmek istediği temel nokta, halkın beğeni seviyesinin daha yukarılara çekilmesidir. "Halk türküleri ortak bir sanattır, fakat bu, söyleyişte de bir ortaklık olacak demek değildir. İçinde bulunduğumuz kültür, ister istemez birtakım kişisel anlamlar getirecektir söyleyişe. Önemli olan, bu söyleyişlerden hangisinin zevkimizi daha ileri götüreceğidir" cümleleri, onun bu konudaki düşüncelerini açık bir şekilde ortaya koyar. Ancak halkın beğeni seviyesinin yükseltilmesi için öncelikle sanatçının eğitilmesi gereklidir. Ruhi Su'nun türkülere yaklaşımında büyük bir titizlik vardır. Bu titizlik, türkülerin tarihsel serüveni içerisinde yüklendiği işlevlerle bağlantılıdır. Dertten sevince, korkudan yiğitliğe varıncaya kadar birçok konuyu işleyen türkülerin, kimi zaman gazete, kimi zaman dilekçe, kimi zaman da sosyal bir hiciv amacıyla oluşturduğunu belirtiyor Ruhi Su ve ekliyor: "Yerine, sırasına bir türkünün muhtevası bir arya'nın ya da bir lied'in (şarkının) içeriğinden hiç de basit, daha önemsiz değil. Hatta bir bakıma daha da önemli. Bunların hepsini dinleyiciye duyurmak lazım. Türküdür diye bu anlatım işi küçümsenemez. Halk söylediklerinin hepsi duyulsun, anlaşılsın ve çare bulunsun diye ortaya koymuş bu türkülerin çoğunu."
Birikimli bir ülke
Birçok kişinin, türkülerin çokluğuyla övündüğü bir yaklaşıma karşın, türkülerin bir zenginlik olduğunu reddetmeden, farklı bir bakış açısı sunmuştur, Ruhi Su: "Tarih süreci içindeki özel durumundan dolayı, folkloruyla, folklor müziğiyle, türküleriyle dünyanın en güzel birikimine sahip memleketlerden biri de bizim memleketimizdir. Fakat bu zengin birikim çağdaş bir kültüre dönüşemediğinden, ancak evvel gelenin çilesini sonra geleninkine eklemekle yetinmektedir. Bir yerde türküler ne kadar gelişmişse, anlatım gücü ne kadar artmışsa, oradaki koşullar o oranda ağır demektir. Türkülerden korkulması boşuna değildir!"
Onun bu yaklaşımı, yaşadığımız koşullar da dahil olmak üzere, var olan baskılardan neden özellikle sanatçıların çokça pay aldıklarını da ortaya koymaktadır. Ancak tarihin birçok örnekte gösterdiği gibi, bu yönelimin sonsuza dek sürmeyeceğinin de farkındadır Ruhi Su.
İnsan sesinin önemi
Şu ana kadar anlattıklarımız, türkülere ve türkülerin yorumuna karşı olan yaklaşımıyla ilgili. Bir de ürünlerine baktığımızda karşımıza çıkan özellikleri incelemekte yarar var. O sazı sadece bir "eşlik" enstrümanı olarak kullanmış ve türkülerdeki asıl değişimi sesiyle yansıtmıştır. Çünkü, hiçbir çalgının insan sesinin anlatma gücüne sahip olmadığını düşünmüş ve birçok yerde dile getirmiştir.
Günümüzde de çokça tartışılan, müzikteki çokseslilik arayışlarının temeline de "insan sesini" koymuştur. Albümleri incelendiğinde, Dostlar Korosu'nun kimi türküleri yorumlarken kullanmış olduğu tarz, Ruhi Su'nun türkülerin çoksesli bir anlayışla nasıl sunulabileceği hakkında fikir verebilir. Eğitimi hiçbir zaman reddetmeyen Ruhi Su, doğal olarak batılı anlamda bir armonik yapıyı da reddetmemiştir. Bu konudaki düşüncelerini "Çoksesliliğe kendi türkülerinin eşliğinde girmesi hem halka daha ilginç gelir, hem de sanatçıya bu kurallar içinde kendi diliyle düşünmeyi öğretir. Gerçi sadece türkülerin armonize edilmesi batı müziği ya da bir müziğin geleceği demek değildir, ama bu anlamdaki bir müziğe hem yolunu açan, hem kişiliğini kazandıran bir çabadır" sözleriyle dile getirmiştir, Ruhi Su. Buna rağmen, türkülerin çoksesli anlayışla sunulmasında izlenmesi gereken yolun, polifonik bir karakterde olan halk müziğimizin yolu olduğunu belirtmekten de geri durmamıştır.
Diyalektik yöntem
Ruhi Su'nun sanatının arka planında var olan "dünya görüşünü" göz ardı etmek, onu yüzeysel olarak incelemek anlamına gelecektir. Geçmiş dönemlerin kültürünün "bir eleştiri süzgecinden geçirilerek" günümüze getirilmesi, bu yapılırken, bu çağın beğeni düzeyinin ve olanaklarının da kullanılması, diyalektik yöntemin sunduğu bir bakış açısıdır. Bu bakış açısıdır, Ruhi Su'ya, türküleri yorumlamanın dışında, yaşanan olayları yansıtan besteler yapmasını sağlayan. "El Kapıları" ve "Sabahın Sahibi Var" plaklarındaki türküler ve marşlar, o dönemin olumsuzlukların sebeplerini ve bu olumsuzlukların çözümünü de sunmaktadır. Bu iki albümün bir diğer özelliği de, Dostlar Korosu'yla birlikte eserleri yorumlamış olmasıdır. Bütün olumsuzluklara rağmen, alternatif bir müzik kurumu oluşturulabileceğini kanıtlar, Dostlar Korosu. Tabii ki, koronun kurucusu Ruhi Su ile birlikte.
Kısacası, türkülerin titiz derlenmesinden çağdaş bir beğeni düzeyine çıkarılan türkü yorumuna, çoksesli arayışların türkülerin özünden hareket edilmesi gerektiği düşüncesinden günlük yaşamdan izlerin bestelere yansımasına kadar, birçok konuda, etkisini yıllarca sürdürecek bir sanatçıdır Ruhi Su.
ÖNCEKİ HABER

EMEP'ten OHAL'e karşı

SONRAKİ HABER

Uğur Mumcu'nun katil zanlıları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...