22 Nisan 2000 21:00

Emeğin uluslararası dayanışması gerekli

Emeğin uluslararası dayanışması gerekli
Ebru Ilgaz
Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Küreselleşme ve MAI Karşıtları'nın organize ettiği 'Küreselleşme, Bölgeselleşme ve Emek" konulu sempozyumun İtalya ve Fransa'dan gelen konukları vardı; İtalya Kapitalizm Enstitüsü üyeleri Massimo Casinelli, Roberto Luzzi ve Fransız İşçi Konfederasyonu (CGT) Üyesi Joel Barbe.
Küreselleşmenin bir parçası olarak dünyanın bütün ülkelerinde imzalanan ticaret anlaşmalarının, üretenlerin yaşadığı sefaleti derinleştirdiğine dikkat çeken Luzzi, Casinelli ve Barbe sermayenin küresel saldırısı karşısında emekçilerin de uluslararası bir dayanışmaya ihtiyacı olduğunu bir kez daha vurguladılar.
Uluslararası dayanışma sizce nasıl sağlanacak?
Massimo Casinelli: Dayanışma önemli bir söz. Bu bizim en önemli amacımız. Ama bununla ilgili olarak özellikle kendi ülkemizde bazı dirençlerle karşılaşıyoruz. Bu dirençlerden en önemlileri konfedarasyon yapılarının bizzat kendileri. Beni konuşmacı olarak davet ettikleri toplantılarda uluslararası dayanışma sunuşları yapılırken sendikanın genel sekreterinin gazete açıp okuduğuna tanık oluyorum. Bunlardan da anlaşılacağı gibi konfedarasyonlar uluslararası dayanışma için aslında pek de samimi değiller. Tabanların değil aslında, yönetimlerin tutumu böyle. Tabanların da büyük kısmı egemen medyanın etkisinde kalıyor. Bizim CGIL'nin sadece yüzde yirmisiyle bağlantı. Birçok işyerinde Avrupa İşletme Komiteleri üzerinden bir dayanışma oluşturmaya çalıştığımızda da sendika yasalarının direnciyle karşılaşıyoruz.
Joel Barbe: Herkes dayanışmadan bahsediyor ama, benim gözlemlerim odur ki bu dayanışma çok soyut. Ne yazık ki bu dayanışmalar sendikaların hep üst yönetimleri arasında federal, konfederal düzeyde oluşturulmaya çalışılıyor. Tabana ulaşmıyor. Bunun tabana ulaşması için çok spesfik amaçlarının olması lazım.
Massimo Casinelli: Joel'in söylediklerine tamamen katılıyorum. Bana göre dünyadaki bütün işçilerin birçok sorunu var. Ama halen dayanışma yoksa, o zaman iletişimde bir sorunumuz var bizim. Biz bilgilerimizi birbirimize yeterince ulaştıramıyoruz ki dayanışmayı sağlayalım. Konfederasyonlara bu anlamda baskı yapmamız lazım. Onlara baskı yapıp tabanın sorunlarını enternasyonal düzeye getirmelerini sağlamalıyız.
Değişik örnekler var yaşadığımız. Geçtiğimiz ekim ayında Helsinki'deki Metal İşçileri Federasyonu'nun toplantısında Avrupa metal, gemi inşaat işçilerinin menfaatini sağlamak amacıyla Kore'deki gemi inşaat yerlerinin kapatılması gerektiği gündeme getirildi. Kore üzerinde baskı oluşturmak için önce Avrupa Komisyonu'na baskı yapılacak, sonra Avrupa Komisyonu IMF'ye baskı yapacak, IMF Kore hükümetine verdiği vergileri kesecek böylece Kore'nin dampingli uygulamaya son vermesi sağlanacak. Sonuçta; Kore'deki gemi inşaat yerleri kapanacak, Koreli işçiler işsiz kalacak. Sendika ve işverenler anlaştılar, ortak eylem düzenlediler. Bu eylem yapıldı. İşveren işçi el ele Kore işçilerine karşı yapıldı. Bunun bir dayanışmayla ilgisi yoktur. İtalyan işçilerin çıkarlarının korunması adına Koreli işçilerin çıkarlarından vazgeçilmesini bizim anlayışımız kabul edemez.
Kapitalizm Enstitüsü Türkiye ile ilgili araştırmalar da yaptı mı?
Roberto Luzzi: Aslında Türkiye ile ilgili derin bir araştırmamız mümkün olmadı. İstanbul'a gelince oldukça gelişmiş bir şehir olduğunu gördüm. Ama yaptığım birtakım araştırmalarda Türkiye'deki bölgeler arasında derin bir ekonomik uçurum olduğunu fark ettim. Henüz tam olarak sanayileşmiş değil. Ama hızlı olarak gelişen bir kapitalizm süreci var. İşgücü sayısı da büyük. İtalya'da tarımda çalışanları net bir şekilde sayı olarak ayırmak çok zor. Çünkü bu insanlar mevsimlik işçi olabiliyorlar. Aynı durum Türkiye'de de var. Çok kısa bir süre içerisinde Avrupa ülkelerini gelişim açısından yakalayacak. Aslında bu gelişim tam da kapitalistlerin tanımlarındaki gelişme. Görüntüsel bir gelişme yani. Gelir dağılımı daha da kötüye giderken görüntüde meydana gelen gelişme. Kırsal kesimlerden kentlere göç devam ederken işsizliğiniz artacak. Buna bağlı olarak ücretler gerileyecek ve örgütsüzleşme artacak. Bu kırsal kesimden sanayi bölgelerine geçişin ne derece hızlı olmasına bağlı olarak ortaya çıkacak. İstatistiki verilere çok fazla güvenmeyin biz de öyle yapıyoruz. Türkiye'deki istatistiklere bakıldığında birkaç yıl içinde işsizliğiniz yüzde iki-üç seviyesine inecek. Biz hiçbir zaman Türkiye'deki işsizliğin bu seviyeye ineceğini düşünmüyoruz.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Roberto Luzzi: AB, etki alanını genişletme sürecinde. AB'nin tamamıyla emperyalist bir blok olduğunu düşünüyoruz. Geçen yıla kadar özellikle Almanya Türkiye'nin adaylığını nüfusunun çok kalabalık olması ve işgücünün bir anda Almanya'yı dolduracak olmasını düşünüp reddediyordu. Nüfusunu arttırmak için Türkiye önemli bir ülke. Doğu blokunu da içine alarak genişlediğinde daha geniş bir etki alanı olacak. Muhtemelen bunu sonradan düşünerek karar verdiler. Benim düşünceme göre Türkiye AB'ye giricekler listesinin sonunda zaten. Türkiye'nin tam üyeliği yıllar alacak. Kaldı ki emeğin özgürleşmesi, Türk işçilerinin Avrupa'da mobilizasyonu ise üyelik durumunda bile listenin gerisinde. Joel Barbe: Ben bu konuda Luzzi ile tamamen aynı fikirdeyim. Türkiye yıllardır reddediliyordu. Şimdi birden bire üyelik statüsünde kabul edildi. Olayın biri iyi diğeri kötü iki boyutu da var. Bir yandan AB içindeki emekçilerin sayısı artıyor. Eğer bunu bir mücadele aracı olarak kullanırsak iyi olacak. Kötü yönü, ise AB tüm Avrupa dahil birçok ülkeyi içine alıyor. AB işsizlik ve yaşam standartlarının kötüleşmesini de beraberinde getirecek.
Bazı çevreler Türkiye'nin AB'ye girmesiyle birlikte hak ihlallerinin azalacağını ve demokrasinin gelişeceğini savunuyor. AB'nin ekonomik yaptırımları göz ardı ediliyor.
Massimo Casinelli: Kuşkusuz! Türkiye'nin AB'ye girmesiyle birçok şey değişebilir. Demokrasi zaten burjuvazinin en önemli aracıdır. Burjuvazinin çok güçlü olduğu sistemlerde sermayenin çok çeşitli bölümlere ayrıldığını görüyoruz. Banka sektörü, tekstil sektörü gibi. Demokrasi bu parçalar arasındaki ilişkiyi düzenleyen mekanizmadır zaten. Onların demokrasisi işçi için bir araç değildir. İşçilere bir şey getirmez. Tabii, belki özgürce konuşabilirler, ancak bu sistem içi bir çözümdür. İşçiler için bir çözüm değildir.
ABD Türkiye'nin AB'ye üyeliğini neden destekliyor?
Massimo Casinelli: ABD bunu yaparak Türkiye'yi Truva atı olarak kullanıyor. Çünkü Türkiye altmış küsur nüfusu olan bir ülke. Bir anda Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alırsanız Avrupa'nın ortasına düşmüş bir bomba etkisi yapar. Bu Avrupa'da bir savaşa bile neden olabilir.

Evrensel'i Takip Et