20 Nisan 2000 22:00
Çalışan çocuğun geleceği yoktur
Suzan Aykaç
"Çocukluk nedir?" diye sorulduğunda yanıtları, "Oyun oynamak, eğitim, sevinç, gelecek..." oluyor. "Çocukluk", erken yaşta başladıkları çalışma hayatları boyunca hayal ettikleri, ama hiç yaşamadıkları bir hayal, onlar için.
Doğramacıda çalışan 16 yaşındaki Murat Güngör okulu bırakalı 3 yıl olmuş. Nedeni maddi imkânsızlıklar. Babası bir tuğla fabrikasında çalışıyor, ama geçinebilmeleri için onun da çalışması lazım. Çalışmak istemediğini söyleyen Murat Güngör'ün hayali evlenince kendine iyi bir gelecek kurmak.
13 yaşındaki Ferhat Bekmez'in de durumu farklı değil. Berberde çalışıyor. O da ortaokuldan sonra okumamış. Babası ağır sanayide çalışıyor, annesi ise hasta. "Herkes gibi ben de iyi bir hayat istiyorum sadece, ama olmuyor" diyor. Bu yüzden ablası gibi o da çalışmak zorunda.
"23 Nisan'ı kutluyoruz"
12 yaşındaki Zeynep de, Taksim'de selpak satıyor, bir yandan okuluna gitmeye çalışarak. Şimdi ortaokul 1. sınıfta, ama ya sonrası? "Çocuk İşçiliğine Karşı Ulusal Yürüyüş"e neden katıldığını sorduğumuzda, "23 Nisan'ı kutluyoruz" diyor, Zeynep. Yürüyüşçülerin yolu Taksim Meydanı'na düştüğünde, heyecanla selpak sattığı yeri gösteriyor yanındakilere.
Selpak satmak istemediğini, ama buna mecbur olduğunu söylüyor Zeynep ve "Yazın neyse de kışın çok zor oluyor" diye de ekliyor. Polisleri hiç sevmediğini anlatıyor, çok kötü davranıyor ve sürekli dövüyorlarmış. "Bir keresinde beni zorla arabaya bindirip kaybettiler, çok uzak bir yere bıraktılar, saatlerce eve gelemedim" diyor.
Bu çocuklar, "Çocuk İşçiliğine Karşı Küresel Yürüyüş"ün kuzey kolunda. Çerkezköy'den yola çıktılar ve İzmir'de yürüyüşlerini tamamlayıp, 23 Nisan kutlamalarına kendi talepleriyle katılacaklar. En önemli talepleri ise, "çocuk işçiliğinin son bulması", çalışmak yerine "oyun oynamak, eğitim görmek, çocuk olmaktan sevinç duymak"...
İşçi de olsalar, yürüyüşçüler çocuk olunca, yürüyüş de keyifli bir hal alıveriyor. Bu yürüyüşe katılmış olmanın mutluluğu gözlerinden okunuyor. Yürüyüş boyunca gülüyorlar, eğleniyorlar, sürekli birbirlerine şakalar yapıyorlar, sonra da yorgun düşüp otobüslerinde uyuyakalıyorlar. Geceleri de birbirlerini hiç uyutmadıklarını, sabaha kadar oturduklarını, eğlendiklerini anlatıyorlar heyecanla. Onlar için, çocuk olduklarını hatırladıkları, keyifli bir oyun bu yürüyüş.
Hikâyeleri göçle başlıyor
Çocuk işçilerin büyük çoğunluğunun hikâyesi göçle başlıyor. Yeni umutlar, yeni hayallerle geliyorlar, şu an çalıştıkları kentlere. Buldukları tek şey "geleceksizlik" oluyor, büyük hayallerinin ve umutlarının karşılığında. Taksim'de selpak satan Memduh, Siirt'ten göç ettiklerini söylerken, oraları çok özlediğini eklemeden geçemiyor: "Burada her yer beton, oralar yemyeşil. Ama gelmek zorundaydık, çünkü orada karnımız açtı" diyor. "Bu dünyanın geleceği, toplumun her şeyi bizleriz" diyor çocuk işçilerden biri. "Avrupa Birliği'ne gireceğimizi iddia ediyorlar, ben bu şartlar altında çalışırken nasıl Avrupalı olabilirler" diye ekliyor diğeri.
Çocuk işçiler, küçük yaşlarda çalışmaya başladıkları için gelişimleri de tamamlanamıyor. Döktükleri alın teri yüzlerindeki çizgiler olarak geri dönüyor onlara, zamanla yüzlerine yerleşiyor o çizgiler ve kocaman insanlar oluyorlar, küçücük yaşlarında. Onlar, sokakta mendil satarken kovulan, cam silerken azarlanan, izbe atölyelere mahkûm edilen çocuk işçiler...
Aralarından birinin, çay ocağında garsonluk yapan Ahmet Yıldırız'ın, "Gelecek için hiçbir şey düşünemiyorum, çünkü çalışan çocukların geleceği yok" sözleri, çocuk işçilerin çocuklukları ile birlikte geleceğe dair umutlarının da nasıl çalınmış olduğunu özetliyor. Yine de, Antep'ten, Çerkezköy'den başladıkları bu yürüyüş, yepyeni umutlar yeşertiyor içlerinde. Çocuk emeğinin sömürülmediği, bütün çocukların iyi bir eğitim görebildiği, çocukluklarını özgürce yaşayabildiği bir ülke, bir dünya umuduyla yürüyorlar...

Evrensel'i Takip Et