28 Mart 2000 21:00

Şehitler mezarlığından İran fotoğrafı

İran ve Irak, Ortadoğu'nun yakın zamanda çok acı çeken iki ülkesi. İki ülke arasındaki savaşın acıları unutulmadan Irak'a karşı başlatılan uluslararası askeri operasyon bu ülkenin daha sık gündeme gelmesine neden oldu.

Paylaş
Şehitler mezarlığından İran fotoğrafı
Robert Fisk
Sinemanın kapısı sallanıyor, beton yer üzerindeki paslanmış metal koltuklarda oturan Devrim Muhafızları gözyaşları içindeler. 'Haber' filmini çeken kameraman muhtemelen filmi çektikten birkaç hafta sonra ölmüştür. Genç bir İran askeri Şatt-ül Arap'ın sıcak fidanlıkları içinde koşuyor. Kamera yükseliyor; asker düşüyor, ayakları havada ve bir daha bir daha, beş kez, giderek daha yavaş çekimde, ta ki önümdeki bıyıklı adam başını ellerinin arasına gömene kadar, sallanan omuzları ve rahatça duyulabilen hıçkırıkları arasında. Mushtara Yussefi, 43 yaşındaki babası Hüseyin'i 1980'de, 18 yaşındaki kardeşi Davit'i de 1985'te İran-Irak savaşı sırasında kaybetmiş. Onun için savaş sona ermiş değil.
İskeletlere sarılmak
Behesht Zahra'daki devasa şehit mezarlığındayız. Dört bir yanımız mezar; yan yana yatan binlerce ölü, İran'ın katledilmiş gençliği. Eğer, yaşasalardı, ülkede kısa bir süre önce yapılan seçimlere katılmaya bile yetmeyecekti yaşları ve onlar reform ya da liberalleşme ya da batıyla bir diyalog uğruna ölmediler. Lideri 'kutsal İmam Humeyni'nin yeryüzündeki kusursuzluk olacağını iddia ettiği İslam cumhuriyeti için öldüler. Arkamdaki sandalyede, bir başka kişinin hıçkırıklara boğulduğunu duyuyorum, Mahdi Yussefi. Amcası, henüz 18 yaşındaki bir gönüllü, 1982'de Kürt bölgesinde ölmüş ve Mahdi, savaştan sonra, ölmüş siper arkadaşlarından kalan bir şeyler bulma umuduyla aylar boyunca mayın tarlalarında dolaşmış durmuş.
Savaş Müzesi'ndeki ekrana bakıyor ve çocuklar gibi ağlamaya başlıyor. Doğuştan kör genç ve güzel bir kadının eline, kocasının iskeletinin kalıntılarını tutuşturuyorlar, bu kalıntılar Mahdi'nin arkadaşları tarafından cepheden getirilmiş.
Kafatasını eline alıyor ve dişetsiz dişlere dokunuyor, başını artık kemikten ibaret bu başa yaslıyor. Bir anne, elindeki kefenden çıkardığı uyluk kemiğini öpüyor.
Mezarlıkların gençliği
İslam Muhafızları artık genç değiller ve mezarlık onlar için seçimden daha büyük bir anlam taşıyor. Burada, bu tozun içinde, kutsanmış o gerçek yatıyor boylu boyunca; imanın kanıtı, tüm özverinin ispatı. İlk başta, benimle konuşmak istemediler. Ama çevirmenim, onlara, benim de yıllar önce bu siperlerde sinmiş olduğumu söylediğinde -hâlâ hatırlarım, mermiler başının üzerinde uçuşurken o İran askerinin kaskını çıkarıp, göğsüne Kuran'ı dayayışını- tüyler ürpertici hikâyelerini anlatmaya başladılar. "Şehitlerimiz bugün mutlu olmazlardı" dedi, Mahdi. "Onlar kadınların kötü ahlak sahibi olmasına karşıydılar, kadınların örtünmesinden yanaydılar. Humeyni'nin kadınların giysileri hakkında söylediklerini biliyorlardı ve kadınların makyaj yapmasından hoşlanmazlardı."
Mushtara Yussefi, "Benim babam ve kardeşim Velayet-i fekih için savaşırken öldüler. Onlar İmam'ın İslam cumhuriyeti için öldüler."
Ruhban sınıfı için şehit
Velayat-i fekih, gücü ya da gücü kötüye kullanışı son politik depremin merkezini oluşturan dini lider Ayetullah Ali Hamaney'in enstitüsü. Bütün bunlarla afallıyorum. Behest Zahra'nın ölüleri, kemikleri savaş meydanlarından buralara kadar gelen adamlar, gerçekten de kadınların kara çarşaflara kapatılmaları için, başında Humeyni'nin durduğu ruhban sınıfının ortasında hiçbir zaman gerçek bir demokrasinin oluşmayacağını kesinleştirmek için mi verdiler hayatlarını? Uğrunda öldükleri bu muydu? Pejmürde sinemanın dışında, otoparkın kenarında bir Irak tankı duruyor, namlusu doğrultulmuş, ağır makineli tüfekleri kuleye doğru eğilmiş. Birisi duvara bir yazı yazmış: "Saddam'a ölüm."
Bir otobüs dolusu çarşaflı kız öğrenci, savaş müzesine doğru ilerliyorlar, başlarında öğretmenleri Nesrine Ghalromavi. "Bir zamanlar başımızda, bizi Amerikalılara vermek isteyen Beni Sadr adlı bir adam vardı. Belki şimdi de Beni Sadr gibi bir başkası vardır, sorun çıkartmak isteyen." Söyledikleri hiçbir şey, Tahran'daki yeni rejimin karşısında ya da bu rejim için tehlikeli değil. Ama bir de gerçek tutucular var, eski askerler, gönüllüler, 'cüppeli' kadınlar; Hatemi'ye karşı oy kullananlar -yeni kuşak tarafından zehirlenmemiş olanlar- ki onlar için devrimin anısı ilk günkü kadar taze. Tüm eski askerler, kamuflajlar içindeler, alınları Müslüman duasıyla berelenmiş. Bu modern İran'ın sesi değil, batı televizyonlarında haftalar boyunca yansıtılan yüzler de değil.
"Batıya İslam'ı anlatacaksa"
Sonra, bir İslam Muhafız komutanı yaklaşıyor yanıma. Sekiz yıl önce gazi olmuş Abulfaz Fani, şimdi 41 yaşında, ama başladığında 20 yaşındaymış. Bıyıklarında beyaz teller. "Hayır, şehitlerimiz bugün mutlu olmazlardı. Batı, o zaman bizi durdurmaya çalıştı, ama biz onları durdurduk, çünkü siz hiçbir zaman bizim İslami değerlerimizi anlamadınız. Siz savaşların yalnızca silahlarla yapıldığını sandınız. Ama biz size öyle olmadığını gösterdik. Ve siz, şimdi, batının değerleriyle, porno filmlerle boğmaya çalışıyorsunuz ülkemizi. İmam'ın bize benimsettiği değerleri anlamıyorsunuz. Savaş okulunda biz, imanın silahlardan daha güçlü olduğunu öğrendik."
Yeni hükümeti sevip sevmediğini sordum. Seçim sonuçlarını henüz öğrenmemişti, ama şu Hatemi'nin en gözde projelerinden biri olan "batıyla diyalog" konusunun, "Eğer batı, İslami değerleri anlayacaksa" olumlu olacağını düşünüyor. Bugüne dek anlamadı. O da, dört bir yanında yatan cesetlere yakın buldu kendini, küçük cam parçalarında son sözlerin yazılı olduğu mezar taşlarına, geleceğin şehitlerinin elleriyle yazılan son sözlerin. Abulfaz, "Cephedeki kardeşlerimizle aramızdaki yoldaşlık ilişkisini anlamalısınız" diyor.
Bir anda; aslında belki de yeni İran -ve batı- Başbakan Hatemi'nin seçimdeki başarılarını çok da abartmıyor, diye geçirdim içimden... Kendini ihanete uğramış hisseden ve yeni dünyanın kahramanlara ait olmadığını keşfedip, İmam'ın kurumlarının çökmeye başladığını görmektense ölümü hatırlamayı tercih eden öfkeli insanların varlığını düşünerek...
(The Independent'den çeviren Buket Cengiz)
ÖNCEKİ HABER

Harb-İş yöneticileri patronları aratmıyor

SONRAKİ HABER

Restorasyon kongresi bitti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...