19 Mart 2000 22:00

'Türkiye belini doğrultamaz'

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gürol Ergin, Türkiye'nin IMF ve Avrupa Birliği patentli politikaları uygulaması durumunda tarımda belini doğrultamayacağını söyledi.

Paylaş
'Türkiye belini doğrultamaz'
Özlem Albayrak
Siyasi iktidar, Türkiye'yi aç bırakacak tarım politikalarını uygulamaya koyarken, uzmanlar 1980'den sonra ihmal edilen tarıma destek verilmezse önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin, halkının karnını doyuramacak duruma düşeceği konusunda uyarıyorlar.
Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı ve Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gürol Ergin, IMF ve Avrupa Birliği (AB) tarafından dayatılan politikaları eleştirerek, "1950'lerde ABD ve Avrupa, nasıl Türkiye'ye Avrupa'yı besleme, tarımını, gıda üretimini geliştirme rolü biçtiyse, bugün de Ortak Tarım Politikası (OTP) ile kendilerine yeter hale gelen hatta üretim fazlaları oluşan Avrupa ülkeleri, Türkiye'yi tarım ürünlerini satacakları bir pazar olarak görmeye başladılar. İşte bunun için Türkiye'nin tarım desteklerini kısmasını istiyorlar. Böyle bir yol son derece yanlıştır. Türkiye bu politikalarla tarımda belini doğrultamaz" dedi.
Prof. Dr. Gürol Ergin'le Türkiye tarımını, bugüne kadar uygulanan politikaları ve AB'nin etkilerini konuştuk.
Türkiye'de bugüne kadar uygulanan tarım politikalarını ve tarımın izlediği evreleri anlatabilir misiniz?
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda nüfusun yüzde 15'i kentlerde yaşıyor. Dolayısıyla köylülerin ürettikleri tarım ürünlerini satacakları bir alan yoktu. Köylü, daha çok kendi geçimi için tarım yapıyordu. Var olandan daha fazla üretme gereği duyulmadığı için tarım sürekli geri kaldı. Bu durumu değiştirmek için bütçe içerisindeki yeri yüzde 40'un üzerinde olan aşar vergisi kaldırıldı. Bunun dışında Ziraat Bankası'nın yapısı değiştirilerek çiftçiye ucuz, uzun vadeli kredi verildi. Bu arada çiftçiyi topraklandırma yoluna gidildi. Ama bu bir toprak reformu değildi. Hazine'nin elinde olan miri topraklar, köylüye dağıtıldı.
1929'a kadar köylüde bir canlanma görüldü. Ancak 1929 krizinden en fazla tarım zarar gördü, köylü tekrar perişan oldu. Bunun üzerine devletçi politikalara yönelindi. Zirai kombinalar kuruldu, Toprak Mahsulleri Ofisi kuruldu. Pekçok kurum kurularak çiftçi ayaklandırılmaya çalışıldı. Yapılan çabalar başarılı da oldu. Bu devletçi çabalar olmasaydı İkinci Dünya Savaşı sırasında kıtlıkla karşılaşılabilirdi.
1950'lere girilirken, önemli bir gelişme olarak tarımda makinalaşma gerçekleşti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın kalkınması için ABD'den verilen Marshall yardımından Türkiye de yararlandı. ABD bu yardım kapsamında Türkiye'ye elinde kalan makineleri sattı. 1952'ye kadar Türkiye'ye 350 milyon dolar yardım yapıldı. Türkiye bu yardımlarla maden, tarım ve ulaşım sektörlerine yatırım yaptı. Üretim bu dönemden başlayarak arttı. Ancak makinalaşma ile daha fazla yerin ekilebilme şansı ortaya çıkınca, mera alanları sürülerek tarla haline getirildi. 6-6,5 milyon hektar alan tarıma elverişli alanlar olmadığı için tamamen verimsizleşti ve erezyona uğradı.
80'li yıllar ise her alanda olduğu gibi tarımda da tam bir dönüm noktası oldu. Küreselleşmenin etkisiyle Türkiye'yi tarımdan çekmeye çalıştılar. Yatırımlar tarımdan sanayiye kaydırıldı. 1950'lerde ABD ve Avrupa, nasıl Türkiye'ye Avrupa'yı besleme, tarımını, gıda üretimini geliştirme rolü biçtiyse, bugün de Ortak Tarım Politikası ile kendilerine yeter hale gelen hatta üretim fazlaları oluşan Avrupa ülkeleri, Türkiye'yi tarım ürünlerini satacakları bir pazar olarak görmeye başladılar. Türkiye'nin tarım desteklerini kısmasını istiyorlar. Böyle bir yola girilmesi son derece yanlıştır. Zaten Özal döneminde desteklerin kısılması ve yatırımların azaltılmasıyla tarım üretimi düştü ve fiyat artışları ortaya çıktı. Fiyat artışlarını kontrol etmek için de özellikle hayvansal ürünlerde ithalata gidildi. Dışardan gelen ürünler fiyatları düzenledi ama üretici emeğinin, masrafının karşılığını alamadığı için üretimden çekildi. Türkiye o gün bu gündür çok ciddi tarımsal sıkıntılar yaşıyor. Nitekim bugün göz yumulan et ve hayvan kaçak girişleri olmasa Türkiye etsiz kalır. Et fiyatları da en az iki katına yükselir.
80'lerdeki politikalar sadece bununla sınırlı kalmadı. Tarım Bakanlığı'nın yapısı da tamamen dağıtıldı. Hayvancılık Geliştirme Genel Müdürlüğü, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, Toprak Su Genel Müdürlüğü gibi -topraksız susuz tarım olmaz- genel müdürlükler kaldırıldı. Sanki bir büyük senaryonun parçaları olarak Tarım Bakanlığı'nın işleyişinin alt üst edilişi, yanlış dışalım, dışsatım politikaları, desteklerin ve yatırımların kısılması hepsi birden uygulanarak, tarım bugünkü açmazlara sokuldu.
Şu anda tarım sektörü ne durumda? AB'nin önerilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
1990'lara kadar tarım sektörüne yapılan sabit sermaye yatırımları bütçenin yüzde 10'u dolayındaydı. Ancak bu oran yüzde 6-6,5'a kadar düştü. Gerek IMF kanalıyla gerekse Avrupa Birliği kanalıyla Türkiye'nin tarımını çok fazla desteklediği ve kısması gerektiği söyleniyor. Son derece yanlış. Bütün rakamlar bugün dahi AB ülkelerinin tarımlarını bizden daha fazla desteklediğini gösteriyor. AB bütçesinin yüzde 45'i tarıma ayrılıyor. Kaldı ki bu rakam yüzde 70'lerden bu rakama indi. 1960'lardan itibaren Avrupa ülkeleri büyük desteklerle tarımlarını inanılmaz düzeyde geliştirdiler. Şimdi bize "Gelin aynı koşullarda yarışalım" diyorlar. Bu hiçbir şekilde mümkün değil.
Bugünkü kapasite ve maliyetlerle, Türkiye Avrupa'yla yarışamaz. Ancak, Türkiye de AB ülkeleri gibi tarımını yoğun olarak destekleyerek aynı süreçlerden geçip Avrupa ile aynı hizaya gelirse yarışa girebilir.
Bu yapılmazsa malların serbest dolaşımından ötürü Türkiye'de üretilen hiçbir tarım ürünü ne içerde ne dışarda alıcı bulamaz. Tarım ürünleri Gümrük Birliği'ne girdiği zaman Avrupa'nın ne kadar üretim fazlası varsa Türkiye'de satılır. Türkiye çiftçisinin ürettikleri elinde kalır. Bugün yalnızca patateste yaşanan ve çok önemli olmayan sorun gelecekte bütün ürünlerde yaşanır. Bundan dolayı IMF reçetelerinin kabul edilmesi kesinlikle doğru değildir ve Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmez.
Türkiye'yi AB'ye girdiğinde tarım açısından nasıl bir durum bekliyor?
OTP'ye girmek için altyapının oluşması gerekir. İşletmelerin belli bir büyüklüğe getirilerek, altyapılarının hazırlanması gerekir. Ciddi üretim planması gerekir. Avrupa bunların hepsini 60'lardan beri yapmış. Türkiye bu şekilde GB'ye girerse, ortak bütçeden alacağı payı alamayacağı için tarıma büyük bir yatırım yapamayacak, bugünkü maliyetlerle rekabet edecek demektir. Fransa'da üretilen şarap, Kavaklıdere'yle gümrüksüz rekabet edecek. Hem fiyatı hem de kalitesi üstün olan ürünlerle Türkiye'nin ürünlerinin yarışması mümkün değil. Tam üye olmadan GB'ye girmemeli. AB'ye tam üye olduktan sonra da kendi çıkarlarına uygun hareket edilmeli.
IMF'ye verilen niyet mektubunda verilen tarımla ilgili tahhütleri ve Tarım Bakanlığı'nın hazırladığı tarım reformunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
IMF'nin önerdiği doğrudan gelir desteğine geçilmesi kararı çok yanlıştır. Desteğin neye göre verileceği çok önemli. Ürüne destek verildiği zaman kim daha çok üretiyorsa ona verilecek demektir. Bu yine zenginin desteklenmesi anlamına gelir. Toprak alanına göre verilecekse destek büyük toprak sahiplerine gider. Ayrıca Türkiye'de toprağı ekenle, toprağın sahibi çoğu yerde aynı insan değildir. Toprak sahibi kentte otururken, toprağını köydeki bir başkası eker. Dolayısıyla destek toprak sahibine verilirse üretmeyene parayı vermiş olursunuz. Sanıldığı gibi Avrupa'da bu tür destek yok. Doğrudan destek Avrupa'da şöyle uygulanmaktadır. Mesela bir ürün çok üretilmiş ve piyasada karmaşaya neden olmuşsa, devlet çiftçiyi, "Tarlana bu yıl şu ürünü ekeceksin, ben sana şu anda ektiğin ürünü ekmediğin için kaybedeceğin parayı öderim. Ama diğer ürünü ekme" diyerek, doğrudan destekler. Türkiye'de de bu uygulanabilir. Çayda bu uygulanmaktadır. Belli bölgelerdeki çaylar budanmakta, oralarda bir süre normal verim alınamadığı için devlet alanların sahiplerine kayıplarını ödemektedir. Doğrudan destekleme budur. Aktarıldığı şekilde değildir.
Şu anda uygulanan destekleme sisteminin hataları yok mu?
Türkiye'de destek adı altında tarım desteklenmiyor. Yalnızca belli partiler yandaşlarını bu kredi desteğiyle beslemişlerdir. Üretim artışını hedefleyen bir destek planlanmamıştır. Hükümetle anlaşıp anlaşamadığımız yerler var. Biz IMF ile uyuşmuyoruz. Doğrudan gelir desteği yanlış. Ziraat Bankası (ZB)'nın kredilerinin faizlerinin yüksek tutulmasını istiyorlar, bu da yanlış. Birkaç yıl içinde ZB kredilerinin kaldırılması gerektiğini söylüyorlar bu da yanlış. Ziraat Bankası'nın özelleştirilmesi de yanlış. IMF'ye sunulan niyet mektubundaki görüşleri onaylamıyoruz. Şunu da biliyoruz ki IMF'ye bizim düşüncelerimiz gibi sunulan taahhütler IMF'nin görüşleridir. Tarım Bakanlığı'nın görüşleri olamaz bunlar. Çünkü ne aklı başında bir tarımcı ne de ülkesini seven biri bunlara imza atamaz.
Şu andaki sistemi savunmuyoruz. Ama bu sistemi düzeltmek zor değil. Avrupa'da ürünün maliyetine ve uluslararası fiyatlara göre, buğdayın fiyatı konuyor. Hem üreticinin zarar etmesini önleyen hem de fahiş bir fiyat belirleyip uluslararası piyasalarda rekabet etmeyi önleyen bir fiyat belirleniyor. Buna hedef fiyat deniyor. Bir de piyasada oluşan fiyata bakıyorlar.
Eğer piyasada oluşan fiyat hedef fiyatın altına düşerse, aradaki farkı "telafi edici ödeme" adı altında üreticiye ödüyorlar.
Bu yöntem iki nedenden dolayı doğrudur. Birincisi fiyatları yükseltmemiş oluyorsunuz, ikincisi üretici telafi edici ödemeyi almak için kayıt altına girdiği için vergi kaçırmak mümkün olmuyor. Üretici vergiye girdiği zaman da zaten devletin ödediği fiyat farkının büyük bir kısmı vergi olarak dönüyor. Türkiye böylece neyi ne kadar üreteceğini de görecektir.
Doğrudan gelir desteğini sadece Meksika'da uygulamaya çalıştılar. Batırdılar Meksika'yı şimdi Türkiye'ye geliyorlar. Tüm sorun açıkça görülüyor. Nasıl 50'lerde 60'larda "Siz bırakın sanayiyi biz size veririz. Yeter ki siz Avrupa'ya gıda verin" diyerek traktörü verdilerse şimdi de "Zaten pahalıya mal ediyorsunuz. Biz size satarız. Tarımdan vazgeçin" diye telkinde bulunuyorlar. Bize bunu önerenler sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar.
Türkiye'nin kendi durumuna ve çıkarlarına uygun politikalar uygulaması gerekir. Kendisine empoze edilenleri kabullenmesi durumunda bunun sonucu son derece hüsran olur. Türkiye desteklemelerden vazgeçerse çok büyük sıkıntılara girecektir. Düşünmek bile istemiyorum. Üretimin düşmesi Türkiye'ye açlığa bile götürür.
ÖNCEKİ HABER

Göçmenlere yeni saldırı

SONRAKİ HABER

Savunma sanık sandalyesinde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...