17 Mart 2000 22:00

Bayram sahipsizlik, yalnızlık oldu

Yüzbinlerce insanın 7 aydır çadırlarda, barakalarda yaşam mücadelesi verdiği deprem bölgesinde bayram da farklı yaşanıyor. Oralarda bayram, yitirilen yakınları hatırlatıyor.

Paylaş
Bayram sahipsizlik, yalnızlık oldu
Muzaffer Özkurt - Bülent Falakoğlu
Bayram her yere aynı şekilde gelmiyor. Deprem bölgesinde, daha önceki ya da diğer yerlerdeki bayramlardan farklı manzaralar yaşanıyor. Ne bayram temizliği, ne bayram gezmeleri, ne bayram şekeri aynı... Mezar ziyaretleri bile farklı yaşanıyor, gelenek olduğu üzere dedelerin, babaların mezarı değil sadece ziyaret edilen. Çocuklarının, torunlarının, gelinlerinin, damatlarının mezarlarını ziyaret edenlerin sayısı o kadar çok ki.
Bayramın ilk günü, 17 Ağustos depreminin merkez üssü Gölcük'te, baraka ve çadırların yoğun olduğu Gözlementepe'deyiz. "Depremzede prefabriklere girmiyor" propagandasını yalanlarcasına, kendilerine prefabrik çıkmadığını anlatan depremzedelerle, bayram ve yaşam koşulları üzerine sohbet ediyoruz.
'Anne' denilmesi oğlunu hatırlatıyor
60 yaşlarında olan Gülcihan Duran, altı tahta döşenmiş 5-6 metrekarelik barakasında karşılıyor bizi. Duran ile bayramlaşırken, komşu barakalardan da gelenler oluyor. "Depremde evimiz yıkıldı. Bir çocuğumu kaybettim" diyor ve teker teker oğlundan hatıra kalan fotoğrafları, eşyaları gösteriyor. Oğlu öldükten sonra psikolojik olarak tedavi görmeye başladığını anlatan Duran, "Bana 'anne' denilmesinden bile rahatsız oluyorum. Anne kelimesi oğlumu hatırlatıyor" diyor. Depremden sonra bir ara Bursa'da bulunan kızının yanına gittiğini belirten Duran, Gözlementepe'ye geldiğinden beri devletin hiçbir şekilde yardım yapmadığını, halktan vatandaşların ara ara gelip yardım getirdiğini ifade ederek, şöyle devam ediyor: "Ev vereceklermiş, ama ne zaman bilmiyoruz. Diğer oğlum yeni askerden geldi, ama iş bulamıyor. Nasıl geçineceğiz bilemiyorum."
Okula gidemiyorlar
Komşu barakada oturan ve deprem öncesi oto alım-satımı yaptığını söyleyen Veysel Duran, söze giriyor: "Pek çok kişinin bana borcu vardı, ama depremin ardından insanlardan para istemedim, daha doğrusu isteyemedim. Herkesin acısı vardı" diyen Veysel Duran, işsizliğin büyük boyutlara vardığını ve kendisinin de bu imkânsızlıklar yüzünden ortaöğrenim çağında bulunan iki çocuğunu okuldan almak zorunda kaldığını anlatıyor. Veysel Duran, üç sefer Kaymakam'a çıkıp, iş ayarlanmasını ya da para yardımı yapılmasını istediğini, ancak "sanki bir hayvanmışçasına kovulduğunu" dile getiriyor. Bayramların eski tadının kalmadığını söyleyen Veysel Duran, "Şimdi bayram denilen şey; sahipsizlik, yalnızlık oldu" diyor.
'Çünkü, öldüler...'
Üç barakanın ortasında avluya benzer bir alanda toplanıp, bayram sohbeti yapanların yanındayız bu kez. Onların dertleri de anlatmakla bitecek gibi değil. İşsizliğin üstüne bir de Kızılay yemeğinin kesilmesi, durumlarını daha da kötüleştirmiş. Devletten yardım görmediklerini üstüne basa basa söyleyen depremzedeler, "Bize yardım elini uzatan halktan Allah razı olsun" diyor.
Üç abisinden birisinin ameliyatlı olduğunu söyleyen Birgül Emen, "Bizim evimiz yıkıldı. Prefabrik ev verecekler diye kira yardımı istemedik. Kalabalık olduğumuz için bize biraz geniş prefabrik verecekledi. Ancak bir odalı bir prefabrik verdiler" diyor. Bu eve hasta olan abisi ile anne ve babasının yerleştiğini kendilerinin de bu yüzden barakada kalmak zorunda kaldıkların anlatan Emen, tüm aramalarına rağmen iş bulamadıklarını, böglede iş bulmanın da torpile bağlı olduğunu sözlerine ekliyor.
Bayram günlerinin diğer günlerden farkı olmadığını anlatan Emen, "Eskiden geziyorduk arkadaşlarımızla. İlk önce büyüklerimizin elini öperdik şimdi ise gidip annemle babamı ziyaret edeceğim. Başka yapacak bir şey yok" diyor. Arkadaşlarıyla bayram gezmelerine gidemediklerini söyleyen Emen, hemen ekliyor: "Çünkü çoğu depremde öldü."
Barakada kalmaya zorlandılar
Gönül Dişli ve Sebahattin Dişli adlı depremzede çiftin, barakada kalma nedenleri ise, Gölcük'te bulunan işsizlik sorunu ve çalışanların durumu hakkında en çarpıcı örneklerden. Ambalaj üzerine çalıştığını belirten Sebahattin Dişli, çalıştığı yerden 109 milyon lira maaş alıyor. Evleri deremde hasar görmemiş ancak, bu nedenden dolayı da ev sahipleri kirayı 50 milyon liraya çıkartmış. "Bu parayı ev için verirsek biz ne yiyeceğiz, çocukları nasıl okutacağız" diyen Gönül Dişli, kötü durumda oldukları için prefabrik ev istediklerini ancak kendilerine "Siz hak sahibi değilsiniz" denildiğini ve para yardımı dahi yapılmadığını anlatıyor. Bu gelişmeden sonra onlara baraka yapmaktan başka çare kalmamış.
Bayramı değil, ekmeğimizi düşünüyoruz
Sebahattin Dişli de, yaklaşık bir aydır psikolojik tedavi görüyormuş. Tedavisi için işten izin alamadığını söyleyen Dişli, "Ücretleri saat başına belirlediler. 30 dakika bir yere gitsem bu maaşımdan kesiliyor. Geçen 3 saat tedavi için hastaneye gittim bu bile kesildi. Tedavim 6 ay sürecek. Bu tedavi nasıl bitecek!" diyor. Mesai ücreti olarak yüzde 50 verdiklerini anlatan Sebahattin Dişli, işyerinde kendilerini ücretli izinde gibi gösterdiklerini ve hiçbir hakkından yararlanamadığına da dikkat çekiyor.
Sebahattin Dişli "Bayramı nasıl karşılıyorsunuz" sorusuna şu cevabı veriyor: "Bayramı düşünmüyorum, düşünülecek tarafı kalmadı. Ben çocuklarımın karnını doyurmayı düşünüyorum."
Bir telefon sevindiriyor
Şirinköy Prefabrik Konutları'nda tez gözlü konutlara misafir oluyoruz. Bir konutta 7 nüfus kalıyor. Zennure Bozkurt, "Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım. Siz benim misafirimsiniz" deyip, tatlı ikram ediyor ve başlıyor anlatmaya: "Eskiden aylarca bayram temizliği yapardım. Sevdiğimiz insanlarla, yakınlarımızla, komşularımızla konuşurduk. Bayramlaşırdık. Depremde evimiz yıkıldı, birçok yakınımızı kaybettik. Şimdi ise bayram olduğunu anlamıyoruz. Sabah kardeşim aradı, o kadar sevindik ki. Bir de siz geldiniz de bayram olduğunu anladık. Geçen bayram, dağıtmak için şeker bile almamıştık."
Bulundukları prefabriğin su almasından, su tesisatının ve tuvaletin bile bozuk olmasından yakınan Bozkurt, prefabriklerden önce oturdukları Şirinköy Çadırkenti için "Orada hayvan bile yaşamaz. Öyle bir yerdi" diyor. Tek bir resmi yetkilinin bile gelip bayramlarını kutlamadığını, hallerini sormadığını söyleyen Bozkurt, şöyle devam ediyor: "Kızılay ekmek ve yemek dağıtmayı kesti. Bize kuru erzak dağıtacaklarını söylediler. Dağıttılar ve içinden tam 20 paket makarna çıktı. Sabah akşam makarna yedik. Ocak verdiler tüp ve başlık vermediler. Dört tüp hakkınız var diyorlar, yetmeyince vermiyorlar." Zennure Bozkurt'un eşi Cevdet Bozkurt ile deprem öncesi beraber iş yaptıkları Mustafa Kaya da deprem sonrası işsizliğin arttığını belirtiyor. İkisi de inşaat işinde çalışıyormuş, ancak şu an için inşaat işleri durgun ve iş bulamıyorlar.
Tek sağ kalan
Prefabrik konutun bir de misafiri var, 70 yaşındaki Zozan Teyze. Depremde oğlunu, gelinini ve torununu kaybeden Zozan Yeşildağ, "İnsanları görüyorum dolanıyorlar. Aklıma geliyorlar. Sabahtan beri ağlıyorum. Bayram bana zehir oldu. Devlet bizimle ilgilenmiyor, prefabrik verdiler, ama ne gelen var ne de soran" diyor.
Deprem bölgesindeki durum, kurban bayramında da şeker bayramındakinden farklı değil. Bayram günlerinde depremde yitirilenleri hatırlamanın verdiği acıyı, bayram günü bile hatırlanmamanın hüznü ile birlikte yaşıyor depremzedeler... Onlar, yitirdiklerini geri getiremeyecek olsalar da, evlerini, işlerini geri istiyorlar. Yaşamlarını yeniden kurabilmek, hayatı yeniden üretebilmek için...
ÖNCEKİ HABER

Yeni bir santral kumpası

SONRAKİ HABER

Eğitimde deprem yaşanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...