16 Mart 2000 22:00

Hücre ölüm demektir

8 yılını cezaevlerinde geçiren M. Akif Han, hücre tipi cezaevleri ve af tartışmalarını değerlendirdi: "Devlet, yüzlerce insanı öldürmek zorunda kalacak..."

Paylaş
Hücre ölüm demektir
Beyda Yıldız
Bayrampaşa Cezaevi'nden, 8 yıllık bir hükümlülükten sonra, geçtiğimiz günlerde tahliye oldu M. Akif Han. Af ve hücre tipi cezaevi olarak adlandırılan F Tipi cezaevleri tartışmalarının da içinde bulunduğu günlerin canlı bir tanığı oldu cezaevinde. Han'ın hücre tipi cezaevlerine ilişkin söyledikleri ise düşündürücü: Hücre yeni bir katliam demektir.
Af tasarısının tartışıldığı dönemlerde siz de cezaevindeydiniz. Affı nasıl değerlendirdiniz içeride ve af tartışmaları nasıl bir beklenti yarattı sizde?
Bu konuda daha önce 1991 deneyimi var biliyorsunuz. 1991'de Terörle Mücadele Yasası (TMY)'nı çıkardıklarında yine af tartışmaları yapılmıştı. Fakat cezaevlerini boşaltırken (af getirirken) çok ağır cezaları da gündeme getirmişlerdi. Şimdiki af tartışmaları esasen günümüzün kendi ihtiyaçlarından kaynaklı olarak gündeme geldi ve bunu sadece adli hükümlülerle sınırlandırdılar. Çetelerin aklanması gündemdeydi. Af bahane oldu. Affı içeride öz itibariyle algılayış tarzımız böyleydi. Yani burjuvazi cezaevlerine yine saldıracak, hücreleri hayata geçirmeye çalışacak. Afla birlikte bir düzenleme yaparlarsa eğer, hücre tipi cezaevi saldırısı için de geniş bir zemini hazırlamış olacaklar. Bugünlerde hazırlanan 'Üçlü Protokol'de cezaevindeki tutukluların örgütlülüğünü parçalamayı amaçlıyor. Hücre tipi de bunu hedefliyor. Tutukluların, siyasi, insani kimliklerini, onurlarını koruma ve üretebilme temelinde talepleri var. Diğer arkadaşları ile görüşme hakkı, yayınları izleme hakkı vb.
Peki ya F Tipi cezaevleri....
Devlet açısından bakarsanız hazırlıkları daha önceye dayanan bu mezarlıklar, daha önceden adım adım geliştirilmişti. Belki şu an mimari yapısı hazırlandı. Ancak en temel ayağı kamuoyunun hazırlanmasıydı. Cezaevinde, bırakın hücreler 'çözüm olacak' kanaatini oluşturmayı, kamuoyu nezdinde katliamları dahi meşrulaştıran, yani 'içeridekileri öldürebilirsiniz' şeklinde bir bombardıman süregeliyordu. Ve aslında bu konuda önemli mesafeler alındığını da kabul etmek lazım. Öyle bir şey ki devlet hücre tipini oda tipi olarak lanse ediyor. Kimi kurumlar da oda sistemi diyor, ancak altını farklı dolduruyor. Ancak burjuvazinin çok güçlü propagandası olduğu için 'oda sistemi' diyerek aslında o propagandaya eklemlenmiş bulunuyorlar. Sanki devletin desteklediği oda sistemini onlar da destekliyormuş gibi duruyorlar. Ancak yaygın bir şekilde kamuoyunda hücre tipi meselesinde ikna ediliş söz konusu. Biz hücreyi bir saldırı olarak değerlendiriyorduk. Bu gerçekten de stratejik bir saldırı. Daha önce de birçok kez saldırılar yaşandı, katliamlar yaşandı, ancak hücre tipi saldırısı daha çaplı daha büyük ve stratejik önemde bir saldırı.
Ve bedeller ödenecek, hücrelere girilmeyecek. Yani öz itibariyle hücreleri, siyasi insani kimliklerin tüketildiği yerler olarak görürseniz; bu kimlikler korunacak; hangi bedeller ödenirse ödensin. Böyle bir netlik var cezaevlerinde.
Cezaevinde bulunanların F Tipi cezaevlerine karşı kamuoyundan beklentileri neler?
Cezaevindeki eylemler aslında bir anlamda kamuoyuna sesleniş. Bir çığlık. O destek her zaman isteniyor ve bekleniyor. Dolayısıyla içeridekiler sahiplenilmeyi bekliyorlar. Saldırı hepimize çünkü. Devlet önümüzdeki dönemde yaşanacak hücre tipi çatışmasında başarılı olursa aldığı cesaretle daha da pervasızca her şeye saldıracak ve belki de herkesi hücrelere sokmaya çalışacak. Ancak cesareti kırılırsa toplumsal muhalefetin cesareti ve morali de artacak. Hücre insanların gündemine öyle veya böyle oturacak mutlaka. Ya katliam olduğu için oturacak veya... Bu sadece tutukluların sorunu değil. Destek beklemiyor, 'Bu sizin asil sorununuz' diyorlar. Bir işçi, bir memur, kendisi için, çocuğu için direnmek zorunda hücre tipine.
Ulucanlar Cezaevi'ndeki katliam cezaevlerinde yaşanan saldırılara son örnekti. Katliam öncelinde neler oldu. Sonrasında cezaevlerinde nasıl bir etki yarattı?
Ankara'da o sorun yaşandığında ve devlet bilinçli olarak gerginliği tırmandıran bir hatta yürüdüğünde aslında biz de oldukça endişeleniyorduk. Adalet Bakanlığı'na defalarca başvurularda bulunduk ve dedik ki; 'Af çıkacak, böylece cezaevleri boşalacak diyorsunuz. O zaman bize yeni bir koğuş için söz verirsiniz.' Bu duymazdan gelindi. Ve hemen ardından da katliam yaşandı. Öfkemiz oldukça büyük oldu. O zaman bir telsiz konuşması dinlenmişti. Bu bir tanığın anlatımı. Telsiz konuşmasında görevlilere '30'a kadar yolunuz var' denmiş. Yukarıdan gelen bu emir bu katliamın planlı bir katliam olduğunun bir göstergesiydi.
Son olarak neler söyleyeceksiniz?
Devletin Ulucanlar katliamı sonrası katliamlardan sağ kurtulanlara karşı dava açması aslında bir siyasal tanımazlık anlamına geliyor.' Bu yüzden temel taleplerimiz artık can güvenliği oldu. Diğer talepleri arka plana attık. Devlet, hücre tipine geçmek istiyorsa yüzlerce insanı öldürmek zorunda kalacak. Bunu biliyor. Devlet bunu göze alacak mı almayacak mı? Bunu bizim mücadelemiz belirleyecek. Dışarıdaki kamuoyu duyarlılığı ve mücadelesi belirleyecek. Hücre, aynı zamanda ölüm anlamına geliyor. Ve kimse buraya girmez. Zorla götürmeye çalışırlar, o zaman da katliam yaparlar. Belki şu konuya da eğilmek gerekiyor. Şimdiye kadar cezaevleri, tutukluları ve yakınlarını ilgilendiren bir sorun olarak algılandı. Demokratik güçler böyle algılamış, gerektiğinde desteklerini sunmuş. Bu temel bir yanılgı.
Katliamcıları ve işkencecileri yargılatamazsak eğer -bu Ulucanlar'da öyledir, Süleyman Yeter'de öyledir, Metin Göktepe'de öyledir- kendi adınıza ve alanınızda bir sonuç alamazsınız. Bu örgütlü güçlerin, demokrasinin temel sorunudur. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Kiracılar sokakta kalmaktan korkuyor
Sakarya'da, 17 Ağustos depreminde evleri yıkılan ya da oturulamaz hale gelen depremzede kiracıları, önlem alınmadığı takdirde, prefabrik konutlardan çıktıklarında barınma sorunu bekliyor. 15 bin 108'i Sakarya merkezinde olmak üzere toplam 24 bin 600 konutun yıkıldığı Sakarya'da, kalıcı konut için yalnızca 5748 kişi başvuruda bulundu. 3 ve 6 milyar liralık konut inşa yardımı için başvuran 6545 kişi ile hak sahiplerinin toplam rakamı 12 bin 293'e ulaşabildi. İkinci ev konumunda olduğu için yeniden inşa edilmeyecek 12 bin 307 konutun yanı sıra, orta hasarlı 18 bin 408 konuttan yalnızca 8380'i için onarım yardımı başvurusu yapıldı.
Net bir proje yok
Yıkılan konutlarından yalnızca biri için başvurabilen ev sahipleri, ikinci konutlarını kaybetmelerine karşın başlarını sokacak bir ev güvencesini taşırken, hak sahipliğinin söz konusu olmadığı 12 bin 307 konutun büyük bölümünde oturan kiracıların konut sorununu çözmeye yönelik netleşmiş bir proje bulunmuyor.
Ciddi sıkıntılar yaşanacak
Konuya ilişkin açıklamada bulunan Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Duran, prefabrik konutların tahliyesinden sonra ciddi bir konut sıkıntısı yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. Prefabrik konutların tahliyesinin yanı sıra sanayileşmenin sürmesi ve Sakarya Serbest Şehir Projesi'nin hayata geçmesiyle Adapazarı'nın göç alan bir kent haline geleceğini savunan Duran, şöyle konuştu: "İleride karşılaşacağımız belli olan konut sorununun çözümü için proje hazırlıklarına başladık. Öncelikle, ucuz arsa ve konut üretimi konusunda çalışmalar yapıyoruz. Yeni yerleşim merkezi olarak belirlenen Karaman köyü çevresinde arsa üreterek, konut yapımını teşvik edeceğiz."
ÖNCEKİ HABER

EBK'nın tasfiyesi tarıma darbe vurdu

SONRAKİ HABER

Üç Oscar adayı film beyazperdede

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...