05 Mart 2000 22:00

Realitenin keşfini anlattık!

"Güneşe Yolculuk" filminin yönetmeni Yeşim Ustaoğlu, filmde sorunları doğrudan yaşayan bir Kürt genci ile dost olan bir Türk gencinin gerçeği keşfetmesiyle birlikte yaşadığı dönüşümleri anlattıklarını belirtiyor.

Paylaş
Realitenin keşfini anlattık!
Şenay Aydemir
Yönetmen Yeşim Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolculuk" isimli filmi geçtiğimiz cuma günü Türkiyeli izleyiciyle buluştu. Gösterildiği ülkelerde büyük ilgi çeken ve sinema eleştirmenlerinin beğenisini kazanan film, Türkiyeli eleştirmenlerin de beğenisini kazanmış durumda. "Güneşe Yolculuk" şimdi kendi seyircisinin reaksiyonunu bekliyor.
Filmin yönetmeni Yeşim Ustaoğlu, çekimler sırasında çeşitli zorluklarla karşılaştıklarını ifade ediyor. Filmin uzun süren bir çalışmanın ürünü olduğunu belirten Ustaoğlu, anlatılan temanın bir gerçekliğin keşfi olduğunu aktarıyor. Yeşim Ustaoğlu ile "Güneş'e Yolculuk" Türkiye sineması üzerine görüştük.
Filminiz geçtiğimiz yıl Türkiye'nin iki önemli festivali olan İstanbul ve Ankara film festivallerinde gösterildi ve birincilik kazandı. Ancak buna rağmen Türkiye'de gösterime girmesi birçok ülkedeki gösterimlerin ardından gerçekleşti. "Güneşe Yolculuk" neden bu kadar geç gösterime girdi?
Nedeni basit aslında. Hepimizde farkındayız. Türkiye'de ve yurtdışında birçok ödül almasına ve Kültür Bakanlığı'nın gösterim izni vermesine rağmen, dağıtımcı şirketler bu filmi dağıtmak istemediler. Biz de kendimiz dağıtmaya karar verdik. Filmin daha fazla beklemesini istemedik.
"Güneşe Yolculuk" gösterildiği ülkelerde övgüye değer bulundu. Türkiye'de ise beklenen ilgiyi görmedi. Sizce de böyle mi?
İlgi görmedi değil. Basından da ilgi gördü. Ancak, film üzerine eleştirel yazılar sanırım şimdi çıkacak. Maalesef festivallerde gösterildiği dönemlerde üzerine yazılan kritik yazıları çıkmadı. Şimdi onları bekliyoruz tabii. İnsanların ne düşündüklerini göreceğiz. Ama ben seyirciden hep olumlu tepki aldım. Bazı seyirci, rahatı-huzuru kaçtığı zaman yani görmek istemediği zaman, filmin ağırlığının ötesindeki anlamsız detaylarla uğraşmaya başlıyor. Bu filmde önemli olan Türkiye'de ne olduğunu, Berzan'ın Mehmet'in dramını tartışabilmek. Bu anlamda Berzan da Mehmet de çok gerçek, çok elde tutulur karakterler. Film zaten bu yüzden insanlara çok dokunuyor. Hem de rahatsız ediyor.
Türkiye'nin politik ortamı böylesi bir filmin çekilmesinde, hem çekim aşamasında hem gösterim sırasında zorluklar doğurabilir nitelikte. Filmi çekerken bu tür zorluklarla karşılaşıldı mı?
Detaya inmek istemiyorum ama çekilirken birçok badire atlatıldı. Ama insan bir şeye inandığı zaman ne olursa olsun yapacak yolu bulur. Bu filmin çekimi böyle gerçekleşti. Sıkıntı çektik, çekmedik demiyorum. Ama sonuç olarak film çekildi. Önemli olan insanın kendi sesini dinlemesi ve kendisine otosansür uygulamaması.
Film, şimdiye kadar Kürt sorununa ilişkin çekilen filmlerden "Kürtlerden yana, ama bir Türk'ün gözüyle" anlattığı hikâyesi bakımında ayrılıyor. Türk gencinin önce İstanbul'da sonra da Kürt illerinde 'gerçeklerle' yüzleşmesi işleniyor. Sizce, Türkiye'nin batısı soruna filmdeki gibi uzak mı? Sorun Türkiye'nin sorunu mu?
Sorun bütün ülkenin ve bütün dünyanın sorunu. Bizim de en önemli sorunlarımızdan birisi. Dolayısıyla bu konuya değinirken, bir Türk genci ile Kürt gencini yan yana getirirken esas sorunu Türk gencinin etrafında odaklayıp kendi kimliğinin farkında olanın, yoğun olarak sorunu yaşayanın realitesini keşfeden bir hikâyeyi anlatıyoruz. Fakat bu keşif, çok naif, olanın bitenin farkında olmayan bir gencin adam olmasını sağlıyor. Bu filminin ana teması bu keşfi anlatmak. Ayakları üstünde durabilmeyi öğrenmek, realitenin onu olgunlaştırmasını sağlamak. Film böyle bir değişimi anlatıyor. Batı'daki Türk genci anlatırken de ayrımcılığı çok tersinden ele alıyor. Herkesin birbiriyle ne kadar aynı, ne kadar eşit olduğunu da bir tarafıyla anlatıyor film. Bir yandan da çok evrensel bir dili varki bütün dünyada buna maruz kalan insanlara da gönderme yapıyor.
Avrupa ülkelerinde filme ilginin bu kadar yoğun olması Avrupa Birliği duyarlılığıyla ilişkili olabilir mi?
Bu film içerden yapılmış bir film, her yerde aynı tepkiyi aldık. Bunun AB ile bir ilgisi yok. Profesyonellerden ya da sıradan izleyiciden aynı tepkiyi aldık. Böyle bir ortak potada bu film birleşti. Türkiye'de de aynı şey oydu. Herkes o çocukları anlıyor, hissediyor ve duyuyor. Hangi ülkeden olursa olsun. AB'nin kucak açıp da bu filmi baştacı etmek gibi bir niyeti olduğunu sanmıyorum.
Türkiye'de politik sinemanın örneklerine sıkça rastlanmıyor. "Güneşe Yolculuk" bu anlamda önemli bir yapım. Bundan sonraki süreçte 'sinema-politika' ilişkisinin nasıl olacağını öngörüyorsunuz?
Bundan önceki kuşak bundan çok uzak. Şimdikilerde dahil olmak üzere politik olmak bir çeşit ayıpmış gibi değerlendiriliyor. Politika yapmak için sinema yapılmaz. Ama nerde, kim olduğumuzu da unutmamak lazım. Hayatla mutlaka bir ilişkimiz vardır. Etrafımızda bu kadar çelişki yaşanıyorken, bunlardan uzak durmaya çalışmak bana ekstra bir çaba harcamak gibi geliyor. Ben en azından bunu yapmamaya çalışıyorum.
Ancak diğer taraftan, yeni genç kuşak sinemacıların içinde çok daha duyarlı gençlerin olduğunu da biliyorum.
ÖNCEKİ HABER

İşkence 'teftişinde' ikinci perde

SONRAKİ HABER

Başkaldırımız hiç bitmeyecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...