26 Ocak 2000 22:00

Yaşanabilir güvenli mekânlar istiyoruz!

Avcılar'da, depremin ardından 5 ayı aşkın bir süre geçmesine karşın, insanlar soğuk havalara ve yoğun kar yağışına rağmen...

Paylaş
Yaşanabilir güvenli mekânlar istiyoruz!
Muzaffer Özkurt
17 Ağustos depreminden İstanbul'da en çok etkilenen bölge Avcılar oldu. 30'a yakın ev çökerken yüzlercesi de ağır hasarlı hale geldi. Bu tarihten itibaren de Avcılar halkı kendi imkânlarıyla kurduğu barakalarda kalmaya başladı. Depremin ardından yapılan tartışmalar ise insanları iyice umutsuzluğa itmiş durumda. Bu yüzden depremin üzerinden 5 ayı aşkın bir süre geçmesine karşın halen pek çok insan barakalarda kalmaya devam ediyor. Ne belediye ne de Kriz Merkezi buradaki insanlarla ilgilenmiyor.
Sorunlar dağ gibi...
Barakada kalanlar pek çok sorundan söz ediyorlar. Kuduz vakalarının sıkça görüldüğünü, barakalarda yaşamaktan iyice korktuklarını anlatıyorlar. Çocukları hasta olunca, evlere çıkmak zorunda kalanlar da olmuş.
Evlere giremiyorlar
Kışın soğuğuna ve kar yağışına rağmen barakada kalan ailelerden biri de Güven ailesi. "Güvensizlik yüzünden akşamları barakada kalıyoruz" diyen Sultan Güven, 17 Ağustos depreminin ardından barakada kalmaya başladıklarını anlatılıyor. "Deprem olduktan sonra harfiyatları boş alana yığmaya başladılar. Her harfiyattan kollar ve bacaklar çıkıyordu" diyen Güven, Avcılar'daki insanlarla kimsenin ilgilenmediğini belirtiyor.
Belediye barakaları yıktı
Tüm zor şartlara rağmen yaptıkları barakalarda kaldıklarını ifade eden Güven, şunları anlatıyor: "12 Kasım'dan önceki pazar günü belediye dozerlerle geldi. Bütün barakaları yıktılar. Gerekçe olarak da 'Deprem olmayacak artık. Barakalar görüntüyü bozuyor' dediler." Güven, "Bu uygulama nedeniyle Düzce'de yüzlerce insan yaşamını yitirdi" diyerek, 12 Kasım sonrası yapılan barakalara belediyenin karışmadığını ifade ediyor. Önemli olanın bir deprem olasılığının olduğu ve buna karşı önlem alınması gerektiğini belirten Güven, "Devlet bu konuda daha duyarlı olmalı. Maddi olarak insanlara yardımlar yapılmalı ki evler kontrol ettirilsin ve gerekiyorsa sağlamlaştırılsın" diyor. Güven, olası bir depremin ancak bu şekilde atlatılabileceğini de sözlerine ekliyor.
Sağlık problemleri artıyor
Güven, ortada bir belirsizlik olduğunu ve bu durumun insanları korkuttuğunu aktarıyor. Bu yüzden insanların birçoğunun gündüz evine girebildiğini, ancak akşamları deprem psikolojisiyle barakada yattığını anlatan Güven, insanların bu yüzden sağlık problemleri çektiğini söylüyor. "Özellikle pek çok kişi bronşit oldu. Grip zaten var" diyen Güven, bu duruma bir çözüm getirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Sorumlu ANAP
1992 yılından itibaren yönetime gelen ANAP'lı belediyelerin yüksek binalara izin verdiğini de anlatan Güven, "Kendi yandaşlarına rant alanı açmak için kat izni verdi. Kaçak yapıları ve katları yıkmak yerine para karşılığı ruhsat verdi, sonra da depremle beraber binalar yıkıldı" diyor.
Baraka soygunu
Cevriye Öztürk de 17 Ağustos depreminin ardından barakada kalanlardan. Hiçbir yerden yardım görmedik" sözleriyle konuşmasına başlayan Öztürk, kendi olanaklarıyla bir şeyler yapmaya çalıştıklarını anlatıyor. "Belediyeye gittik, kriz merkezine gittik kimse ilgilenmedi. Yardımların dağıtıldığını söylediler, ama biz bunlardan hiçbirisini almadık" diyen Öztürk, kendi olanaklarıyla yaptıkları baraklar için gerekli malzemelerin de katlanarak zamlandığını söylüyor.
Fiyatlar yükseldi
"Tahta fiyatları zaten oldukça zamlandı. Yalıtım için kullanılan strafor bir milyon liradan 4 milyon liraya çıktı. Beyaz naylonun fiyatı 250 bin liradan 1.5 milyon liraya çıktı, ziftli naylon ise 450 bin lirayken 5 milyon liradan satılır oldu. Çivinin kilosu eskiden 250 bin liraydı, bizim baraka yapılırken 7.5 milyon liraya aldık. En basit süpürge sopasının tanesi bile 750 bin liradan satıldı" diyor.
Bilgilendirme yapılmadı
Cevriye Öztürk, hiçbir şekilde depreme dair bilgilendirme çalışmasının yapılmadığını vurguluyor ve şöyle devam ediyor: "Bir defa kültür merkezine bilim adamlarını getirmişler ama kimseye duyurmadılar.
Seçim zamanı hoparlörlerle oy istiyorlar, bizim için bir çalışma olduğunda ortalıkta ses yok. Hoparlör yaptırmışlardı. 'Vergi zamanını duyurmak için' dediler. Daha sonra vergi zamanını da duyurmadılar." Kimsenin ölmesini istemediklerini belirten Öztürk, kendilerini sadece seçim zamanı hatırlayanlara da tepki duyuyor.
ÖNCEKİ HABER

Bugünün Muğlalı'ları kim?

SONRAKİ HABER

'Devlet üniversitelerinin içi boşaltılıyor'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...