16 Ocak 2000 22:00

Ermeni türkülerindeki çokseslilik

Sayat Nova Korosu, Anadolu'daki Ermenilerin müzikal ürünlerini yorumlarken "dört sesli" düzenlemeleri seçiyor.

Paylaş
Ermeni türkülerindeki çokseslilik
Sinan Gündoğar
Aralık ayında AKM'de verdiği "Muş Türküleri" adlı konserden sonra tanıdık Sayat Nova Korosu'nu. Koro, adını, 18. yüzyılda yaşamış büyük Ermeni ozan Sayat Nova'dan alıyor. Şef Lusine Şahrikyan'ın yönettiği ve Sarem Hacıoğlu'nun piyanosuyla eşlik ettiği koronun "Muş Türküleri" adlı konserine, BGST, Knar, gibi müzik topluluklarının yanı sıra, Şenol Filiz, Birol Yayla, Nezih Yeşilnil gibi tanıdık sanatçılar da katkı sundular. Biz de, koronun tarihçesi, repertuvarı ve yönelimlerinden hareket ederek Anadolu ve Ermenistan'da yansımasını bulan Ermeni müziğinin niteliklerini öğrenmek için koronun kurucularından Pakrat Estukyan ile görüştük.
Sayat Nova Korosu'nun kuruluşu hakkında bilgi verir misiniz
Koro, kuruluş tüzüğü ile, bir kilise korosudur. 1972 yılında Boyacıköy Ermeni Kilisesi'nin korosu olarak kuruldu.. Çoğunlukla genç insanlardan oluşuyordu, koronun kurucuları. Ve bu insanların büyük bir çoğunluğu üniversite öğrencisiydi. '70'li yıllar, Türkiye'nin motivasyonunun da çok aydınlık olduğu yıllardı. O yıllar içerisinde folklor, halk müziği herkes için çok cazipti. Bu, bizim yolumuzu da çizen faktör oldu. O günden bugüne kadar hep konserlerle sürdü koronun çalışmaları.
Sayat Nova Korosu'nun repertuvarını hangi ölçütleri göz önüne alarak oluşturuyorsunuz?
Bizim koromuz "dört sesli" müzik yapma profili ile kuruldu. Bizim hareket alanımızı belirleyen de bu şekilde bestelenmiş eserler. Dolayısıyla biz Anadolu Ermenileri ürünlerinde ne kadar çokseslendirilmiş örnek varsa, o kadar yorumlayabildik.
Ermenistan'da yaklaşık 70-80 yıllık bir süre türkülere sosyalist bir yaklaşımla önem verildi. Bu birçok araştırmayı gündeme getirdi, pek çok etnomüzikoloji çalışması yapıldı. Bu çalışmaların başlangıcını Gomidas'a kadar götürmek mümkündür. Gomidas çok büyük bir derlemeci, bir etnomüzikologdur. Bizim repertuvarımızda da Gomidas'ın derlemeleri ağırlıkta. Ancak bunlar, çoksesli haline getirilmiş olan derlemelerdir.
Koro'nun seslendirdiği ürünler köy kökenli ürünler. Bu ürünler çoğunlukla iş türküleri, hasat türküleri, toprağın işlenişinde söylenmiş olan "horoveller"den oluşuyor. Ancak bunlar, polifonik bir düzenlemeyle dinleyiciye ulaştırılan ürünler. Geleneksel türküleri polifonik bir tarzda düzenleyen müzisyenler, batı müziğini iyi bildikleri için, batı müziğinin çokseslilik kalıbına sadık kalmışlardır.
Repertuvarın oluşturulmasında çoğunlukla yazılı kaynaklardan yararlanıyoruz. Bunların büyük bir çoğunluğu Ermenistan kaynaklı. Ama onların içinde Anadolu'yu inceleyenler de var. Bizim "Muş Türküleri" etkinliğimizin ağırlığını, yine Ermenistan'daki araştırmacıların derlemeleri oluşturdu.
Çoksesli olarak yorumladığınız ezgilerde hangi enstrümanları kullanıyorsunuz?
Koro olarak hep otantik enstrümanlara ilgi duyduk. Ancak belirleyici olan icra ettiğimiz parçaların niteliği. Bazı parçaları enstrümansız, bazılarını orkestra, bazılarını ise sadece piyano eşliğine yorumluyoruz. Ama itiraf etmek gerekir ki, istenen düzeyde orkestra oluşturmakta da hep zorluklar çektik. Her zaman için bir ud, kanun, duduk çalabilen arkadaşlar bulmakta güçlük yaşadık. Ama o imkânları bulduğumuz bütün zamanlarda bundan yararlandık. Son zamanlarda, örneğin "Muş Türküleri"nde de Knar grubundan arkadaşlar bazı eserlerde bize enstrümanlarıyla eşlik ettiler.
Ermeni müziğindeki çokseslilik anlayışı ile, Rus müziği, Azeri müziğinin çokseslilik anlayışı birbirine çok yakın. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Ermenistan son 80 yıllık bir zamanın 70 yılını Soyvet Sosyalist Cumhuriyeti olarak yaşadı. Aynen Azerbaycan'ın yaşadığı gibi. Bu süreç içerisinde sosyalist ideoloji, sanatta da kendi taleplerini getirdi. Bu, o toplumların kendi geleneksel müziklerinden daha farklı bir alternatifi de ortaya çıkardı. Bu, şunun ifadesiydi. Artık Sovyetler'de yeni bir yaşam vardı, yeni ufuklar vardı, yeni üretim biçimleri vardı. Bu yaşam biçimi de kendi sanatsal biçimini yansıtacak formatlara gereksinim duydu. Bu formatlar, Ermenistan ve Azerbaycan'da kolhoz ekonomisinin methiyesini yapan türküler şeklinde ortaya çıktı. Ermeni müziğinin en karakteristik özelliği taşıdığı hüzündür. Oysa o dönem ürünlerinde coşku çok yoğun olarak hissedilir, çünkü büyük ülkenin yurttaşlarının geleceğe duyduğu güveni yansıtırdı, hatta propaganda amaçlı kullanılırdı, ortaya konan eserler. Sanatçılar, o dönemlerde yurtdışına çıktıklarında, bu şarkıları seslendirirlerdi. Bu şarkılar bizi de çok etkiledi. 28 sene önce koromuzun kuruluşu yıllarında biz de bu repertuvardan çok etkilendik. Ancak zaman içerisinde o etkilenme duruldu. Yerini daha gelenekçi, daha otantik repertuvara bıraktı.
Sosyalist anlayışla Sovyetler'de yapılan çokseslilik hiçbir zaman gelenekselliği reddetmedi. Hatta o gelenekselliğin üzerinden yeni şekillenmeyi hedefledi...
Sadece 1920 ve '30'lu yıllardaki üretimlerin geleneksel yapıyı yansıtmadığını belirtmek istiyorum. Ama ben bugün bu manzaraya baktığımda bundan çok rahatsız değilim. Yani ben bir kültürel sekteye uğratma gibi algılamıyorum sosyalist süreci. Kazanılmış, oluşturulmuş ayrı bir repertuvar diye algılıyorum. Eğer bu süreç yaşanmamış olsaydı, özgün ürünler oluşturan sanatçılarımız daha az olacaktı. Bunların büyük bir kısmı folklor geleneğinden beslenmekle beraber, o dönemin yönelimlerinin de izlerini taşıyorlar.
Geçmişten bugüne Ermenistan'daki müzikal değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz burda hep bir özlemin içinde olduk. Ermenistan uzun yıllar, Türkiye için "sınırı olan, ama çok uzak" bir ülkeydi. Kültürel alışverişimiz inanılmaz düzeydeydi. Tabii ki bunda bizim milliyetçi bazı duygusallıklarımızın da etkisi var. Ermenistan'da yapılan her şey burda takdirimizle karşılandı. Çok fazla seçici olmadık. Ermenistan'da belki de belli bir kültürel birikimin sonucu özgün caz eserleri de denendi. Geleneksel ezgilerin polifonik düzenlemelerinde çok uç noktalara gidildi. Geleneksel yapılar üzerinden şekillenen çok modern operalar da bestelendi. Bunların hepsini ilgiyle izledik. Yaşadığımız koşulların getirdiği duygusallıkla çok da objektiflik içerisinde değildik. Oradan gelen şeyleri sevmeye programlanmıştık. Bakışımız hep o yöndeydi.
Fakat bugün, acı bir tablo var. Dokuz yıldan beri bağımsız Ermenistan'da kültüre ayrılacak bütçe yok. Bugün Ermenistan'da popüler kültürün ürünü olan çok kötü bir müzik var. Bir çeşit arabesklilik söz konusu. Ülkemizde ne kadar beğenmememiz gereken müzik varsa, bunların hepsi Ermenice sözlerle çok revaçtadır. Sanırım bu da, Azerbaycan'la paylaştığımız bir kaderdir. Orada da egemen olan bundan farklı değil. Ancak ciddi bir kültürel birikime sahip, okuryazar ve evde piyanosu bulunan insan sayısının çok yüksek olduğu Ermenistan'da bu yozlaşma çok uzun sürmez. Pek karamsar değilim.
ÖNCEKİ HABER

Askeri vakfa, süngü zoruyla bağış

SONRAKİ HABER

İzmir'in kültür gündemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...