10 Ocak 2000 22:00

'Sıkıyönetim' yeraltına inince!..

Yönetmen Marco Bechis'in Arjantin'de askeri darbe sırasında 'kaybedilen' 30.000 insanın 'akibeti'ni aktardığı filmi 'Olimpo Garajı' gösterime girdi.

Paylaş
'Sıkıyönetim' yeraltına inince!..
Şenay Aydemir
Arjantin sineması, 1978 askeri darbesinin izini sürmeye devam ediyor. Geçtiğimiz cuma günü gösterime giren 'Olimpo Garajı'da bunlardan birisi. Yönetmenliğini Marco Bechis'in gerçekleştirdiği film; Arjantin'de askeri darbe sırasında 'kaybedilen' 30.000 insanın 'akibeti'ni aramak üzere yola çıkmış. Bechis, daha önce bu konuya ilişkin filmleriyle gündeme gelen ve Türkiye'de de filmleri ilgi gören ünlü yönetmen Costa Gavras'ın bıraktığı yerden devam ediyor gibi...
Costa Gavras'ın 'Kayıp', 'Sıkıyönetim' ve 'Ölümsüz' filmleri darbenin ertesinde 'yukarı'nın akıp giden hayatından örnekler sunuyorlardı bize.
Gavras, 'Sıkıyönetim'de darbenin hemen ertesinde Arjantin'de devrimcilerin, o çalışmalarına kamerasını çeviriyor. Ve kentin içinde sürüp giden hayatı aktarıyordu. Bechis ise, darbenin ardından birçok kentte yeraltında kurulan, üzerinde 'hayatın' akıp gittiği işkencehanelere çeviriyor kamerasını.
Maria, annesiyle birlikte yaşayan ve yoksul insanlara okuma yazma öğreten bir gençtir. Evlerinde Maria'ya aşık olan Felix adında bir pansiyonerle birlekte kalan anne ve kız, bir gün evlerinin sivil giyimli insanlar tarafından basılmasıyla sarsılırlar. Arjantin ordusundan geldiklerini söyleyen 'siviller', Maria'yı alırlar ve giderler. Annesine 23 No'lu karakola gittiklerini söylerler. Anne Diane'nin, kızını bulmak için yapacağı bütün girişimler sonuçsuz kalacaktır.Filmin kalan kısmının büyük bölümü Olimpo Garajı denilen bir işkencehanede geçiyor. Olimpo Garajı hergangi bir cadde üzerinde bulunan ve her gün insanların yanından geçtikleri bir binadan başka bir şey değildir. İşkence yapılırken, açılan yüksek ses, mazgalların arasından kentin sokaklarına akarken, garajda her şey 'olağan' bir şekilde devam etmektedir.
Maria'nın Olimpo Garajı'ndaki işkenceli sorgusu sırasında 'Felix'i görmesi ile filmin seyride değişir. Felix, Maria'nın hem işkencecisi, hem de kurtuluş umudu olur.
Bechis, sürekli işkence yapılan, voltajın bir inip bir çıktığı bu karanlık yerde, 'yoğun bir işkence' yapıldığını duyumsatmayı beceriyor. Bunu gerçekleştirirken de, 'kaba' bir görsel gösteriden uzak duruyor. Ancak, içerideki insanın 'ruh halini' anlatmakta yeterince başarılı olduğu söylenemez. İçeride bulunan onlarca insanın 'hasbelkader' bir araya gelmiş insanlar; 'her biri kendi başına bir örgüt' gibi düşünlmesi; onların birbirlerinden 'bağımsızlaştırılması' eksiklik duygusu veriyor. Sorgulamalar sırasında 'neyin', 'ne için' istendiğinin muğlaklaşması da filmdeki dengeyi bozuyor. Böyle olunca'da işkenceciyle, işkenceye maruz kalan arasındaki ilişkinin ruh hali seyirciye yeterince aktarılmıyor. Ancak sanırız, bu sonuç yönetmen Bechis'in söz konusu gerilimden çok, 'kayıplar'ın akibetine ilişkin söz söyleme tercihinden kaynaklanıyor.
Bütün bunlar bir yana, Olimpo Garajı, 'işkence'nin örgütlenmesine ve nasıl bir iş' olarak algılandığını göstermesi bakımından önemli bir film. 'Yukarıdaki' hayatlarında iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir sevgili olan insanların; Olimpo Garajı'na geldiklerinde 'her hangi bir işi yapıyormuş' gibi davranmaları, faşizmin işkenceyi ne kadar 'sıradan'laştırdığının bir göstergesi de aynı zamamda. İşe gelenler, herhangi bir fabrikada mesaiye başlıyorlarmış gibi kartlarını basarak içeri giriyorlar. Mesai bittiğinde, işkencelerini bırakıp, yerlerini bir sonraki mesaide çalışana bırakıyorlar. Çok 'sıradan', çok 'sistemli'.
Filmin esas karakteri görünümündeki Felix, 'sevdiği kadına' dışarıdan gerçek çiçekler getirirken, görevi gereği işkence yapmaktan da geri durmuyor örneğin. İşkencecilerin de illa bir bu işi yapmak gibi bir dertleri yok. Görev yerleri değiştirildiğinde itiraz etmiyorlar.
Bir başka ilgi çeken noktada, filmin kontgerillanın işleyişini göstermesi. Birbirinden bağımsız hücreler; tehdit, şantaj ve yalanla ekonomik gelir elde etme vb. Yasa yok, kayıt yok...
Şili'li yönetmen Marco Bechis, filmin bazı yerlerinde kentin gökyüzünden 'ışıltılı' görüntüsünü sunarak, birden yeraltındaki karanlığa dönüyor. Kent, kendi halinde gündelik hayatın sıkıntılarıyla akıp gitmektedir. Ancak, darbenin ardından yeraltında, garajlarda, barların bodrumlarında yeni bir hayat işleyişi egemen olmaya başlamıştır. Bechis, Arjantin'nde darbeden sonra kaybedilen herhangi bir gencin, evinden alınıp, kaybedilinceye kadar geçen serüvenini, kaba bir gösteriden uzak, estetik vurgularıyla dikkat çeken bir yaklaşımla sergiliyor. Maria'nın evinden alınması ve Olimpo Garajı'na getirilmesiyle başlayan süreç, malum sona doğru, birbirini yadsımayan süreçlerle gelişerek ilerliyor. Bu sürece müdahale etmek ise olanaksız, işkenceci dahi olsanız.
Antonella Costa (Maria), Dominique Sanda (Maria'nın annesi) ve Carlos Echeverria (Felix) tarafından başrolleri paylaşılan filmde Felix karakterini canlandıran Carlos Echeverria, inandırıcılığıyla dikkat çekiyor.
Costa Gavras'ın Olimpo Garajı'na kadar olan kısmını aktardığı Arjantin askeri darbesinin öyküsünü Marco Bechis garajdan alıp, acılı finale doğru götürüyor. Bechis'in 'Dünyanın bütün Cumartesi annelerine' adadığı film, Cannes Film Festivali'nde 'başyapıt' ilan edilmiş, İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde de ilgi görmüştü.
ÖNCEKİ HABER

Hesap sormanın önü kesiliyor

SONRAKİ HABER

HADEP'ten hükümete sağduyu çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa