29 Aralık 1999 22:00

Beyaz perde 'yol'unu buldu

Geçtiğimiz sinema sezonunun, yerli sinema açısından en önemli olaylarından birisi 'Yol'un ilk kez kendi topraklarında gösterilme olanağı bulması oldu.

Paylaş
Beyaz perde 'yol'unu buldu
Yeni bir binyıla girmeye saatler kala 'yüzyılın' sanatı sinemada hareket devam ediyor. Geride bıraktığımız yıl tartışmaya açık birçok film sinemalarda kendisine yaşam olanağı buldu. Özellikle Matrix, İnce Kırmızı Hat, Shakespeare'in Aşkı, 8 mm, Star Wars ve halen gösterimde olan Dövüş Kulübü, bu yıl gösterilenler arasında en çok kafa yorulan filmlerin başını çekti.
Amerika ya da Avrupa çıkışlı bu filmlerin yanı sıra izlenme oranı bakımından olmasa da -sinemanın seyirciyle buluşması Eşkıya'da kaldı!- tartışılma düzlemleri bakımından yerli filmlerde sinemaseverlerin gündeminde yer edindi.
Yerli sinema, '80'li yılların ardından ilk kez, tek tek örnekler dışında; bir eğilim olarak ülke gündemine eğilmeyi seçti. Filmlerin işlenmesi, temaları, oyunculukları bir yana bırakılırsa; son yılın filmleri için 'ayakları daha yere basan' filmler tespitini yapmak sanırız yanlış olmayacak.
Bu eğilim, ekim ayı başında gerçekleştirilen 36. Altın Portakal Film Festivali sırasında jürinin ve izleyicilerin de ortak kanısını oluşturdu. Özellikle, Salkım Hanımın Taneleri, Sınır, Üçüncü Sayfa, Gülün Bittiği Yer söz konusu eğilimin taşıyıcıları oldular. Ancak burada belirtmekte yarar var; adı geçen filmler, işledikleri konuyu ele alırken birçok eksikliği de bünyelerinde barındırıyorlardı. Ancak, yerli sinemanın '80 sonrası düştüğü 'hastalıktan' kurtulmaya başlamasının emarelerini bu filmlerde görmek mümkün oldu.
Söz konusu durum, Antalya'da gösterilen kısa filmlerde de kendisini hissettiriyordu. Bir traktör fabrikasında yaşananları 'esnek çalışma, fordizm ve yabancılaşma' ekseninde belgesel bir sunumla anlatan 'Trik Trak' ve gözaltında kayıpların işlendiği bir başka belgesel 'Boran' (Antalya'da Kültür Bakanlığı Özel Ödülü'nü kazandı) Türkiye'yi kendisine dert edinen iyi düşünülmüş ve iyi çalışılmış yapıtlar olarak öne çıktı.
Bu yılın adından en çok söz ettiren, ancak ne hikmetse sinemalarda bir türlü gösterilmeyen filmlerinden birisi de İstanbul ve Ankara film festivallerinin en iyi filmi seçilen Yeşim Ustaoğlu'nun Güneşe Yolculuk isimli filmiydi. Ustaoğlu, bir Türk ve bir Kürt gencinin arkadaşlığı üzerine kurduğu senaryosunu güneşe (doğu) doğru süren bir yolculukla aktardı izleyicisine.
Seyirci sıkıntısı sürüyor
Bu eğilim, yerli sinemanın Ameran filmleri kadar olmasa da, düzenli bir seyirci kitlesi yaratabilmesinin olanaklarını sunuyor. Seyirci filmden beklediğini bulduğu oranda ona ilgi gösteriyor. Bu ilgi kuşkusuz, Amerikan sinemasının ülke piyasasına egemen olduğu koşullar altında hiçbir zaman yoğun olamaz. Belki dönem dönem, Eşkıya örneğinde olduğu gibi, popüler kültürün rüzgârını arkasına alan filmlerin çıkış yapması söz konusu olabilir; ancak yerli sinemanın seyirciyle ilişkisi kısa vadede 'sadık' izleyicilerin ötesine geçemeyecek gibi görünüyor.
Bunun en iyi örneklerini Altın Portakal Film Festivali'nin ardından gösterime giren Tomris Giritlioğlu'nun 'Salkım Hanımın Taneleri', Zeki Demirkubuz'un 'Üçüncü Sayfa', İsmail Güneş'in 'Gülün Bittiği Yer' ve Nuri Bilgi Ceylan'ın 'Mayıs Sıkıntısı' isimli filmlerinin seyirci sıkıntısı çekmeleri oluşturdu. Sinema gündeminin Amerikan sinemasını egemenliğinden kurtarılıp, yerli filmlerinde etkin olduğu bir duruma girmediği koşullarda bu hal devam edecekmiş gibi görünüyor. Aksi durumda yerli sinema filmleri şu an olduğu gibi 'festivallerin' gözdeleri haline gelecek. Bu yılın dikkat çeken unsurlarından birisi de bu oldu. Ankara, İstanbul ve Altın Portakal Film Festivallerinde kendilerine salon bulabilen birçok fim, festivallerin ardından ya salon bulamadılar ya da gösterimde uzun süre kalma başarısını gösteremediler. Biraz önce de ifade edildiği gibi, Yeşim Ustaoğlu'nun iki büyük festivalde de En İyi Yerli Film seçilmesine rağmen hâlâ gösterime girmemesi bunun göstergesi.
Yol göründü!
Yerli sinema vizyonunun bu yılki en önemli özelliği, kuşkusuz, Yılmaz Güney'in senaryo ve kurgusunu gerçekleştirdiği, Şerif Gören'in yönettiği, Tarık Akan, Halil Ergün ve Necmeddin Çobanoğlu'nun başrolünü paşlaştıkları 'Yol'un ilk kez sinemalarda gösterime girmesi oldu. 'Yol' çekildiği 1982 yılından bu yana 'yasaklı' idi ve ancak birkaç kez 'özel izin'le festivallerde gösterilme olanağı olmuştu. Yol'un yıllar sonra seyirciyle buluşması, hem sinema seyircisini hem de sinema çevrelerini oldukça hareketlendirdi. Yenilenmiş kopyaları ve teknik düzenlemeleriyle 'dönemin politik atmosferine uygun' olarak piyasaya sürülen film; Yılmaz Güney ve Türkiye sinemasının yeniden tartışılmasının yolunu da açtı.
Şimdi sinemacılar, 'Yol'un yolundan, daha iyi olanaklar, daha büyük finansal kaynaklarla gitmenin hesaplarını yapmak zorunda. Türkiye'de sinemanın gideceği yön yıllarca sonra olsa da görüldü. Yol, daha ilerilere taşınmayı bekliyor!
ÖNCEKİ HABER

İki ayrı infaz davası

SONRAKİ HABER

OHAL'in müteahhidi de korucular

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...