28 Aralık 1999 22:00

'İndirim yapsak satılır mı?'

Doğum günü, anne, baba, sevgili günü ve elbette yılbaşı, tüketim duygularının daha da kışkırtılması için 'birebir'dir. Bunun için oldukça albenili mekanlar hazırlanır. Bu iddialı mekanlardan birinde, TÜYAP Hediye Fuarı'nda gördüklerimiz, bu 'tüketim günleri'nde işlerin pek de yolunda gitmediğini gösterdi.

Paylaş
'İndirim yapsak satılır mı?'
Serpil İlgün
Kapitalizmde şartlar ne olursa olsun sistemin ayakta kalması ve güçlenmesi için her yol mübahtır. Bunun için birbirinden 'yaratıcı' yöntemler geliştirilir. Bunlar öylesine masum kılıflarla ve göz alıcı sunulur ki, iliklerine kadar sömürülenler farkına varmadan çarkın gönüllü katılımcıları olurlar. 'Önemli günler', mesela anne, baba, sevgili, öğretmen günleri ve elbette yılbaşı, bu masum yöntemlerden biridir. Anneye, babaya, çocuğa, arkadaşa, sevgiliye, öğretmene duyulan sevgi ancak "hediye"lerle ifade edilebilir. Her duygunun bir fiyatı vardır. Alınan hediye ne kadar pahalıysa, sevgi de o kadar yoğun demektir. Ve yönlendirme, uyuşturma, uyutma bombardımanlarından beyinlerini koruyamayanlar 'hediye alarak sevdiklerini mutlu etme' gibi masum düşüncelerle, kışkırtılan tüketim duygularını tatmin etmeleri için hazırlanan mekanları doldururlar.
İşler 'kötü' gidiyor!
Ancak sözkonusu mekanlar bütün çabalara rağmen kalabalıklaşma yerine, giderek tenhalaşıyor. İstanbul'da bu yıl 18'incisi düzenlenen ve yılın en favori günü olan yılbaşı tüketiminin en iddialı mekanlarından biri olan TÜYAP Hediye Fuarı'nda yaptığımız gezinti bu gözlemimizi doğrular nitelikte. Görünen o ki, günler öncesinden -elbette hediye almak şartıyla- yeni yılı karşılayacakların nasıl, nerelerde, neler alacakları konusunda daima kendini parçalamış olan medya başta olmak üzere, 'indirim' uyarıları ve albenili mallarla süslü vitrinler gibi birçok etmene rağmen, durum her geçen yıl daha da kötüye gidiyor.
Çoraptan oyuncağa, biblodan masa sandalyeye, gömlekten tencere tavaya kadar akıllara gelebilecek her türlü malın fahiş fiyatlarla satıldığı sergiyi görünce, işin ne kadar da 'ciddiyetle abartıldığı' düşüncesi geçiyor akıldan. Bütün renkliliğe ve albeniye rağmen tenhalık, aynı fuarın önceki yılları da hatırlandığında dikkat çekiyor. Üstelik 31 Aralık'a 4 gün var! Ayrıca günlerden pazar ve saatler öğleden sonrayı yani bir alışveriş için en uygun zamanı gösteriyor. Daha çok kadınlar ve öğrenci gençliğin ilgi gösterdiği fuarın en rağbet gören malları fiyatı 1 ya da 2 milyon lira olanlar. Bu ürünler kullanım alanına bakılmadan, işe yarayıp yaramayacağı sorgulanmadan deyim yerindeyse "kapışılıyor"! Örneğin, fuardan sonra binilecek ilk otobüsün içinde, muhtemelen kırılacak ağaç kabuğundan basitçe yapılmış minyatür kuyular, kovalar ve benzerleri, hediye almak üzere koşullandırılan ancak sınırlı maddi gücüyle bunu nasıl yapacağının çaresizliğini yaşayanların imdadına yetişmiş olacak ki, en kalabalık stantlardan birini oluşturuyor.
'Ne yapacağım?'
Fuar sokaklarında gezintimizi sürdürüyoruz. Sıkça karşılaştığımız ve genelde çocuğun galibiyetiyle sonuçlanan, çocuk-ebeveyn kavgalarından biri daha yaşanıyor. Kendini yerlere atan 5 yaşlarındaki ufaklık, 'yılın moda oyuncağı furby'nin 'konuşanını' istiyor. Anne, buna parasının yetmeyeceğine ikna etmeye çalışıyor onu, ama boşuna. Sonunda, bütün fuarın başına toplanmasını göze alamayarak çaresiz, 22 milyon liralık 'konuşan furby'i alıyor. Cüzdanlardan, para yerine tüketicinin düşündüğünün çok daha ötesine çıkmasını kolaylaştıran ve bu amaç için tasarlanan kredi kartları çıkarılıyor. Stantlar arasında dolaşırken, ürünü uzun süre inceledikten sonra ürünle fiyatı bağdaştıramayanların öfkeli seslerine sıkça tanık oluyoruz. Görevlilerin pazarlama yeteneğini sergilemeleri de çoğu zaman işe yaramıyor ve keten masa örtüsü için verilen 36 milyon liralık fiyata, "Ne bu canım, İngiltere kraliçesi miyim ben" diyerek tepki gösteren kadının yaptığı gibi tersleniyorlar. Stant sahipleri iş yapamamaktan yakınarak, her yılın bir öncekini arattığını ve gelecek yıl fuara katılmayı düşünmediklerini söylüyorlar. Yüzünden morali bozuk olduğu anlaşılan bir genç kız, cep telefonuyla konuştuğu annesinden, "Çok güzel şeyler var ama çok pahalı. Sadece 3 hediye alabildim. Ne yapacağım?" diyerek yardım istiyor. Fuarda depremzedeler de unutulmamış. Ancak, ne onlar yararına satıldığı ifade edilen ürünler ne de fuarın orta yerine konan ve üzerinde "Bir hediye de depremzede çocuklar için" yazılı dev kutu ilgi görmüyor. Eğilip kutunun içine bakıyoruz. Yalnızca üç küçük poşet var.
Yorgun yüzyılımızın bu son renkli hediye diyarından ayrılmak üzere çıkışa doğru yönelirken, bir görevlinin, standın diğer ucundaki arkadaşına, üzerinde 2 milyon 500 bin lira etiket konulmuş saatleri göstererek yaptığı şu öneriyi duyuyoruz: "Bunları 1 milyon mu yapsak acaba?"
ÖNCEKİ HABER

Zeytinburnu belediyesinde

SONRAKİ HABER

Schröder 'büyük Almanya' dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...