25 Aralık 1999 22:00

Bir toplum heykeltıraşı

Andrew Nagem, Amerikan sanat piyasasından uzak kalmaya çalışan bir heykeltıraş. Kendisini 'sorunlu' olarak tanımlanan çocuklarla çalışmaya adamış. Onlarla üretmenin, bir şeyler yaratmanın ortaklağını paylaşıyor.

Paylaş
Bir toplum heykeltıraşı
Andrew Nagem, ABD'nin New Mexico eyaletinde yaşayan bir heykeltıraş. Yoğunlukla Latin Amerika'dan gelen göçmenlerin yaşadığı bu eyaletin Las Cruces şehrinin her köşesinde onun yapıtları görülüyor. Nagem, özellikle çocuklarla ortak çalışmalar yapmaya önem veriyor. In Motion dergisinin Nagem'le yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.
Küçük ve özellikle sorunlu olarak bilinen çocuklarla yaptığınız çalışmalarla tanınıyorsunuz. Bu çocuklarla birlikte çok güzel duvar resimleri yaptınız. Çocuklarla çalışmayı seviyor musunuz?
Evet. Çocuklar, genellikle kendilerini sanatsal olarak ifade etme fırsatı bulamıyor, bir parça kilden güzel bir şey yaratma duygusunu yaşayamıyorlar. Bu nedenle onlara kil ile çalışmayı öğretiyorum. Kil hem kolay, hem de kalıcı.
Sanatın kalıcı olması gerektiği, sadece şimdi değil kırk yıl sonra da bir anlam ifade etmesi gerektiğini düşündüğünüzü söylüyorsunuz...
Bu güvenilirlikle ilgili bir şey. Birkaç yıl sonra dökülecek bir şey yaparsanız, sanatınız hakkkında pek olumlu bir izlenim doğmaz. Ayrıca, yaptığınız işin yıllar sonra da insanlar tarafından görülmesini istersiniz.
Birlikte çalıştığınız çocukların yüzde 90'ı Latin göçmeni, yoksul ve "sorunlu" olarak tanımlanıyor. Onlara ne vermek istiyorsunuz?
En önemlisi, üretken bir faaliyette bulunmanın verdiği duyguyu. Bu, okullarında da yardımcı oluyor ve büyürken gördükleri kafa karıştırıcı sorunları kavramalarını sağlıyor. Örneğin, burası işsizliğin çok yüksek, kişi başına gelirin çok düşük olduğu bir semt. Çocuklar, her gün yaşadıkları sorunlardan bunalıyorlar.
Çocuklarla kısıtlı bir süre çalışan insanların, iş bittikten sonra artlarında buruk kalpler bıraktığı düşünülür. Böyle bir durumun onları incitebileceğini düşünüyor musunuz? Yani, onlarla çok yakın oluyorsunuz, size bağlanıyorlar ve birden herşey bitiyor. Sizi bir daha göremeyebilirler.
Tam tersine, benim amaçladığım, yaptığımız işin yaşamlarının bir parçası olması. Yaptıklarını hayatları boyunca yeniden ve yeniden yorumlayabilirler. Ayrıca sık sık onları görmeye geliyorum. Beş yıl önce birlikte çalıştığımız genç bir kız, geçtiğimiz günlerde birlikte yaptığımız bir heykeli görerek gençliğini hatırlamış. Artık büyüdü ve farklı bir insan oldu, ama o döneme ait güzel anıları var. Hâlâ sanatla ilgileniyor.
Yani sadece sanatın değil, çocukların ilgisi veya yeteneğinin de kalıcı olmasını istiyorsunuz.
Eğer gerçekten yeteneklilerse, bu yoldan dönmemeliler. Benim onlara verdiğim mesaj, ileride yaptıkları iş ne olursa olsun, sanatla bağlarını koparmamaları gerektiği. Ben sanatçı olmak, şehirden şehire gezmek, tanınmak isterdim. Şimdi de bir şekilde tanındığımı söyleyebilirsiniz, ama insanlarla bağlar kuruyorum ve bu çok önemli. Bazen galeri tipi işler yapmak istemiyorum değil, ama daha sonra işin pazarlama yönü geliyor aklıma ve vazgeçiyorum. Bu iş büyük bir makine gibi. Bütün o ünlü sanatçılar aslında birer büyük makine. Katılabilecekleri her sergiye katılmak için durmadan çabalıyor, ticari ilişkilerini durmadan geliştirmeye çalışıyorlar. Ben bununla ilgilenmiyorum, yaptığım işten memnunum.
Memnun olmanız doğal, çünkü Las Cruces'e gerçekten damganızı vurmuşsunuz. Özellikle lisedeki duvar resimleriniz harika.
Bu resimler, şehrin 150. kuruluş yıldönümü vesilesiyle yapıldı. Üç imge seçtik: Depo, Mahkeme ve okulun 1941 yılında çekilmiş bir fotoğrafı. Okulun dış duvarlarına yaptığımız resimler, bu eski fotoğrafların büyütülüp parçalanmasından oluştu. Yaşları 5-9 arasında değişen çocuklarla birlikte çalıştım.
ÖNCEKİ HABER

Katilleri hâlâ 'görev başında'!

SONRAKİ HABER

Laf ebesi!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa