13 Aralık 1999 22:00
Şair için şimdi yoktur
Şair için şimdi yoktur
Yaşar Öztürk
Vecihi Timuroğlu geçtiğimiz günlerde 'Bir Sürgünün Ezgileri' ve 'Büyü' isimli iki şiir kitabı yayınladı.
Kalan Yayınları arasından çıkan kitaplardan ilki geçmişte kalmış yaşantıların yansımasını, ikincisi ise, kaybettiği kızının ardından kaleme alınan şiirleri kapsıyor. Timuroğlu ile şiir, kitapları, aşk ve ölüm üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sizin şiir ile olan ilişkiniz sadece yazmak ya da okumakla sınırlı değil. Bu özelliğiniz de geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurmak. Şiir ve tarih, şair ile geçmiş ile gelecek nedir? Bu yönünüzü biraz anlatır mısınız?
Bir şairin tarihe bakışı iki türlü olur. Elbette şiiri bilen şairden söz ediyorum. Şair geçmişten geleceğe yorumlar tarihi. Şair için şimdi yoktur. Çünkü şimdi şairin yaşadığı dönemdir. Yaşanan dönemde şair bir sınıfın dünya görüşü ile birlikte vardır. Kısası şimdi, onun yaşantısıdır. Savaşım verdiği toplum içindir ve onun sorunlarını tartışır. Bu yüzden bir şimdiye bakışı önemli değildir. O zaten yaşantısında vardır ve savaşımını da vermektedir. Su savaşım da daha iyi bir gelecek içindir. Öyleyse şair, tarihe geçmişin ve geleceğin yorumu olarak bakar.
Dikkatleri çeken bir şey de, toplumsal şiir yazarken öznel bir davranışınızın olduğu. Bu nasıl bir tavırdır?
Sanatçı her zaman nesnel olanı algılar. Doğayı ve toplumu algılarken özellikle toplumsal olaylara bakarken nesnel durum karşısındadır. Ama bunu yorumlamaya kalktığı anda sanatçının öznel tavrı ortaya çıkar. Sonuçta onun kişiliği etkendir. Nesnel olanı öznel biçimde yansıtamıyorsanız bir başka deyişle nesnel olanı öznele dönüştüremiyorsanız, sanat yapmış olmazsınız. Çünkü bir sanat yapımı, o sanatçının kişiliğinin yansımasıdır. Bu bakımdan toplumsal olanı yansıtırken şair olan kişiliğimi de göstermek zorundayım.
Yeni kitaplarınız 'Bir Sürgünün Ezgileri' ve 'Büyü', bu anlamda neyin ifadesi?
'Bir Sürgünün Ezgileri' geçmişte kalmış yaşantımın toplumsal yansımasıdır. O sanıldığı gibi bir destan değil, ağıttır. Bir halkın yaşam savaşımıdır. 'Büyü'ye gelince, sevgili kızımın ölümü üzerine kurulu şiirler ile yoğun bir aşkın geleceğe yönelik yansımasıdır.
Daha önce yayınlanan 'Siyah Bir Güldür Ölüm'ün devamıdır diyebiliriz miyiz? Faşizme bir oğul ve bir kız veren babanın dünyaya bir meşajı mıdır?
'Silah Bir Güldür Ölüm', Simin için yazdığım şiirlerdir. Orada ölüm acısı, öznel bir biçimde yansır. Ancak ölümün evrensel bir yorumu vardır. 'Büyü' onun devamı değildir. Büyüye esas olan, ölümün de yaşamın da bir parça olduğudur. Ve kuşkusuz 'Büyü' de beni tümüyle kavramış olan bir aşkın evrensel yansıması da vardır.
'Ölüm ve Aşk'ı şair, yazar olarak yansıtıyorsunuz. Simin'e adadığınız şiirde "Kara toprakta/ Ölüm yeniden/ Yaşama dönüşüyor" diyorsunuz. Aşk için de aynı düşünceyi taşıyor musunuz? Aşkı ve ölümü size soruyorum...
Ölüm yeni bir yaşama başlamak değildir. Ölüm yaşamın bitişi de değildir. Her ölümün arkasında devam eden bir yaşam vardır. Ancak aşk öldükten sonra yeni bir aşka yol açmaz, aşk doğrudan yaşatıcıdır. Bu bakımdan aşkın muhatabı elbette ki yaşamın sevinci, bir başka deyişle insanda buruk bir acı da bıraksa yaşamı çoğaltan bir duygudur. Bu yüzden aşkı ölümle aynı düşünemem. Belki de ölüm acısını hafifleten bir coşkudur. Derim ki aşk, yaşamı yeniden örgütleyen duygudur.
Türk şiirinin bugününe bakışınız ne?
Türk şiiri her zaman hayatın damarını bulabilmiştir. Dünya edebiyatıında Türk şiiri çok önemli bir yerdir. Hayatı yakalamıştır. Bugün Ahmet Erhan, Şükrü Erbaş gibi hayatı içinden yakalamış, Hilmi Yavuz gibi şiirde düşünceyi eritmiş önemli şairlere sahibiz.
Yaşar Öztürk
Vecihi Timuroğlu geçtiğimiz günlerde 'Bir Sürgünün Ezgileri' ve 'Büyü' isimli iki şiir kitabı yayınladı.
Kalan Yayınları arasından çıkan kitaplardan ilki geçmişte kalmış yaşantıların yansımasını, ikincisi ise, kaybettiği kızının ardından kaleme alınan şiirleri kapsıyor. Timuroğlu ile şiir, kitapları, aşk ve ölüm üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sizin şiir ile olan ilişkiniz sadece yazmak ya da okumakla sınırlı değil. Bu özelliğiniz de geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurmak. Şiir ve tarih, şair ile geçmiş ile gelecek nedir? Bu yönünüzü biraz anlatır mısınız?
Bir şairin tarihe bakışı iki türlü olur. Elbette şiiri bilen şairden söz ediyorum. Şair geçmişten geleceğe yorumlar tarihi. Şair için şimdi yoktur. Çünkü şimdi şairin yaşadığı dönemdir. Yaşanan dönemde şair bir sınıfın dünya görüşü ile birlikte vardır. Kısası şimdi, onun yaşantısıdır. Savaşım verdiği toplum içindir ve onun sorunlarını tartışır. Bu yüzden bir şimdiye bakışı önemli değildir. O zaten yaşantısında vardır ve savaşımını da vermektedir. Su savaşım da daha iyi bir gelecek içindir. Öyleyse şair, tarihe geçmişin ve geleceğin yorumu olarak bakar.
Dikkatleri çeken bir şey de, toplumsal şiir yazarken öznel bir davranışınızın olduğu. Bu nasıl bir tavırdır?
Sanatçı her zaman nesnel olanı algılar. Doğayı ve toplumu algılarken özellikle toplumsal olaylara bakarken nesnel durum karşısındadır. Ama bunu yorumlamaya kalktığı anda sanatçının öznel tavrı ortaya çıkar. Sonuçta onun kişiliği etkendir. Nesnel olanı öznel biçimde yansıtamıyorsanız bir başka deyişle nesnel olanı öznele dönüştüremiyorsanız, sanat yapmış olmazsınız. Çünkü bir sanat yapımı, o sanatçının kişiliğinin yansımasıdır. Bu bakımdan toplumsal olanı yansıtırken şair olan kişiliğimi de göstermek zorundayım.
Yeni kitaplarınız 'Bir Sürgünün Ezgileri' ve 'Büyü', bu anlamda neyin ifadesi?
'Bir Sürgünün Ezgileri' geçmişte kalmış yaşantımın toplumsal yansımasıdır. O sanıldığı gibi bir destan değil, ağıttır. Bir halkın yaşam savaşımıdır. 'Büyü'ye gelince, sevgili kızımın ölümü üzerine kurulu şiirler ile yoğun bir aşkın geleceğe yönelik yansımasıdır.
Daha önce yayınlanan 'Siyah Bir Güldür Ölüm'ün devamıdır diyebiliriz miyiz? Faşizme bir oğul ve bir kız veren babanın dünyaya bir meşajı mıdır?
'Silah Bir Güldür Ölüm', Simin için yazdığım şiirlerdir. Orada ölüm acısı, öznel bir biçimde yansır. Ancak ölümün evrensel bir yorumu vardır. 'Büyü' onun devamı değildir. Büyüye esas olan, ölümün de yaşamın da bir parça olduğudur. Ve kuşkusuz 'Büyü' de beni tümüyle kavramış olan bir aşkın evrensel yansıması da vardır.
'Ölüm ve Aşk'ı şair, yazar olarak yansıtıyorsunuz. Simin'e adadığınız şiirde "Kara toprakta/ Ölüm yeniden/ Yaşama dönüşüyor" diyorsunuz. Aşk için de aynı düşünceyi taşıyor musunuz? Aşkı ve ölümü size soruyorum...
Ölüm yeni bir yaşama başlamak değildir. Ölüm yaşamın bitişi de değildir. Her ölümün arkasında devam eden bir yaşam vardır. Ancak aşk öldükten sonra yeni bir aşka yol açmaz, aşk doğrudan yaşatıcıdır. Bu bakımdan aşkın muhatabı elbette ki yaşamın sevinci, bir başka deyişle insanda buruk bir acı da bıraksa yaşamı çoğaltan bir duygudur. Bu yüzden aşkı ölümle aynı düşünemem. Belki de ölüm acısını hafifleten bir coşkudur. Derim ki aşk, yaşamı yeniden örgütleyen duygudur.
Türk şiirinin bugününe bakışınız ne?
Türk şiiri her zaman hayatın damarını bulabilmiştir. Dünya edebiyatıında Türk şiiri çok önemli bir yerdir. Hayatı yakalamıştır. Bugün Ahmet Erhan, Şükrü Erbaş gibi hayatı içinden yakalamış, Hilmi Yavuz gibi şiirde düşünceyi eritmiş önemli şairlere sahibiz.
Evrensel'i Takip Et