08 Aralık 1999 22:00

Yaşamı temsil etmenin yolu

Marx'a göre sanatçı, kendisini duyumlanabilen bir nesnede gerçekleşmeye iten bir iç zorunluğa baş eğer. Bu nesne, maddi bir çalışmanın ürünüdür.

Paylaş
Yaşamı temsil etmenin yolu
Cemal Bay
Sanat ve edebiyat üzerine yapılan tartışmalar, daha çok sanat çevrelerince yürütülse de, zaman zaman bu tartışmalar, geniş kitlelere de yansır. Doğal olarak sanat nedir, işlevi nedir, kim sanatçıdır, kim sanatçı değildir... vb. soruların yanıtlanması bir ihtiyaç haline gelir. Şüphesiz bu sorulara net yanıtlar bulmak çok daha detaylı düşünsel bir etkinliği gerektirir. İşte, Evrensel Basım Yayın tarafından yayınlanan Georgi V. Plehanov'un "Sosyalist Açıdan Toplum-Sanat-Eleştiri" isimli kitap, bu sorulara sade yanıtlar verirken, aynı zamanda konuyla ilgili daha ayrıntılı bir çalışmayı nasıl yapabileceğimizin işaretlerini de veriyor.
Tarihte sanat
Sanatla ilgili tartışma süreçleri sadece yakın dönemleri değil, çok daha gerileri de kapsar. Daha antikçağda Eflatun, 'sanatı dinin, ahlakın ve siyasetin hizmetine vermek gerektiğini' savunur. Aristoteles, 'güzel, düzen içindeki bütünlüktür' der ve sanatın 'tutku ve duyguları uyarmasını, arındırmasını' bekler. Kant'a göre sanat bir oyundur; yararsız ve özgür, amaçsız ve kişisel bir uğraştır. Sanat eseri, tarihsel ve toplumsal koşulların dışında bağımsız bir bütündür.
Hegel'de sanat
İlk olarak Hegel, sanat olgularını, kendi tarihsel gelişmeleri içinde kavramaya çalışır ve sanat eserinde organik bir birlik görür. Ancak bu birlik, salt biçimsel bir özellik taşır. Estetik biçim, evrenin toplamı olan bir özü yani 'tin'i kavrar ve belirtir. Güzel tini, tarihin çeşitli aşamalarında gerçekleşir. Tinle biçimin birliği, uyarlılığı ve tutarlılığı güzeli doğurur. Bu bakımdan sanat, tarihe dayanır. Tarihin bir anında, sanatçının yakalayarak estetik bir biçim içinde yansıttığı yaşamın bütünü, sanat eserine kendi özünü ve içeriğini verir. Yine Hegel'e göre sanat, 'pratik etkinliğin en yüksek biçimini' temsil eder.
Eyleme öncelik!
Marx, Hegel'in aşamalar düzenini tersine çevirir ve eyleme önceliğini ve devrimci anlamını geri verir. Marx'a göre sanatçı, kendisini duyumlanabilen bir nesnede gerçekleşmeye iten bir iç zorunluğa baş eğer. Bu nesne, maddi bir çalışmanın ürünüdür. Sanatçı, öbür çalışma ürünlerinin zamanla parçalanıp dağıldıklarını, yabancılaştıklarını görür. Öyleyken, eserleriyle bütünü ele geçirmeye, toplumsal yabancılaşmanın kendisine zorla kabul ettirdiği sınırları aşmaya yönelir.
Marksçı estetik, mülkiyet, sınıflar ve ideoloji biçimlerinin tarihsel temeli üzerinde dolaşır. Sanatı dünyayı temsil etmenin bir yolu, bir bilme aracı, bir toplumsal bağı, bir sınıf silahı, insancıl bir zenginleşme, bir bilince varış bir toplumun aynası sayar.
Plehanov, biri ekonomik, diğeri ekonomik olmayan iki etkinliği birbirinden ayırır. Oyunla sanat, ekonomik olmayan alana girer. 'Yararlı etkinlik' ya da bireylerin toplumun yaşayışını sürdürmek için zorunlu olan etkinlik, oyundan önce geldiği için, onun içeriğini de belirler. Oyun, zaman bakımından, ister istemez kendinden önce gelen işin çocuğudur. Oyun, çalışmadan yaşayan ve dolayısıyla kendi etkinlikleri içinde dahi aylak olan toplumsal sınıf ve tabakalarda, bayağı bir eğlenceden öteye geçmez.
Sanat toplumun işlevidir
Maddeci estetik, tarih ve sınıf çatışması temeli üzerinde hareket eder. Estetik beğenilerin, ülkülerin, anlayışların değişmesini, toplumsal evrim içinde ele alır. Sanat toplumun işlevidir. Belirli bir toplumsal kümenin ve zamanın çizgilerini yansıtır, deyimlendirir. Sınıflara ayrılmış bir toplumda düşüncelerin gelişmesi, sınıf çatışmasının tarihini yansıtır.
Bir sınıf çökmeye başlamışsa, onun sanatı ve edebiyatı da çökmeye başlar. Toplumsal bir çökme, kültürün de çökmesine, doğuşuyla batışı bir olan modaların çıkmasına, yeni biçimler altında bireycilik ile mistikliğin görünmesine yol açar. Bunlar, can çekişen sınıfın gerçeklikten kaçış isteğini ortaya koyar. Tersine o ana kadar ezilmiş, bilgiden-kültürden yoksun bırakılmış bir sınıf yükselmeye başlayınca, biçimden çok özle, içerikle ilgilenir.
Bir sınıfın sanatçıları, yazarları, düşünürleri, ait oldukları sınıf kendisinden beklenileni yapmadığı ya da yetersiz kaldığı için onunla çatışırlar, eleştirirler, yererler. Bu durum, sanatın sınıfların dışında ya da üstünde olduğunu göstermez. Böyle bir sanat yoktur. Burjuva topluma karşı romantiklerin kafa tutması biçiminde ortaya atılan "sanat için sanat" akımı, gerçekte onlar için bir paravandır. Onların protestosu, ne kadar keskin olursa olsun, devrimci bir özellik taşımaz.
Kapitalizm, toplumla sanatçı arasındaki dolaysız bağı koparır, sözüm ona keyfine göre yazmakta ve resmetmekte özgür olduğunu bildiren sanatçı gerçekte pazar için üretmeye başlar. Yarattığı eseri, zorunlu mallardan daha güç satabilen bir meta haline gelir.
Sanatın maddesi gerçekliktir
Sanatın maddesi gerçekliktir. Ama sanatçı, seçme yapar ve onun kendine göre bir gerçeği görüş biçimi vardır. Gerçeği yeniden yaratır, temsili olmayan sanat, sanatçının hayal gücünün uydurduğu, gerçeklikten uzak, keyfe bağlı bir iç dünyada hareket eder. Kavgaları biçim üzerinde yoğunlaştığından, yaşamdan ve gerçekten uzak, içe kapalı bu sanat verimsiz soyutlamalar ve karmaşalar içinde kaybolur. Herkesin anlayabileceği bir dil konuşmaz; karanlık, yapmacık, anlaşılmaz, şifreli bir anlatım kullanır.
Bir sınıfın görüşünü dile getiren sanat, siyasal bir sanattır. Böyle bir sanatı canlandıran kavgacı ruh, onu bir sınıf aracına dönüştürür. Geçmişte sanat, sınıflar çatışmasının bilinçsiz bir yansıması idi. Bilimsel sosyalizm, bilinçli bir sanata yol açıyor; insanlığın ilerlemesi yönünde, yaşamın güzelleşmesine ve zenginleşmesine çalışan bir sanata olanak sağlıyor. İdeolojik ve politik bir içerik; sanatın değerini düşürmez, tersine ona daha çok önem, güç ve yaşarlılık kazandırır.
Marksçılığa dayanan bilimsel estetik, burjuvazinin 'katıksız' demokrasi ile 'sınıflar üstü' siyaset masalına özgü 'sanat için sanat' ilkesini silip süpürdü. Sovyet sanatına yön vererek, onu toplumsal yaşamın bir öğesi durumuna getirdi. Ancak bilimsel estetik, sanatın yarattığı bütün sorunları henüz çözmüş değildir. Bunda da yadırganacak bir durum yoktur; zira Marksizm donmuş bir dogma değil, yeni bulgularla durmadan zenginleşen canlı bir bilimdir.
ÖNCEKİ HABER

İşkence ortadan kaldırılsın

SONRAKİ HABER

Dışişleri'nden AB'ye güvence

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...