23 Kasım 1999 22:00

Atölyeye kapatılan çocukluk

Çocuk emeği sömürüsünün her geçen gün arttığı İstanbul'da, daha çok evlerin bodrum katlarında bulunan, irili ufaklı atölyelerden birindeyiz. Kağıthane'deki çorap emprime atölyesinde soğuk, genzi yakan ağır boya ve rutubet kokusuyla birlikte, yaşları 12 ile 14 arasında değişen zayıf, çelimsiz kız ve erkek çocuklar karşılıyor bizi.

Paylaş
Atölyeye kapatılan çocukluk
Kazım Aydoğan
Çocuk emeği sömürüsünün her geçen gün arttığı İstanbul'da, daha çok evlerin bodrum katlarında bulunan, irili ufaklı atölyelerden birindeyiz. Kağıthane'deki çorap emprime atölyesinde soğuk, genzi yakan ağır boya ve rutubet kokusuyla birlikte, yaşları 12 ile 14 arasında değişen zayıf, çelimsiz kız ve erkek çocuklar karşılıyor bizi. Çoğunluğunu, baskı ve ekonomik nedenlerle Kürt illerinden göç edenlerin oluşturduğu çocukların bir bölümü de okullu. Okuldan çıkar çıkmaz, güçsüz bedenlerini soğuk atölyeye taşıyorlar bu nedenle. Atölyede her gün binin üzerinde çoraba baskı yapan çocuklara, izin günlerinde de semt pazarlarında çorap sattırılıyor.
'Hiç arkadaşım yok'
Çocuklar, sağlıksız koşullarda, her türlü güvenceden yoksun, günde 10 saati bulan çalışma saatlerinin karşılığı olarak ayda 20 milyon lira aldıklarını belirtiyorlar.
Beş yıldır çalıştığını anlatan 12 yaşındaki Hediye Görgöz, okula gidememiş. "Okuma yazma bilmiyorum. Babam fakir olduğu için, bir de okul uzak olduğu için beni okula yollamadı. Ama okumak isterdim" diyor sıkılarak. Yedi kardeş olduklarını ve babasının çok yaşlı olduğu için çalışamadığını ekliyor sonra. Siirt'teki köylerinin yakıldığını, bu nedenle İstanbul'a geldiklerini belirterek, köyünü özlediğini söylüyor: "Ama ne yapalım, askerler boşalttılar köyümüzü. Babama silah vereceklerdi, kabul etmedi. O yüzden bizi köyden çıkardılar." Mahallede hiç arkadaşının olmadığını anlatan Hediye, "Kürt olduğum için benle oynamıyorlar. Köyde çok arkadaşım vardı. Türkçeyi çok az biliyorum diye alay ediyorlar" diyor üzüntüyle. 20 milyon lira maaş alan Hediye, üç kardeşinin daha çalıştığını söyleyerek, "Maaşım bana kalsaydı yine babama verirdim. Çünkü durumumuz çok bozuk" diyor.
Nuhbet Keşke de 12 yaşında. Bir yıldır çalışıyor. O da Siirtli. Dokuz kardeş olduklarını ve inşaat işçisi babasının çoğunlukla iş bulamadığını anlatıyor. Sabah okula gittiğini, okul biter bitmez de atölyeye geldiğini söyleyen Nuhbet, dört kardeşinin daha atölyelerde çalıştığını belirtiyor. Nuhbet'in aylığı 20 milyon lira.
'Kendime elbise alırdım'
Batmanlı Esmer Sonk, 5. sınıfa gidiyor. O da okuldan sonra atölyenin yolunu tutanlardan. 12 yaşındaki Esmer, 9 kardeş olduklarını ve babasının mermercilik yaptığını söylüyor. Hem okuyup hem çalıştığı için derslerinin ortalama gittiğini belirterek, "Kafam işte ya da evde kalıyor. O yüzden ders çalışamıyorum. Okulu bıraksam olmaz. Okumak istiyorum. Okuyup doktor olacağım. Çalışsam o da olmaz. İstediğim şeyi olamam" diyor. Sonra köyü ile İstanbul'u karşılaştırıyor: "Burada okumak aslında biraz kolay. Köyde okula gitmek için bir saat yol yürüyoruz. Burada öyle bir şey yok. Ama orada okuduktan sonra oynayabiliyorduk. Hastalık nedir bilmezdim. Burada öyle değil. Okuldan işe, işten eve gidiyorum." Esmer'in maaşı 30 milyon lira. Aldığı parayı yaşlı olduğu için çalışamayan babasına verdiğini aktarıyor. Maaşı kendisine kalsa neler yapacağını soruyoruz. "Kendime elbise alırdım, ayakkabı alırdım. Kalanla da babama, anneme bir şeyler alırdım" diye yanıtlıyor. Sonra yeniden köyü ile yaşadığı şehri kıyaslıyor: "Köyde 10 tane koyunumuz vardı. Tereyağına, peynire, ekmeğe para vermiyorduk. Her şeyi kendimiz yapıyorduk. Ama burada hepsi pahalı."
Patron, pazarda çorap sattırıyor
Bir köşede sohbetleri dinleyen 12 yaşındaki Dilek de köyünü özlediğini söylüyor. Atölyeden de soğuk dışında şikâyeti yokmuş. İlk zamanlar ağır boya kokusu rahatsız ediyormuş, ancak zamanla alışmış. Patronunun kendisine eşofman ve giysi aldığını, ayrıca anne ve babasına da yiyecek götürdüğünü, bu nedenle de patronunu sevdiğini anlatırken, Batmanlı yaşıtı Melek, konuşmasına patronuna kızarak başlıyor. "Burası soğuk. Bizim elimize veriyor çorapları, pazarda satıyoruz. Bunun için bize para vermiyor. Zaten az maaş alıyoruz. Bir pazar günümüz var. Onda da çorap sattırıyor. 20 milyon lira alıyorum. Onu da eve veriyorum. Ailemin durumu olsa, buralara gelmezdik. Köyde kalırdık. Belki orada okuyabilirdik" diyor öfkeyle. Durumları kötü olduğu için okulu bırakmak zorunda olduğunu aktaran Melek, büyüyünce konfeksiyoncu olacağını söylüyor: "Makine öğreneceğim. Abim konfeksiyoncu, hem de makineci. Evi onla babam geçindiriyor. Babam 'Artık köye dönmeyeceğiz' diyor ama üzülüyor. Ne yapsın bütün akrabalar orda."
ÖNCEKİ HABER

Uslu: '2000 zor bir yıl olacak'

SONRAKİ HABER

AB sanki savaşa hazırlanıyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...