01 Kasım 1999 22:00

'Özgürlükler' diyarında sanatçı avcılığı

İkinci paylaşım savaşı sona ermiş, Amerikan sermayesi toplumsal muhalefeti her yönden ezme harekâtına girişmişti.

Paylaş
'Özgürlükler' diyarında sanatçı avcılığı
Sami Güvercin
İkinci paylaşım savaşı sona ermiş, Amerikan sermayesi toplumsal muhalefeti her yönden ezme harekâtına girişmişti. Bir dönem ve hâlâ yeri geldiğinde hiç yabancısı olmadığımız antikomünist paranoya, egemenler tarafından iç dengelerin 'düzeltilmesi' adına yaygınlaştırılmaya başlanmıştı. Tabii ki her zaman olduğu gibi hedefte de komünist parti üyeleri, sempatizanları ve bu kişilere o veya bu oranda selam vermiş, arkadaşlık kurmuş isimler vardı. İşte o yıllardaki ABD'de antikomünist paranoyada öne çıkarılan iki isim vardı: Bertrolt Brecht ve Hans Eisler. İki ustaya Kurt Weill de eklenebilir.
Brecht'in mirası
Brecht 1956'da yaşamını yitirdiğinden, ne rock topluluklarını duymuş ne de onlara bir şeyler yazmıştı. Ama 20. yüzyılın bu yaratıcı dramatist ve şairi öyle bir etkilemişti ki sanat dünyasını, kendisinden sonra gelenler için sanat yaşamında olmazsa olmazlar arasındaydı. O sebeple onun için en önemli politik pop müzik yazarı demek hiç de yanlış olmaz.
Otuzların Weimer Cumhuriyeti tiyatrosunda doğan şarkıların Bobby Darin, Judy Collins ve Doors tarafından uyarlanacak kadar dayanıklı ve çok yönlü olduğu unutulmamalıdır. Bunlar da kalmayacak, seksenlerde Brecht'in eserlerinden biri bir başka uyarlamaya daha konu olacaktı. 1985 tarihli Lost in The Stars albümü Sting'in "Mac the Knife"ın (Ustura Jack) ve "Ballad of the Soldier's Wife"in (Askerin Karısının Türküsü) Marianne Faithfull versiyonu ile Todd Rundgren'in "Call From the Grave"ini (Mezardan Çağrı) ve Tom Waits'in "What Keeps Mankind Alive?"ını (İnsanoğlu Nasıl Yaşar?) içermektedir.
Brecht'in şarkıları dolambaçlı ve kaçkın temalardan uzak duran doğrudan ve genel olarak ezilenlerin öfkesini, istemlerini dile getirdiğinden ötürü daima kendini yeni doğumlarla yenileyerek sürekliliğini devam ettirmeyi bilmiştir. Yani her okuyan için zihinde fikirler üretmenin altyapısını her zaman şiirlerinde barındırmıştır Brecht!
Bu tip şarkı sözleri, sömürülmüş kadınlar, işsizlik ve savaş üzerine yazılmış parçalar Hans Eisler ve Kurt Weill tarafından dramatik yapısı bozulmadan bestelenmiş müziklerle insanlara ulaşıyordu. Brecht ve Weill ilk kez, bir boks ringinde sahnelenen tek perdelik bir opera olan "Mahagonny Songspiel"de ve daha sonrada "The Threepenny Opera" (Üç Kuruşluk Opera) da birlikte çalıştılar. Bu eser yenilik ve eğlenceyi birleştirdiği gibi Naziler öncesi dönemin keskin toplumsal ve politik sorunlarını cesaretle ele aldığından ötürü önemlidir.
Komünist ve Yahudi
Hitler ve yanlıları Brecht'i politik görüşlerinden, Weill'i ise Yahudi oluşundan ötürü sevmiyorlardı. Aslında bu sevgisizliğin altında yatan sebep müziklerinin, çalışmalarının yaygın olarak insanlar tarafından dinlenmesi ve kendi görüşlerine karşı bu kişilerin aykırılık içermelerindendi. Brecht'in aktrist olan karısı "Üç Kuruşluk Opera"dan sonra "The Happy End"in galasında sahneden Komünist Manifesto'yu okuyunca faşistler daha bir huzursuzluğa kapıldı. Ortalık gerildi ve oyun iki gün dahi sahnelenemedi. Ve Brecht faşist baskıların giderek artmasıyla birlikte Almanya'yı 1933'te terk etti. Ardından Weill de aynı yıl ülke dışına çıktı.
Weill Fransız direnişini anlatan şarkısının sevileceği Fransa'ya gitti oradan da ABD'ye geçti. Bu arada Hans Eisler'de yasaklanan "Niemandsland" adlı savaş karşıtı filme yaptığı müzikle Nazileri oldukça çok kızdırdığından ötürü o da aynı yolu seçip ABD'ye gitti. Bu Alman üçlüsü başarılarına ABD'de devam ettiler. Ama Weill başarılarına bir anlamda gölge düşüren Mc Carthy döneminin yargılamalarında ABD egemenleriyle uzlaşmayı seçti ve ölümüne dek Broadway şarkıları yazdı. Yine de Weill o güne kadar kazanmış olduğu politik birikimini bir çırpıda bir kenara atamadı.
Öte yandan savaş yıllarında, Misson To Moscow (Moskova Misyonu), Song of Russia (Rusyanın Şarkısı) ve Days of Glory (Zafer Günü) gibi Sovyet yanlısı filmler yapıldı ABD'de. Ama savaş biter bitmez bu temeldeki film ve gösterilere karşı saldırı paketi gündeme getirildi. Ve Studio Unions Konferansı'nın on bir solcu üyesine çalışmaları dolayısıyla baskılar yapıldı ve camianın dışına itildiler.
Yurtiçi Amerikan Karşıtı Faliyetler Komitesi 1947 ve 1951'de anti-kızıl kampanyalar başlatarak aktörleri ifade vermeye zorladı. Ve Tinseltown ikiye bölündü. Walt Disney, Karton Filmciler Derneği'nin komünistlerle dolu olduğunu ve bu kişilerin Mickey Mouse'u parti çizgisine sokmak üzere stüdyosunu elinden almak istediklerini yönünde açıklamalar yaparak ilerici, devrimci, sosyalist sanatçıları HUAC tarafından gerçekleştirilen saldırının odak noktasına iyice yerleştirdi. Disney'in açıklamalarına Aktörler Birliği Başkanı Ronald Reagan da aynı paralellikteki açıklamasıyla destek verdi.
Belirtmekte yarar var ki Brecht ve Eisler hiçbir zaman Hollywood hayranı şan, şöhret peşinde koşan insanlar olmadılar. 1942 yılında "Hollywood Elegies" adlı eserlerinde yer verdikleri "cennet ve cehennem aynı kenttir. Başarısızlar için cennet bir cehennemdir" gözlemleri de bu düşüncenin somut kanıtıdır.
Brecht, HUAC tarafından Washington'a çağrıldığında pasaportunu ve uçak biletini de yanında götürdü. Buradaki sorgusunda "Hiçbir zaman Komünist Parti üyesi olmadığını" söyleyerek komite karşısında kendini savundu. Ayrıca Brecht'e atfedilen suçlamalardan bir başkasıda -ki bu suçlama daha sonraları Lincoln Bataryası ve İngiliz şarkıcı Ewan Mc Coll'ada yöneltilecekti- vakitsiz bir antifaşist oluşu üzerineydi. HUAC açıkça şunu söylüyordu: "Hitler'le savaşırken antifaşist olmak doğruydu ama bu fikirleri önceden savunuyor olmak çok büyük bir yanlışlıktı (!)" Ve Brecht ertesi gün ABD'yi terk edip Doğu Almanya'ya gitti.
ABD'den sınır dışı edilen Eisler ise HUAC sorgulamasında daha cesur bir tutum sergiledi . HUAC üyesi Robert Stirpling Eisler'e "Komünizmin müzik alanındaki Karl Marx'ı olarak nitelendiriliyorsunuz. Bu nitelendirmeye ne diyorsunuz?" diye sorduğunda o hiç tereddütsüz bu soruya "Onur duyarım" diye karşılık verdi ve konuşmasını şöyle tamamladı: "Tüm ülkelerdeki komünist yeraltı işçileri kahramanlıklarını kanıtladılar. Ben bir kahraman değilim. Ben bir besteciyim."
ÖNCEKİ HABER

Yolsuzluklara müffettiş yetmiyor

SONRAKİ HABER

ADT altı oyunla turnede

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...