28 Ekim 1999 21:00

Bütçe ipotek altında

1984'te Turgut Özal döneminden başlayarak harcamaların vergi gelirleri yerine artan bir biçimde borçlanma ile karşılanması politikası gelinen noktada tıkandı.

Paylaş
Bütçe ipotek altında
1984 yılından bu yana harcamaların, vergi gelirleri yerine artan bir biçimde borçlanmayla karşılanması politikası, Türkiye'yi beklenen sona getirdi. Türkiye, gelecek yıl vergi gelirlerinin çok büyük bir bölümünü faiz ödemelerine ayıracak. Üstelik bu yeni borçlanmalar yapılmasa dahi 15 yıl sürecek.
Faiz sarmalında kritik yıl
Maliye Bakanlığı'nın verilerinden yapılan hesaplamalar, Türkiye'nin faiz sarmalında gelecek yıl tarihinin en kritik noktasını yaşayacağını gösteriyor. Vergi gelirlerinin reel olarak da artırılarak milli gelirin yüzde 19.2'sine kadar yükseltilmesi planlanan 2000 yılında, bütçeden yapılacak 21.1 katrilyon liralık faiz ödemesi milli gelirin yüzde 16.9'u kadar bir büyüklük oluşturacak. Dolayısıyla vergi gelirlerinin yüzde 80'lik bölümü faiz ödemelerine gidecek.
Türkiye'nin 2000 sendromu
Bu oranlar, Türkiye'nin, gelecek yıl, yüksek faiz ödemelerinin önemli ekonomik dengesizliklere yol açtığı bu yıldan çok daha sorunlu bir yıl yaşayacağını gösteriyor. Bu yılın bütçe gerçekleşmeleriyle ilgili olarak yapılan tahminler, vergi gelirlerinin 14 katrilyon 428 trilyon lira ile gayri safi milli hasılanın yüzde 17.4'ü kadar bir büyüklük oluşturacağını, faiz ödemelerinin milli gelirin yüzde 12.4'üne, ulaşacağını gösteriyor. Dolayısıyla bu yıl Türkiye vergi gelirlerinin yüzde 80'i ile faiz ödemelerini karşılayabilecek bir konumda bulunuyordu. Gelecek yıl ise bu daha da artacak.
Borçlanma politikasının sonu
Türkiye, vergi gelirlerinin faiz ve sosyal güvenlik harcamalarını karşılayamayacağı bu noktaya 1983 yılını izleyen yıllarda adım adım geldi. 1983 yılında milli gelirin yüzde 13'ü kadar vergi toplayabilen Türkiye, sosyal güvenlik için bütçeden herhangi bir aktarma yapmıyor, faiz ödemelerinin milli gelire oranı ise yüzde 1.5 düzeyinde bulunuyordu. Bütçe açığı ise milli gelirin yüzde 2.2'si kadar bir büyüklük oluşturuyordu.
1984 yılından sonra Türkiye'nin Turgut Özal'la birlikte "vergi alma, borç al" politikalarına yönelmesiyle birlikte, vergi gelirlerinin milli gelire oranı yüzde 10'a kadar geriledi. 1993 yılı sonuna kadar da bir daha milli gelirin yüzde 13'ünün üzerine çıkamadı. Buna karşılık bütçe harcamalarının milli gelire oranı aynı dönemde yüzde 24'lere kadar tırmandı. 1984 ve 1993 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde, vergi gelirlerinin milli gelire oranında yaşanan azalmaya rağmen, bütçe harcamalarının artış trendini sürdürmesi nedeniyle, harcamaların finansmanı için borçlanmaya ağırlık verildi. Bu yüzden bütçeden yapılan faiz ödemelerinin payı hızla artmaya başladı. 1993 yılında yüzde 1.5 olan faiz ödemelerinin milli gelir içindeki payı, 1993 yılına gelindiğinde yüzde 5.8'e çıktı. 1993'ü izleyen yıllarda vergi gelirlerini artırma çabaları faiz ödemelerinin payındaki artışın yakalanmasına yetmedi.
1994 yılında, kriz nedeniyle bir defaya özgü olarak alınan özel vergilerin de etkisiyle vergi yükü yüzde 15.1'e çıkarken, faizin milli gelire oranı yüzde 7.7'ye yükseldi.
Yolun sonu
Türkiye'nin 2000 yılında boğulma noktasına geleceği faiz sarmalını, izleyen yıllarda bir miktar gevşetebilmesinin, Hazine'nin 2000 yılı için öngördüğü net dış borçlanmayı gerçekleştirebilmesine ve bütçede hedeflenen faiz dışı fazlaya ulaşılmasına bağlı olduğu ifade ediliyor.
Vergi gelirlerinin faiz ve sosyal güvenlik harcamalarını bile karşılayamadığı bu noktanın, artık sürdürülemez olduğu, trendin bu şekilde devam etmesi durumunda kısa bir süre sonra devletin vergi de dahil tüm bütçe gelirleriyle faizleri karşılayamaz hale gelebileceği uyarısı yapılıyor.
ÖNCEKİ HABER

Grozni'nin dış bağlantısı kesiliyor

SONRAKİ HABER

Fakirden alıp zengine aktarma bütçesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa