15 Ağustos 2011 04:25

'Hikaye sola bir saygı duruşu niteliğinde'

Ahmet Ümit’in aynı adlı romanından uyarlanan ve Ersan Arsever’in senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı ‘Bir Ses Böler Geceyi’ filminin çekimleri İstanbul’da yapılan son kaydın ardından tamamlandı. Filmin başrollerinde Cem Davran, Merve Dizdar, Gün Koper yer alırken filmde Rıza Akın, Müfide İnselel, Recep Yener, T

'Hikaye sola bir saygı duruşu niteliğinde'
Paylaş
Sevda Aydın

Çekimleri Tokat’ın Zile ilçesi ve çevre köylerinde tamamlandıktan sonra yönetmen Arsever, İstanbul çekimleri için Yedikule, Kasımpaşa, Samatya ve Beykoz gibi farklı semtleri seçti. Uzun yıllar İsviçre’de yaşayan yönetmen Erhan Arsever, filmin başrol oyuncusu Cem Davran ve romanın yazarı Ahmet Ümit’le Bir Ses Böler Geceyi filminin hikayesini, romandan filme geçiş süreçleri ilgili yaşanan sorunları konuştuk.

SOLUN BİLİNMESİ GEREKİYOR

Sizin daha öncede ‘Sis ve Gece’ adlı romanınız sinemaya uyarlanmıştı. Ve şimdi ‘Bir Ses Böler Geceyi’ adlı romanınız sinemaya uyarlanıyor. Neler söylemek istersiniz?

Ahmet Ümit: Ben bir roman yazdım. Bu bir edebi ürün. Şimdi Ersan Arsever bu filmin yönetmeni. Benim romanımdan yola çıkarak başka bir eser ortaya koyuyor. Bu bir sinema ürünü. Dolayısıla filmin çok iyi bir film olmasını isterim. Ama iyi de olsa kötü de olsa benim romanım orada duruyor. Kendi değeri veya değersizliği orada baki. Bu nedenle sinemayı desteklemekten yanayım. Eğer samimiyetine güvendiğim insanlar olursa, eserlerimin film olmasında bir sakınca görmüyorum. Burada da Ersan Ağabey, son derece iyi niyetli ve düşüncelerine saygı duyduğum bir insan. Dolayısıyla bu filmin hakkını verebileceğine kendi açımdan inandığım biri olduğu için kabul ettim.

Peki filmin hikayesi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?    

A.Ü: Ben 78 kuşağındanım ve bu yıllar içerisinde Türkiye’de pek çok olay, sol düşünceye sorulmadan, bu hareketler dikkate alınmadan yapılamazdı. Şu anda ne yazıkki hem dünyada hem de Türkiye’de sol gerileme dönemi, daha doğrusu bir toparlanma dönemi yaşıyor. Ama yakın tarihin bilinmesi gerekiyor. Çünkü seçenekler bitmez ve sol seçenek olmazsa gerçek anlamda demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Sol hem Türkiye’de hem de dünyada toparlanacak ve bir seçenek olarak gündeme gelecek. Bu kaçınılmaz. Çünkü çalışan insanlar var ve emekçi insanlar olduğu sürece sol düşünce hep var olacaktır. Bugün çok daha gelişmiş bir şekilde özgürlükçü bir noktaya oturan sol düşünce, doğanın korunmasından, kadın haklarından, hayvan haklarından, işçi haklarına, ezilenlerin haklarına varan çok geniş bir kesime ulaşmış durumda. Ve bunun bilinmesi gerekiyor. Kitabım biraz bunu anlatıyordu. Sol ve alevi düşüncesinden yola çıkarak, inancın ya da idealin veya politik inancın bir ideal olarak da yaşamımızdaki yeri nedir? Sorusunu soruyor. Politik inanç-ideal ya da dini inanç olmadan yaşanabilinir mi? Yahut yaşamımız tümüyle bir inanca bağlı olarak yaşanabilir mi? Soruları etrafında gelişen bir romandı. Film de buna çok sadık kalarak çekildi. Bir zamanlar Türkiye’nin kaderini belirlemiş olan, Türkiye’deki demokrasiinin, insan haklarının gelişmesinde çok önemli katkıları olan sol’a da bir saygı duruşu niteliğinde.

BU ESER TEK BİR NEFESLE ANLATILMASI GEREKEN BİR HİKAYE

Edebiyat uyarlamaları biraz da soru işaretleri doğurur. Sizin hikayeniz ve kitap arasında bu durum nasıl gelişti?     

Ersan Arsever: Roman kelimelerle yazılıyor. Ahmet’in çok şiirssel bir yazı dili var. Bir okuyucu olarak, bir romanı okuduğumuz zaman hislerimizle hareket ediyoruz ve okurken Ahmet, Mehmet diye yazılan kişileri hayal ediyoruz. Sinemacının da en büyük zorluğu bunu hayal imkanı bırakmadan göstermesidir. Hisleri de mümkün olduğu kadar iyi hissettirmektir. Bu çok zor bir şey. Çünkü yazarın vermediği bazı kararları siz yapıyorsunuz. Bir de üstelik onun üzerine görsel olsun diyorsunuz. Sinema diliyle anlatılsın diyorsunuz ve orada bir takım cevaplamanız gereken sorunlar ortaya çıkıyor. İşte bu noktada romandan sinemaya geçişte bir çok karar aldım. Mesela Gülüzar ve Merve’yi aynı oyuncuya oynatalım mı? İsmail ile Süha aynı kişi olsun mu? Ve ya Süha’nın gençliğini oynayacak kişi ile Süha aynı kişi olsun mu? Gibi görsel bir takım şeylerdi bu kararlar. Hisler açısından da bütün o oyunculuk safasında yapılacak ve dialogların, romandaki dialoglara göre arındırılması ve başka türlü ifade edilmesi vb. Bunlar için bazı yerlerde muhaffak olduk, bazı yerlerde olamadık.

Kugu ve hikayede farklılıklar varmı?

E.A: Kurguda tıpa tıp aynı kaldık fakat arındırdık. Romandaki bir çok yan hikayeler, kişilere derinlik veren şeyler biraz arındırıldı. Sinemada gidebileceğiniz en uzun mesafe iki saatlik bir anlatım. Bütün o detaylara giremiyoruz. Diğer türlü Tv’de dizi yapmaya benzer ve bu eser dizilik bir eser değil. Tek bir nefesle anlatılması gereken bir hikaye.

‘SİNEMA OLAN DÜZENE BİR ÇEKİDÜZEN VERİR’

Filmde soru işaretleri yoğun olacak öyle değil mi?

E.A: Bu soru işaretleri filmin sonuna kadar gidiyor. Ben seyircinin pasif olduğunu düşünmüyorum. Evet, Türkiye’de dizilerde hiçbir soru bırakmadan sonuna kadar gidiliyor ama gerçek hayat öyle değil. Sinema dünyasının da öyle olaması gerekir. Ve anlatımda seyirciye hissettirdiğiniz şeyler var. Bence seyirci izlediği filimden iyi bir romandan okuduğundaki alacağını alır. Kendi yaşantısında olan paralalleri kurar. Ve öyle etkilenir. Benim görüşümde sinema dünyaya yeni bir düzen getiremez ama olan düzene bir çekidüzen verir. Militan bir film olamaz, fakat bir şey diyeceği olan bir film yaptık. Artık bıktım dünya sinemasında o kadar çok hiçbirşey diyeceği olmayan kişilerin yaptığı filmlerle doluki... Latin Amerika’da bugün çok iyi sinema var. Ne dediğini bilen bir sinema var. Türkiye’de olur umarım.

Ahmet Ümit’in dili, anlatımı, yazım tarzı var mı sizin filminizde?

E.A: Romanın kuruluşuyla var. Çünkü Ahmet sadece Türk diline muhteşem bir şekilde hakim olan bir yazar değil, aynı zamanda muhteşem bir kurgucu. Romanlarına bakarsanız düz bir anlatım yok. Hepsinde hikayeler içiçe karışıyor, birbirleirni etkiliyor ve öyle gelişiyor. Ahmet’in bu yanı filimde var. Ama dili yok. Çünkü onun dili yazı dili, sinema dili başka bir dil. Filmde maalesef Ahmet’in şiirsel dilini sinemada bulmak çok zor. Belki de ona saygısızlık olurdu.

Bir de hikayedeki Alevi gençle, kendini arayan ve bunun için içsel bir yolculuğa çıkan adamın yollarının kesişmesinden bahseder misiniz?

E.A: Kestirme olarak söylemek gerekirse, Süha benim ailem gibi ‘aman Alevi olduğunu söyleme kimseye’ diye yaşamış bir kentli. Ve İsmail, Sühanın bilinçaltı, Aleviliği diyebilirim. Süha solcu ve genel bir yaklaşımda ‘hem solcu, hem de dini inançları olan birisi olamazsınız’ deniyor. Ben hayır olabilir diyorum. (İstanbul/EVRENSEL)


BUGÜNE VE GEÇMİŞE DAİR SÖZÜ OLAN BİR HİKAYE

Film hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cem Davran: ‘Bir Ses Böler Geceyi’ Ahmet Ümit’in romanından yola çıkrak oluşturulmuş bir senaryo. Yüzde üz romanın hikayesi değil ama büyük bir çoğunluğu özellikle ana omurgası romandan oluşturulmuş bir sinema projesi. Hem romanda hem senaryoda Süha karakteri var. 1980 öncesinin ve o dönemin genç öğrenci liderlerinden biri Süha. Ben Süha’yı oynuyorum. Süha’nın kendi hikayesi içerisinde bir döneme, inançlara, ideolojilere tanıklık ettiğimiz bir hikaye bu. Hem bugüne dair hem de geçmişe dair bir sözü olan bir hikaye.

Süha karaketrinin sizde yarattığı duyguyu tarif eder misiniz?

C.D: Ben genelde bu tür şeyleri çağırıyorum aslında. Süha’da benim çağırdığım hikayelerden, karakterlerden biri oldu. Bu tabi böyle fal açmak, büyük öngörülerde bulunmak gibi değil ama bir aktör hissiyle ben böyle bir hikayenin içinde olacağımı biliyordum daha karşılaşmdan. Özellikle bu yıl yaz aylarında bir film çekeceğimi biliyordum en azından. Zaten teklif edilen birkaç proje vardı. Fakat nedense onları nazikçe rededen cevaplar verdim. Ama içimde hep bir başka senaryo gelecek diye bir şey vardı. İşte o bir başka şey buydu. Çok iyi bildiğim bir dönem. Çok göz tanıklığı, ruh tanıklığı etiğim bir dönem. Çok iyi bildiğim karakterler, olaylar. Film dolayısıyla işin teorisine girdim. Dersime de iyi çalıştım ve bana tamam kayıt demeleri yetti. Ben zaten oralarda dolanıyorum.

ÖNCEKİ HABER

Savranoğlu’nda mücadele sürüyor

SONRAKİ HABER

Renault’da 50 işçi sessiz sedasız atıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa