17 Ekim 1999 21:00

Televizyonda görünmek dezavantaj

Televizyonda görünmek dezavantaj
Şenay Aydemir - Özlem Ergun
Zafer Algöz, tiyatro, televizyon ve son dönemde de sinemadan tanıdığımız genç bir isim. Özellikle TV izleyicilerinin aşina olduğu Zaga'nın Dudu Teyzesi, ailenizin görüşünün ağa babası Zafer Algöz. Hemen tüm tiyatro oyuncularının muzdarip olduğu 'onca yıl tiyatroda çalıştım, hiç kimse bilmiyordu ancak bu TV programından sonra bir anda tanınıverdim' şeklindeki haklı serzeşinin sahiplerinden biri aynı zamanda. Algöz geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde de iki filmle karşımıza çıktı; "Duruşma" ve "Salkım Hanımın Taneleri".
TV'deki tüm ününe rağmen asıl mesleği olarak tiyatroyu işaret eden Algöz'ün sahne serüveni klasik bir ifadeyle, çocukluk yıllarına kadar uzanıyor. 1961 doğumlu Algöz de babası memur olduğu için Türkiye'nin dört bir tarafını dolaşıp, eğitimini bu sürgit hareketlilik içinde tamamlayanlardan. Tiyatrocu olmak için ailesi tarafından yönlendirildiğini söyleyen Algöz, şimdi o yılları anımsadığında 'İyi ki de yönlendirmişler' diyor gülümseyerek. "14 yaşındayken Bursa Devlet Tiyatrolarının açtığı gençlik tiyatrosu kurslarına annemin ve babamın teşviki ile gittim. '80-81 döneminde Ankara Devlet Konservatuarı'nda parasız yatılı okuma hakkı kazanıp 1985 yılında mezun oldum. Bursa'da 3 sene staj yaptım ve '90 senesinde İstanbul'a geldim ve Devlet Tiyatroları'nda başladım."
TV karmaşık bir sektör
'85 yılından bu yana 37 oyunda rol alan Algöz, kendisini TV programlarına iten nedenleri, ekonomik zorluklar olarak açıklıyor. Ama o yine de kendisini savunmasızca bu farklı dünyanın salt çıkar üzerinde şekillenen koşullarına terk edenlerden değil; "Bir oyuncu için televizyonda görünmek dezavantaj" derken, TV'nin yıpratan yönüne dikkat çekiyor; "İnsanların dizilerde her hafta sizi görmesi ister istemez sizi o tiple özdeşleştiriyor. Televizyon dünyasına bağlı kalmak iyi bir şey değil. Açıkçası ben de kendimi, bundan olabildiğince sakınmaya çalışıyorum. Birçok kişiden böyle teklifler alıyorum ama TV karmaşık bir sektör. Bana uzak, açıkçası korkuyorum. Zaga'daki görevim de sadece eğlencelik bir iş. "
Tiyatro ve TV izleyicisi arasında çok önemli kültürel farklar olduğunu hatırlatan Algöz, tembel olarak nitelediği TV izleyicisinin şekillenmesinde sektörle izleyici arasında karşılıklı etkileşimde değiniyor. Ve artık hepimizin bildiği yayın politikasını özetliyor; " A,B,C grubu gibi bir şekilde insanları klase ediyorlar. Bizim Zaga'ya öyle konuklar çağrılıyor ki, başka adam bulamadınız mı dedirtiyorlar insana. Onu çıkartırsan , onun yanında bir de şöyle bir adam çıkartman gerekiyor ki TV'nin izleyicisi artsın, daha çok reklam alsın."
Algöz'ün geleceğe yönelik öngörüsü ise bu kalitesizliğin zamanla aşılacağı, iyi olanın kalacağı doğrultusunda. Öyle olacağını umarak, Algöz'le söyleşimizin bu bölümünü noktalıyor, daha keyifli ve umut vaat eden bir alana geçiyoruz. Sinema...
'Eşkıya' Dönüm noktası
Son dönem kurgusu, senaryosu, içeriğiyle olumlu bir grafik çizdiğini söyleyebileceğimiz Türk sineması için de yeni bir yüz Algöz. İlk kez Ağır Roman filminde izlediğimiz oyuncunun, bundan sonraki sinema çalışmaları ise henüz gösterime girmeyen ancak Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde beğeni ve ödülle dönen "Salkım Hanımın Taneleri" ve "Duruşma"...
Söz, "Salkım Hanım'ın Taneleri"ne geldiğinde filmden heyecan ve umutla bahseden Algöz, "Hani kuzguna yavrusu şahin görünürmüş, derler ya ben bu konuda daha fazla bir şey söylemek istemiyorum, takdiri seyirciye bırakıyorum" diyor.
Türk sinemasının yakaladığı bu ivmenin başlangıcının ise Yavuz Turgul'un "Eşkıya" filmine denk geldiği görüşünde; "Eşkıya, şimdiye kadar yapılanlardan farklı bir film" diyor ve devam ediyor; "Birincisi sesli olarak çekildi. Şu anda bile eski Türk filmlerine baktığınızda hep aynı kişiler konuşur. Çünkü o dönemin anlayışı bir an önce bitirip piyasaya sürelim de para kazanalım. Ama 'Eşkıya' aynı zamanda zorlama olmayan bize ait bir hikâyeydi. Üstelikte filmin müziği çok önemli bir katkıydı. Yapımcılar ondan sonra 'demek böyle iyi bir kadro iyi bir senaryoyla da film yapılabiliyormuş' demeye başladılar."
Kısıtlı prodüksiyonlarla da, iyi filmi yapılabileceği görüşünde Algöz, ancak teknolojik açıdan bütün imkânların sağlanmasının vazgeçilmez bir gereklilik olduğunu unutmadan, "En azından bir yönetmenin negatifimiz bitiyor diye bir kaygısının olmaması gerekir. İsterse karşısındaki dünyanın en büyük oyuncusu olsun, bir sahnenin 90-100 tekrarının çekimi bile yapılabilir."
Ve tiyatro...
Genel müdür değişiklikleri ekseninde şekillenen ve işleyişinden kaynaklı sorunlarla gündeme gelen Devlet Tiyatroları söz konusu olduğunda ise haklı bir serzeniş içinde." 80'den beri benim duyduğum yasa çıkıyor. Hep çıkıyor, hep çıkıyor... Bundan sonra çıkacağına inamıyorum artık" derken gelinen nokta itibariyle bu durumun salt idari atamalarla ilgili olmadığına da dikkat çekiyor.
Sanatçıların duruma sessiz kalışını ise yıllardır yinelenegelen söylemlerin yaşamda karşılığını bulamamış olmasına duyulan küskünlükle açıklıyor Algöz Devlet Tiyatroları'nın daha etkin daha işelevsel olması için bu kurumun örgütlenişi, organizasyonu nasıl olmalıdır sorusunu ise şöyle yanıtlıyor; " DT'nin birçok ilde yerleşik sahne açmasını istemem. Bu aynı zamanda oraya çok büyük masraflar yapılması demek. Bence tek ya da iki merkezden yönetilmeli. Var olan kadro ortadan ikiye bölünüp Ankara ve İstanbu'la gelsin. Ve bu merkezden yönlendirilen kadroların gidip sürekli turneler yapsın. Böylesi bir uygulamanın en azından kalite tutturmak açsından daha sağlıklı olacağını düşünüyorum."

Evrensel'i Takip Et