10 Ekim 1999 21:00

Toplum biraz da kendisine bakmalı

Altın Portakal Film Festivali'nde gösterilen İsmail Güneş'in 'Gülün Bittiği Yer' isimli filmi 'işkence' ve toplumdaki şiddet olgularını ele alıyor.

Paylaş
Toplum biraz da kendisine bakmalı
Şenay Aydemir
Her ne kadar 36. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ödül almasa da Antalyalı sinema izleyicisi tarafından ilgiyle karşılanan filmlerden birisi de İsmail Güneş'in 'işkence'yi anlatan filmi 'Gülün Bittiği Yer' oldu. Müziğini Haluk Levent'in yaptığı, Tolga Tibet, Cüneyt Arkın, Yağmur Kaşifoğlu ve Bülent Bilgiç'in rol aldığı film; 12 Eylül döneminde nezarethaneye giren ve arkadaşlarını ele vermesi için günlerce işkence gören bir gencin öyküsünü anlatıyor. Gencin bir tren yolculuğu sırasında oğlunu işkencede kaybeden bir savcı ile olan diyaloglarını aktaran film geri dönüşlerle işkencede geçen günleri aktarıyor. Güneş, işkencenin tepki görmemesini ve kabullenilmsini Türkiye toplumuna egemen olan 'şiddet' öğesine bağlıyor. Güneş ile işkencenin kökeni, filmin hazırlık aşaması ve filmin Kültür Bakanlığı tarafından yasaklanma girişimi üzerine konuştuk.
Filminiz ülkenin sürekli gündeminde olan konulardan birisini; işkenceyi anlatıyor. Bu konuyu bir sinema filminde işleme gereğini neden seçtiğiniz, neden işkence?
Bizde toplum olaram Muaviye ve Yezid'in yaptıklarından itibaren başlayan bir kutsal devlet anlayışı, her şeyden değerli bir devlet anlayışı var. Kendisini her şeyden üstün gören bu devlet, kendini korumak için birtakım yollar seçiyor, bunlardan birisi de şiddet. Ama bu yöntem işin garip tarafı, bir terbiye biçimi olarak aileden başlıyor. Daha sonra okulda öğretmen ve daha birçok yerde ve sorgu aşamasında da nezarethanelerde devam eden bir şiddet unsuru var. İşkenceyi yapan polisler de bu şekilde yetiştiriliyorlar ve dolayısıyla o döngüyle devam ediyor bu durum.
Senaryoyu oluştururken nasıl çalıştınız?
Benim 12 günlük bir nezarethane hayatım oldu. Ben kendim işkence görmedim, ama nezarethanede işkenceyi dinledim. Yani bilfiil gece saat 12.00'de başlayan ve sabaha kadar devam eden işkencelere tanıklık ettim. Bu benim eski bir kısa filminin uzun metrajlı filmin olan 'Karanlık Bir Dönem' isimli filmimin uzun metrajı halidir. İşkence görmüş insanlarla konuştum. Örneğin filmdeki sayıklama sahneleri benim bizzat tanıklık ettiğim bir olgudur. Filmdeki diğer öğelerin gerçekliğini sağlamak için de ilgili insanlarla görüştüm.
Filminizde işkencenin nedenlerini ve köklerini ararken, belirttiğiniz gibi bu ülkenin köklerinde buluyorsunuz. Yani bu ülke topraklarına egemen olan 'şiddet' olgusunun 'işkence'nin bu kadar kabul görmesinin nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Ancak, ailede ve okulda uygulanan şiddet toplumsal bir durumken, devletin bizzat örgütlediği ve 'imhaya' yönelik olarak gerçekleştirdiği işkence daha farklı. Bu iki durumu birbirinden ayırmak gerekmiyor mu?
Eğer halk şiddete karşı olsa, ben işkencenin olacağını düşünmüyorum. Eğer, bir anne, bir öğretmen terbiye etmek için çocukları dövebiliyorsa, din öğrensin diye gönderilen imam kızılcık sopasıyla dövebiliyorsa; bir toplum olarak ne durumdayız ona bakmak lazım. Biz kendimize karşı işlenmiş bir suçta sanığın işkenceyle sorgulanmasını ister miyiz, istemez miyiz sorusunu sormak gerekiyor.
Öğretmen ya da anne bu iş için özel eğitilmez, toplumsal durumun kendisine sağladığı statüyle yapar, ancak poliste yapılan işkence özel bir programdır.
İşkenceye terbiye biçimi olarak muhafazakârların sahip olduğu bir yöntemdir. Bunu atasözleriyle desteklemek mümkündür. Ancak, eğer inanıyorsanız İslamiyetin 'İnsan doğuştan masumdur' sözü bugün değişmiştir. Toplum bu konuda namuslu mu onu düşünmek lazım. Toplumdaki bu şiddet eğilimden kurtulmak lazım.
Peki toplum sizin söylediğiniz düzeye gelse bu 'şiddet' sorununun çözüleceğini düşünüyor musunuz?
Ben çözüleceğini düşünüyorum. Örneğin Metin Göktepe öldürüldüğünde çok önemli bir atmosfer oluştu. O atmosfer sürebilseydi. Manisalı gençlere işkence yapıldığında tepki doğdu. Hüseyin diye uyuşturucu bağımlısı bir gencin kendini astığını iddia ettiler, buna da sahip çıkılsaydı. Yani bunların bir bütün olduğunu, hırsızı da korumak gerektiğini, hırsızın da katilin de bir insan olduğunu ve asla işkence görmemesi gerektiğini anlayabilseydik. Bana diyorlar ki, dünyanın her yerinde işkence oluyor. Dünyanın her yerinde olabilir ama, benim ülkemde olamaz.
Filminiz Kültür Bakanlığı Denetleme Kurulu tarafından yasaklanmak istendi. Bununla ilgili gelişmeler ne durumda?
9. Madde'den 'devletin bölünmez bütünlüğü, genel asayış, genel ahlak, genel sağlık' gibi konuları içeren bir madde yüzünden yasaklanmak istendi. Bu madde ile her filmi yasaklayabilirsiniz. Yani mutsuz biten bir aşk filmini bile, insanların moralini bozuyor diye bu maddeye dayanarak yasaklayabilirsiniz. "Yol" filminden bu yana ilk kez bütün olarak yasaklanmak istenen bir film oldu "Gülün Bittiği Yer". Denetim Kurulu'na bir mahkeme hakkı da tanınıyor. Yasal işlem yapılır diyor.
Sorun aşıldı mı?
Filmin bu kadar ses getireceğini beklemiyorlardı sanırım. Biz filmi sakladık uzun süre, başına bir iş gelir diye. Ne yapabiliriz diye düşünürken basına yansıdı. Ve insanların bu konuda duyarlı olduğu görüldü. Kültür Bakanı'nın özel talimatıyla yeni bir komisyon oluşturuldu ve burada da birtakım istekler geldi. Bazı sahnelerin kesilmesi istendi. Filmdeki karakterlerden birisi olan 'iyi polis'i 'asker' sandılar ve MGK'nın hassasiyeti nenediyle çıkarılmasını istediler. Ben karşı çıktım ve yasaklayabileceklerini belirttim. Onlar da 16 yaşından küçüklerin izlememesi koşuluyla gösterilmesine izin verdiler. Bu sefer başka bir denetim başladı: Dağıtmcı denetimi. Daha tehlikeli. Bakalım 22 Ekim gibi görünen bir gösterim tarihimiz var.
Yeni projeniz var mı?
Aklımda on-on beş tane ayrı ayrı kulvarlarda seyreden film projeleri var. Ama bir de 'yargısız infazla' ilgili bir film yapmayı düşünüyorum. Yaşanmış bir olay üzerinden yola çıkarak, hatta yargısız infaza taraftar olan birisinin başına gelmiş bir olaydan yola çıkacağım. İstiyorum ki insanlar bir gün bizim de başımıza gelebilir diye düşünsün. Ama böyle bir işkence filminin ardından bir de yargısız filmi çekersem biraz rahatsız ederler diye düşünüyorum.
ÖNCEKİ HABER

Üniversiteye ek kontenjan başvuruları

SONRAKİ HABER

Sen ne işe yararsın?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...