Bakanlık işverenlere hesap-kitap öğretecek
Şiar Can Şener
19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi, 11-15 Eylül 2011 tarihlerinde İstanbul’da yapılacak. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumu (issa) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) ortak düzenlediği kongre için hazırlıklar sürüyor. 120’nin üzerinde ülkeden katılan uzmanlar, işçi temsilcileri ve işverenler son üç yılda ‘iş sağlığı ve güvenliği’ konusunda neler yapıldığını ve bundan sonra neler yapılabileceğini tartışacak. Yalnız tartışmalar değil, uluslararası bir fuara da ev sahipliği yapan kongrenin işçi sağlığı ve iş güvenliğine somut olarak ne kadar eğileceğini izleyerek göreceğiz.
Dosyamız vesilesiyle işçi sağlığı ve güvenliği konusunu, Hükümet cephesinin nasıl ele aldığını sorduğumuz İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, önümüzdeki dönemde işverenlere ‘iş sağlığı ve güvenliğinin önemini kavratacaklarını savundu.
Kongrenin Türkiye’de düzenlenmesi, ülkemizde yaşanan iş kazaları ve meslek hastalıklarını azalmasına somut olarak katkı sağlayacak mı?
Özellikle ülkemizden gelecek olan katılımcılar, “iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınmış bir işyeri nasıl olur” sorusuna yanıt alacak, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin nasıl alınacağını orada dinlemiş ve görmüş olacak. İş sağlığı ve güvenliği konusunda mesaj veren, bilgi veren ve yönlendiren iyi filmler sürekli ekranlardan takip edilecek. Umuyorum katılımcılar, “bizim bilmediğimiz ne çok şey varmış” diyecek. Kimi “biz bunları bilmiyorduk” ya da “biz bunları biliyorduk ama böyle yapmıyorduk” diyecekler. Bu yüzden kongrenin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda birinci hedefimiz olan iş kazalarını en aza indirme ve meslek hastalıklarını ortadan kaldırmaya hizmet edecek çok önemli bir adım olacağına inanıyorum. Dünya ülkelerinde bunu başaranlar varsa, biz neden yapmayalım, biz onlardan geri değiliz ki! Akıl, fikir, düşünce, istek, imkan... Hiçbir şekilde geri değiliz. Belki de vermemiz gereken önemi engelleyen başka nedenler var. Ama bu kongrede insan hayatının çok önemli olduğunu, insan hayatını korumaya dönük en küçük bir yatırımın dahi çok önem arz ettiğini ve işyerlerinde sağlıklı ortamı sağladığınızda çalışanınızın da memnun olacağını, kaliteli üretim yaparak cebinizin para göreceğini ve müşterinizin memnun olacağını göreceksiniz. Umut ediyorum ki gelen bütün katılımcılar bu mesajı alacaktır. Türkiye’de “önce para kazanmamız gerek daha sonra iş sağlığı ve güvenliği gelir”, anlayışı var. Öyle değil. Önce tedbiri alacağız ki çalışma hayatı devam etsin.
Kongrenin işverenleri de memnun edeceğini düşünüyorsunuz...
Çalışma şartlarınız gereği patlayıcı madde bulunduruyorsunuz, tedbir almıyorsunuz. Patladı. İşyeriniz yıkıldı, sıfıra indiniz. Nasıl para kazanacaksınız? Halbuki gerekli tedbirleri alsanız hem para kazanacaksınız, hem insanlar evine ekmek götürecek, hem de iş hayatınız devam edecek. Bir madenciye şöyle demiştim; kurallarına uyarak bir ocak açmış olsaydın, senin bu ocağın 10 sene daha devam ederdi. Ama kurala uygun çalışmayıp bir an önce kömürü almaya heveslendiği için ikinci senede ocağı göçtü ve çalışamaz hale geldi. Kurallara uygun çalışmak bize para kaybettirmiyor, para kazandırıyor. Zaman kaybettirmiyor, zaman kazandırıyor. Bize insan kaybettirmiyor, yetişmiş elemanımızın çalışmasını sağlıyor. Bütün bu mesajlar kongre boyunca ayrı ayrı kişiler tarafından ayrı ayrı zamanlarda anlatılacak ama aynı mesajlar verilecek. Katılımcılar, çok büyük bir sevinçle, memnuniyetle işyerlerine döndüklerinde farklı bir pencereden bakacaklar.
Kongreye katılmayan işverenler açısından değişen bir şey olacak mı? İşyerinde gerekli güvenlik önlemi almayan, bu kongreden sonra alacak mı?
Bu kongrenin birinci basamağında kongrenin duyurularını biz basıp yayınlayacağız. İkincisi, bu kongre TRT aracılığıyla tüm dünyaya anında iletilecek. Üçüncüsü, duyanlar duymayanlara haber versinler denir ya, katılımcılar gittikleri işyerlerinde değişiklikleri anlatacaklar, işyerlerinde sürekli bunları anlatacaklar. Kore’deki kongreye katıldık, sürekli anlatıyoruz. Şimdi bu kongreye gelecek binlerce insan, işyerlerine binlerce mesaj götürecek. Biz de genel müdürlük olarak orada gördüğümüz yenilikleri mevzuatımıza ve uygulamalarımıza yansıtarak takviye edeceğiz. İş sağlığı ve güvenliği kültürünün gelişmesi çok kısa sürede olmuyor. Ama samimi olarak inanıyoruz ki bu çeşit çalışmalar bazen birer adım, bazen koşar adım bizi hedefe ulaştıracak. Geriye dönüp baktığımızda bir hayli mesafe kat ettiğimizi görüyoruz. Bu demektir ki belli bir zaman sonra hızlanarak devam edecektir. Hedef, sıfıra yaklaşmış iş kazası oranı. Neden sıfır değil, çünkü iş kazalarının yüzde 98’i önlenebilir, yüzde 2’si kaçınılmazdır. Sizin dışınızda bir neden; yangın, sel, deprem, yıldırım düşmesi meydana gelebilir. Ya da Ostim’de olduğu gibi bir işyerindeki facia, bir sürü işyerini etkileyebilir. Yeni aldığınız bir alet malzemesinden kaynaklanan bir arıza nedeniyle çalışanlara zarar verebilir. Sıfır makineyle ilgili bir tedbir düşünemezsiniz. İşte bunların dışında hepsi, yüzde 98’i önlenebilir iş kazası, biz de ona ulaşmaya çalışıyoruz. Ama meslek hastalıklarının tamamı önlenebilir.
Sizce meslek hastalıkları neden meydana geliyor?
Meslek hastalığı işyeri ortamındaki bozukluktan meydana geliyor. Ya gaz, ya toz ya da gürültü vardır. Ya ağır metal vardır, şimdi Kütahya’da gündeme geldiği üzere. Daha önce kot kumlama, kömür tozu nedeniyle yaşanan hastalıklar... Çalışılan ortamda insanı rahatsız eden bir şey var. Bunu oradan çekip aldığınız takdirde sorun biter. Çalışma ortamını bozan şartları ortadan kaldırdığınızda insan meslek hastası olmaz. Çünkü meslek hastalığı ortamdaki olumsuz şartlara insanların uzun süre maruz kalmasından kaynaklanıyor. İşyerinde toz var, siz 8 saat o tozu soluyorsunuz. Tozu kaldırın, iyi bir havalandırma yapın, insan niye hasta olsun? İşte bu kongre gibi çalışmalar bu konuda farkına varmamız gereken şeyleri hatırlatıyor.
22 PİLOT İL SEÇİLDİ
Türkiye’de gerekli önlemler alınmaması nedeniyle meydana gelen ölümlü kazalar nasıl durdurulacak?
Meslek hastalıkları Türkiye’de üzerinde durulmamış bir konu. Maalesef acı bir ifade, bizim için de yeni bir konu bu. Geçen sene meslek hastalıklarına tanı ve teşhis konulması için bir proje başlattık. Birinci ayağı bitti, ikinci ayağı sürüyor. Doktorların ve sanayinin yoğunlaştığı 22 pilot il seçtik. Bu 22 ilde işyeri hekimlerini ve iş sağlığı uzmanlarını davet ettik; doktorlara meslek hastalığını anlattık. Meslek hastalığını biliyorlar ama önemi ve bu hususta yapılması gerekenler hakkında yeterli bilgi sahibi değiller. En basit mesaj: Bir kişi doktora geldiğinde, nerede çalışıyor, ne iş yapıyor, üzerinde durularak sorulmalı. Doktorlar bazen soruyor, “ne iş yapıyorsun”, “kaynak yapıyorum”, “peki”. İşinin hastalığıyla ilgili bir bağlantısı olabilir mi, diye düşünmüyor. Tekstilde, kot kumlamada çalışan bir işçiyi muayene eden doktor hemen antibiyotik veriyor, “senin göğsün hırlıyor” diyor. Ya zatüredir, ya üşütmüştür. Peki bu adam cereyanda mı, toz içinde mi çalışıyor? Burayı sorun dedik doktorlara. Bu anlaşılmadan meslek hastalığı tanısı koyulmuyor. Bunların anlaşılmasından sonra kot kumlamada bir sorun mu var, kot kumlama masaya yatırılıyor. Diş teknisyenliğinde böyle bir sorun mu var, masaya yatırılıyor. Sektör teftişe alınıyor ve orada ortam şartları iyileştiriliyor. Bugün kot kumlamadan kimse bahsetmiyor. Bir zaman iş kazalarıyla gündeme gelen tersanelerden şimdi kimse bahsetmiyor.
HALUK SEÇKİN BAŞÇIL-KISA KRONOLOJİK HATIRLATMALAR LİBERAL KAPİTALİST DÖNEM
*1566 yılında; İngiltere’de, 9. Charles döneminde ilk kez meslek hastalıklarının yol açtığı zararın karşılanması (bir tazminat ödenmesi) söz konusu oldu. Ancak bunun için işçinin mahkemeye başvurması gerekiyordu.
*1802; İngiltere’de çırakların, tekstil ve diğer fabrikalarda çalışan işçilerin fiziksel ve moral sağlıklarının gözetilmesine ilişkin yasal düzenleme çıkarılır.
*1831 Kasım; Lyon kentinde ortaya çıkan Canut işçi başkaldırısı ilk endüstriyel sosyal ayaklanma olarak tarihe geçişi...
*1841 Mart; Cunin-Gridian yasası 8 yaşından küçük çocukların endüstriyel üretimde çalışmalarının yasaklanması, günlük çalışma süresi 8-12 yaşındaki çocuklarda 8 saat, 12-16 yaşındaki çocuklarda da 12 saat ile sınırlandırılması...
*Ayrıca 13 yaşından küçük çocukların gece çalışmasının yasaklanması ve daha büyük yaştaki çocukların da saat 21.00-05.00 saatleri arasında çalıştırılabilecekleri ve 2 saatlik çalışma süresinin de 3 saat olarak hesaplanmasına ilişkin düzenleme... (bu yasanın çıkmasında Dr. Louis-René Villermé’nın ‘İpek, Pamuk ve Yün Manifaktürlerinde Çalışan İşçilerin Fiziksel ve Ruhsal Durumları’ adlı yapıtında çocuk işçilerin çalıştırma koşulları ve sağlıklarına ilişkin çalışmasının önemli rol oynar.)
*1848 Haziran; Marsilya’da işçi ayaklanması...
*1848 Eylül; Mart ayında çıkarılan yasal düzenlemeye atıf yaparak, günlük çalışma süresinin Paris’te 10, diğer illerde 11 saat olarak belirleyen yeni yasal düzenleme... Aynı yasal düzenlemede ‘işçi simsarlığı’ (işçi ticareti, taşeronluk) yapılmasının da yasaklanması...
*1853 Haziran; kamu çalışanları için emekli sandığının kurulması...
*1864 Ağustos; işçilerin bir araya gelmelerini ve grev yapmayı yasaklayan yasanın kaldırılması...
*1866 Eylül; Cenevre’de toplanan Uluslararası İşçiler Derneği işçi kadın ve çocukların korunması ve günlük çalışma süresinin 8 saat olmasına ilişkin kararı...
*1868 Temmuz; ölüm ve iş kazaları için ikili sosyal güvenlik kurumunun oluşturulması...
*1868 Ağustos; işçilerin ve işverenlerin mahkemelerde eşit söz haklarına sahip olmalarına ilişkin yasal düzenleme...
*1869 Mart; zorunlu işçi karnesinin kaldırılması...
*1871 Mart; Paris ve diğer büyük şehirlerde Komün’lerin kuruluşu... ve aynı yıl içinde yıkılışları...
*1872 Nisan; parlamentoda işçilerin çalışma koşullarına ilişkin komisyon oluşturulması...
*1890 Mayıs; 1 Mayıs’ın uluslararası işçi bayramı olarak ilk kez kutlanması...
*1891 Kasım; Pas-De-Calais maden ocağındaki büyük grev sonrasında ilk defa sendikalar ile işverenler arasında toplu sözleşme imzalanması...
*1892 Aralık; işverenler ve işçiler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların giderilmesi doğrultusunda hakemlik mekanizmasının oluşturulması...
*1893 Şubat; 1892’de çıkarılan yasal düzenlemedeki iş güvenliği ve hijyenine ilişkin düzenlemelerin iyileştirilmesine ilişkin düzenleme (ilk koruyucu yasal düzenleme...)
*1894 Haziran; işçi emekli sigortası ve maden işçileri için sağlık sigortasına ilişkin yasal düzenleme...
*1898 Nisan; iş kazalarına ilişkin ilk yasal düzenleme... Bu düzenleme ile ilk defa işveren iş kazalarından sorumlu tutulmuş ve kazasına bağlı sağlık giderlerinin, iş kaybı gücünün de işveren tarafından ödenmesi kabul edilmiştir. Örneğin, iş kazaları konusunda ilk yasa Almanya’da 1884, Fransa’da 1898 yılında kabul edilmiştir.
YARIN:
‘SGK verileri çok geç yayınlıyor’: İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Kasım Özer’le söyleşinin ikinci bölümü
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et