07 Eylül 1999 21:00

Çocuk gözüyle deprem...

"Deprem olduğu zaman uyandım, çok korktum. Annem üstünü giydi, ben ayaktaydım. Bizim bebek var, onu bana verdi..."

Paylaş
Çocuk gözüyle deprem...
Serpil İlgün
17 Ağustos sabahı, minik yüreklerini kaplayan bir korkuyla uyandılar yataklarından. Her yer bilmedikleri bir nedenle gürültüyle sallanıyordu. Evlerinin yıkılacağını düşündüler. Ve öleceklerini...
Bazıları enkaz altından saatler, hatta günler sonra çıkarıldılar. Bazılarıysa hiç çıkarılamadı. Kurtulanlar o büyük sallantı sonrasında günlerce sayısız çığlığa, gözyaşına ve acıya tanık oldular. Bir dakika bile sürmeyen o kötü sallantı sadece yapıları değil, yaşamlarını da altüst etmiş, çocuk dünyaları hiçbir richter ölçeğinin tespit edemeyeceği bir şiddetle sarsılmıştı. Elbiseleri yoktu, ayakkabıları yoktu, 'bunu yemeyeceğim' deme şansları da kalmamıştı. Büyümüşlerdi. Yemek, çadır, battaniye, elbise kuyruklarına girdiler. Kendilerine söylenenleri, belki de ilk kez itirazsız yerine getirdiler. Geleceğe dair düşlerini değiştirdiler. Artık, doktor, hemşire, "inşaat müteahhiti" ve "kurtarıcı" olmak istiyorlar. Bir de yüksek binalar yerine en çok iki katlı evlerde oturmak. Korkuları ise sürüyor. Özellikle de geceleri.
Depremin üçüncü günü Derince'de kurulan Emek Çadırkenti'nde oluşturulan kreşte, abileri ve ablalarının gözetiminde oyunlar oynayan, kitap okuyup, resim yapan küçük depremzedelerle görüştük. Güneşli havadan yararlanarak, çadırlar arasındaki boşluk alana serilen kilim ve battaniye üstünde, ince tahtalar üzerindeki resim kağıtlarına, renk renk boyalarla resimler yapan çocuklar, deprem anında yaşadıklarını, hiç kaybolmayan korkularını ve gelecek planlarını anlattılar.
'Yine döneriz'
Kağıdını birbirleriyle çakışmış uzun yollarla dolduran 12 yaşındaki Ünal İbrahimbaş'a yaklaşıyoruz önce. Yol kenarlarına ağaçlar ve evler yapacağını anlatan Ünal, evlerinde çatlaklar olduğunu söylüyor. Deprem anından söz ederken ses tonu değişiyor. "Deprem olduğu zaman uyandım, çok korktum. Annem üstünü giydi, ben ayaktaydım. Bizim bebek var, onu bana verdi. Ben onu tuttum. Dolap benim üstüme doğru geldi. Ben onu ittim. Sonra biraz durdu deprem. Sonra alttaki komşu geldi. O bizi dışarı çıkardı. Dışarda bir meydanlık var. Orda sabaha kadar oturduk. Halamlar postanenin orda. Onlara gittik. Tüpraş patlayacak diye dağa kaçtık. Patlamayınca buraya geldik. Babamın arkadaşları öldü. Arkadaşlarımın hepsini göremedim, ölmüş olabilirler." Beşinci sınıf öğrencisi Ünal, büyüyünce kurtarıcı olacağını söylüyor.
Önündeki kağıda büyük ama tek katlı bir ev, etrafına da çiçekler ve ağaçlar yapan 12 yaşındaki Arzu, başka ev yapmayacağını söylüyor. Depremde evlerinin "içerden patladığını", bu nedenle de giremeyeceklerini anlatıyor. "Deprem olduğunda çok korkmuştum. Babam acele acele dışarı çıktı. Sonra binaları yıkık gördüğü için düştü yere, bayıldı. Ben de korktum. Kardeşimi de alıp çıktık. Çok korkuyorduk. Evimizin yanındaki ev yıkıldı. Üç arkadaşımı yaralı çıkardılar." Arzu depremden önce bilgisayar mühendisi olmak istiyormuş, ama şimdi kararsız.
'Arkadaşım öldü'
13 yaşındaki Emrah Aslan ise, alt kısımlara da tek katlı evler yapacağını söylüyor. Emrah'da hasarlı olduğu için evlerine giremediklerini ve bundan sonra en çok iki katlı bir evde yaşamak istediğini anlatıyor. "Deprem olduğunda uyandım. Zannettim ev yıkılacak. Sonra dışarı çıktık. Tüpraş patlayacak diye Çene Dağı'na gittik. Burda çadırlar kurulunca buraya geldik. Burası güzel, çok eğleniyoruz." Orta ikinci sınıf öğrencisi Emrah, Kars'a gidebileceklerini söylüyor. Emrah, büyüyünce pilot olmak istiyor.
12 yaşındaki Burhan Demir'le konuşmaya başlarken, uzaktan görünen palyaço, sevinç çığlıklarıyla karşılanıyor. Palyaço abla, resimler bitirdiğinde oyun oynayacakları konusunda çocuklarla anlaşma yapıyor. Bu anlaşmadan sonra sohbete devam edebildiğimiz Burhan'ın zaten ürkek çıkan sesi, deprem anından bahsettiğinde iyice kısılıyor: "Her taraf sallanıyordu. Ne oldu diye korktum. Sonra annemle dışarı kaçtık. Kardeşlerim evde kaldı. Komşumuzun çocuğu vardı. Onunla eve girdik, kardeşlerimi aldık, geldik. Dışarda kaldık, hiç uyumadık. Sonra bu abiler çadırları yaptılar. Çetin diye arkadaşım vardı. Onların evleri yıkıldı. Arkadaşım öldü. Annesi de öldü." Beşinci sınıf öğrencisi Burhan, okulunun durumunu henüz bilmiyor. Burhan, müteahhit olmak istiyor.
'Deprem Allah'ın işi'
Başörtülü, uzun etekli, uzun kol tişörtlü 13 yaşındaki Medine Şahin, yaştılarına göre büyük gösteriyor. Evleri hasar gören Medine, çadırkentte kalmadıklarını, ancak oyunlar oynandığı için yeğenleriyle birlikte her gün geldiklerini söylüyor. "Deprem olduğunda çok korkmuştum. Çok ses geliyordu, sanıyordum evimiz yıkılıyordu. O an annem, babam aklıma geldi. Annemi, babamı kaybederim diye çok korktum. Yer çok titriyordu. Sonra dışarı çıktık" diyen Medine, depremde yakın akrabalarının öldüğünü söylüyor. Hemşire olmak istediğini söyleyen Medine, depremin Allah'ın işi olduğuna inanıyor. "Söyleyenler var. Kıyametin işaretiymiş. Belki insanlara ders olması için deprem oldu." Binalar sağlam yapılsaydı bu kadar çok insan ölmeyecekti" diyoruz. "Evet o da var" diyor ve ekliyor "Çok üzüldüm, Derincemizin bu hale gelmesine."
11 yaşındaki Büşra Ergen, "Biz Erzurum'a gidecekmişiz" diye söze giriyor. Okula Erzurum'da devam edecekmiş. "Okumak için mecburen gideceğim, yoksa istemem" diyor. Depremden bahsederken ses tonu değişiyor: "Çok korktum. İlk defa böyle bir şey oluyordu. Öleceğimizi sandım. Sonra babam kardeşlerimle beni aldı, dışarı çıkardı. Çok kötü şeyler oldu. Herkes çok üzüldü." Öğretmen olmak isteyen Büşra da en çok geceleri korkuyor.
'Burayı seviyorum'
8 yaşındaki Merve Türkyılmaz çadırkentin en yaramazlarından. Büyük bir bayrak, uzun bir araba ve ağaç çizdiği resmine ara vermeden bir solukta anlatıyor yaşadıklarını. "Ben çok ağladım. Hiçbir yer sallanmayınca annemle dışarı çıktık. Hiç uyumadım. Sabah oldu, annem eve baktı. Evimize çok bir şey olmamış. Sonra tüp patlayacak dediler, dağa kaçtık. Millet hep ordaydı. Orda baktım, tüp patlamıştı, dumanlar çıkıyordu. Çimenlikte yattık. Sonra buraya geldik. Burayı seviyorum. Palyaço geliyor, oyuncaklarla oyunuyoruz, kitap okuyoruz." Doktor olmak isteyen Merve, eve girmek istemiyor. Bir süre sonra resimler tamamlanıyor.
Reha abilerinin ödül olarak dağıtacağı meyve suyu ve krakerlerden alabilmek için, dağıtımın yapıldığı masa önünde sıraya giriyorlar. Çadırkentten yükselen sevinçli çocuk çığlıkları, depremin acılarıyla buluşuyor...
ÖNCEKİ HABER

Nazi kurbanı Aspirin

SONRAKİ HABER

Hiç değilse hayallerimizi kuru kuralım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...